Evet savaş yıllarını, daha doğrusu Osmanlının çöküş, yıkılış ve paylaşıldığı bir zamanı gören M. E. Yurdakul böyle diyor. Siyasi olaylara politikacılar, ekonomiye iktisatçılar, talim ve terbiyeye eğitimciler yön verse de; duygu ve düşünceleri, heyacan ve endişeleri, ümit ve beklentileri, dert ve felaketleri şairler/ozanlar dile getirir, düşünce ve ilim adamları anlar ve anlatır.
Şairleri, ozanları, aydınları konuşan, söyleyen, yazan bir toplum güçlüdür. Bunlardan mahrum olan toplumların kolu kanadı kırık, sağı solu belirsiz, dili damağı kurumuş gibidir. Zira toplumlar bunlarla konuşur, bunlarla haykırır, bunlarla derdini anlatır. Ya da kendini ifade eder.
Hele felaket zamanlarını düşünün. Savaş, tabii afet, gurbet, ayrılık gibi. Bu zamanlarda insanların dili kim olur? Durumu kim hakkıyla dile getirebilir? Kim sözcüsü olur felaketzedenin? Kim derdini mısralara, satırlara, ya da sazın tellerine dökebilir? Kim bir yetimin mahzunluğunu bir türkü kadar, bir ozanın terennümleri kadar anlatabilir?
Ozanlar, şairler, sanatçılar, ya da aydınlar… Bunlar yoksa, bunları yetiştirememişse bir toplum, zayıf, suskun, ebkem kalmaya mahkumdur. Böyle bir toplum dilini, yüreğini, sesini kaybetmiş demektir.
Batı Avrupa’da hatırı sayılır Türkçe konuşan bir toplum var. Önceleri gurbetçi denilen ve emekçi sınıfında sayılan bu toplum, şimdilerde var olma, bütün dinamikleriyle kendini ifade etme, hatta ekonomik boyutuyla de kendini gösterme çabasında.
Gurbetçi denilen Anadolu kökenli insanlar artık Avrupa’da yerleşmeye, yerli olmaya çalışıyor. Bir anlamda burada bir la facto (fiili gerçeklik) bir unsur olarak hayata devam etmek istiyor. Elbette göçmenlerin yerleşik hayata geçmesi, kültürel bir unsur olmaları, hesaba katılır bir toplum katmanı olmaları zaman alacaktır.
İşte bu toplum dilini, kimliğini, inancını, her türlü değerlerini, kültürünü koruma mücadelesi veriyor. Bu bağlamda bazı güzel gelenekleri, bazı değerleri burada da yeşertme çabası gösteriyor.
Bu değerleden ve geleneklerden biri de köklü ve uzun bir geçmişi olan halk şairliği veya ozan geleneğidir.
Siz bu işin emektarlarına ister saz şairi deyin, isterseniz halk aşıkları, farketmez. Sazıyla ve sözüyle bağlı bulunduğu toplumun sözü ve dilidir onlar. Dışarıdan bakıldığı zaman onlar kendileri için icray-ı sanat ettikleri zannedilir. Ya da sesi biraz güzel olan çıkıyor meydana, bir şeyler söylüyor, ama asıl amaç başka diye düşünülebilir.
Bu yargıda gerçek payı olmakla birlikte, bir geleneğin canlı tutulması, kültürümüzün önemli bir parçası olan saz şairliğinin yaşatılması önemlidir. Çıksın bir kaç gönüllü Türkiye dışında da bu güzel geleğin ayakta kalması için gayret etsin. Olaya bir de bu taraftan bakmak gerekir.
Bu geleneğin Türkiye dışında da yaşatılmasi, sürdürülmek istenmesi dikkat çekici ve başlı başına alkışlanacak bir çabadır. Yani Türkiye’den gelen