İkinci Dünya Savaşı sonrası en kısa ömürlü hükümet olma şansızlığını yakalayan yeni hükümet kurulduğu günden beri azınlıklara ve göçmenlere karşı yapmış olduğu sert çıkışlarla dikkatleri üzerine çekmişti. Hükümetin yıkılması Hollanda’da bir çok insan için ve özellikle azınlıklar açısından bir rahatlama teşkil etti. Hollanda siyasilerinin bazılarına göre özellikle 2002’nin başından beri yani Pim Fortuyn’in aktif olarak siyasete girmesiyle başlayıp, işlenen siyasi cinayetle devam eden ve seçimlerle perçinleşen travma süreci geçtiğimiz hafta son buldu. Bu bir noktada doğru. Ancak dün öfkelenen, sabırsızlaşan ve dahi bazılarının varlığından rahatsızlaşan bir kesim vatandaş kitlesi hala Hollanda’dadır. Hükümetteki başarısızlıkları Fortuyncileri darma dağın etti bu doğru. Hatta hükümet norm ve değerlerden bahsederken, tartışırken, bunların kaybolduğunu söylerken, toplumsal sorumluluğun yeniden yeşermesi gerektiğini vurgularken hükemette görevli LPF’li Heinsbroek trafik kurallarına uymayıp halka kötü örnek teşkil etmişti. Diğer taraftan LPF’lilerin toplumun önünde, mesela Wijnschenk’in Eberhard hakkında, Heinsbroek’in Bomhoff hakkında kullandıkları ve adına parti içi tartışma dedikleri kelimeleri bu satırlarda zikretmeye cesaret bile edemiyorum. Peki bu tür adamları hükümete taşıyan saikler nelerdi ? Kültür Felsefecisi Gabriel van den Brink’e göre bu tür adamaları iktidara taşıyan iki farklı kitle mevcut Hollanda’da. Bunlardan bir tanesi modern dinamikleri yakalamış, zengin ve refah içinde ve daha da ileri gitmek isteyen ve bu anlamda yürüyen bürokrasiden rahatsız olan, daha az kuralların ve daha az iktidarın olmasını isteyen bir kitle. Diğeri de aynı dinamiklerde varlıklarının tehlikeye düştüğünü düşünen bu yüzden daha fazla iktidar, daha fazla kontrol ve koruma olmasını isteyen bir kitle. (Trouw, 19 ekim 2002) Bu noktada Hollanda’daki bu kitle üzerinde dünyadaki gelişmelerin, mesela onbir eylül olaylarının insanların kendilerini güvenli hissetmemesinde, korkunun yayılmasında önemli rol oynadığı da göz ardı edilmemektedir. Bunu iyi hisseden Pim Fortuyn köşeyi dönmeyi başarmıştı. Ancak kendisinin siyasi bir cinayete kurban gitmesi ve geride kalanların kabinede başarısız olması sözkonusu köşe dönmeyi uzun ömürlü yapmadı.
Tabiki bütün bunlar, LPF’li politikacıların başarısız olmaları vatandaştaki güvensizliği bertaraf etmeye yardım etmedi. Fortuyn’I ve zihniyetini besleyen ve ortaya çıkaran saikler hala hayatta, hala canlı. Bu saiklerin Hollanda’ya önümüzdeki günlerde veya yıllarda neler geticeği belli değil. Tarihci Geert Mak, Fortuyn devriminin başarısızlıkla sonuçlandığını ama bunun neler getiçeğini şimdiden kestirmenin kolay olmayacağını, yeni bir Fortuyn, ki siyasi kariyeri olan ve belirli halk kitlesindeki rahatsızlığı da bilen birisinin ortaya çıkması halinde, işimizin zor olduğunu söylüyor.
O zaman yerleşik partilerin, politikalarını yeniden gözden geçirmeleri gerekmektedir. Yaşanılan acı bir tecrübeden sonra neler yapılabileceği, geçen hükümetin yani PvdA, VVD ve D66 partilerinin iktidarında yapılan hataların tesbiti ve tamiri gerekmektedir. Siyasi yorumculara göre yapılan hatalardan birisi ‘işveren hükümeti’nin oluşturulmasıydı, yani pazar kurallarının geçerli olduğu özelleştirme, bağımsızlaştırma, görevlerini elden çıkarma gibi işlere ağırlık verilmesiydi. Bunun bir yanlış olduğu bir çok siyayetçi tarafından şimdilerde anlaşılmış oldu.
Bazı siyasi yorumculara göre bir başka mesele de, onbir eylül olaylarıyla Amerika ve Batı’yı da içine alan, vatandaşın yarınlardan emin olmama korkusu ve beraberinde getirdiği fiziki, kültürel ve maddi güvensizliğin hakimiyetidir.
Yerleşik partilerin ya da iktidara talip olan siyasi partilerin, kadroların bu sorulara verecekleri cevap ve vatandaşa gelecek vaadleri Hollanda’da ikinci Pim Fortuyn’lerin yeniden ortaya çıkmasını engelleyecektir. Aksi takdirde bu tür rahatsızlıklar yeni liderleri ortaya çıkarır ve ülke kriz üstüne kriz yaşar.
Gaflet mi? Önyargı mı? Yoksa Tahammülsüzlük mü?
İki hafta önce bu köşede, islama ve müslümanlara Hollanda medyasını kullanarak ağır hakaretler yapan, tabiri caizse Hollanda’daki müslüman kitleyi ve özellikle Hollanda’da yetişen genç nesli kışkırtmak isteyen Somali’li Ayaan Hirşi Ali’nin kesin tesbit edilmeyen, ancak ‘ölümle tehdit’ olayı bahane edilerek yapılan açıklamalara ve tepkilere yer vermiştik. Medyanın ve kamuoyunun bunca ilgisine ve tepkisine rağmen, tehdit olayının acaba bir düzmece olup olmayacağını sormuştuk. Zira olayın gelişme ve ele alınış şekli Avrupa’da ve Hollanda’da geçtiğimiz yıllarda yaşanılan bazı olaylarla benzerlik arzediyordu. Ama bir çok Hollandalı köşe yazarı, düşünürü, siyasetçisi böyle bir soruyu sormadan olayın üzerine körükle gitmişti. Eline kalemi alan Ayaan Hirşi Aliye destek vermiş ve topyekün olarak müslümanların eleştiye dayanamadıkları, tahammül edemedikleri mesajı verilmeye çalışılmıştı. Oysa islam ve müslümanlar bir çok kişi tarafından zaten hergün eleştiriliyordu. Bunların bir tanesi de Ayaan Hirşi Ali olurdu. Bunda kızılacak, cıngart çıkarılacak bir durum yoktu. Ancak bayan Hirşi Ali’nin içinde bulunduğu psikolojik durum, Somali’de geçen çocukluk yılları, aile içindeki konumu ve aile bireyleriyle olan ilişkileri ve diğer bir çok sebep olayı islama ve müslümanlara eleştiriden daha çok hakaret noktasına, aşağılama ve nefret etme noktasına getiriyordu. İçinde bulunduğu bocalama, frustrasyon, bireysel kriz ve travmanın sorumlusu olarak bir çok insanın kurtuluş bulduğu, sıkıntılı olunan zamanlarda daha sıkı bağlanılan ve bir çok kişinin mutluluğa erdiği din olan islamı sorumlu tutuyordu. Bu yüzden fırsat bulduğu her ortamda, platformda, televizyon, radyo programlarında hakarete varan bir uslupla islama ve müslümanlara saldırıyordu. Söylediklerine bazı müslümanlar tarafından cevap verilsede Hollanda medyası için esas olan Ayaan Hirşi Ali’nin söyledikleriydi. Nihayetinde Ali eski bir müslümandı, onun bu tür eleştiriler yapması, milletin arayıpta bulamadığı bir fırsattı. Ve öylede oldu. Taki tehdit(!) edilinceye kadar. Tehdit olayından sonra haftalarca gündemde kaldı Hirşi Ali. Destek ilanları, internet adresleri, yardım fonu oluşturulması ve yorum yazılarıyla bayan Ali adeta masum, hakkı yenilmiş bir insan posizyonuna getirildi.
Ancak geçen hafta, haftalık Vrij Nederland gazetesi ‘tehditle yalan arasında’ başlığı ile bir yazı yayınlamıştı bayan Hirşi Ali olayı ile ilgili. Günlerce Hollanda’nın Salman Rüşti’si olarak tanımlanan Hirşi Ali sözkonusu yazıda adeta hesaba çekiliyor ve tehdit olayının uydurulup uydurulmadığı üzerinde duruluyordu. Eski işvereni Wiardi Beckman Vakfı(işçi partisinin araştırma kurumu) müdürü, Ayaan Hirşi Ali’nin Somali’li СКАЧАТЬ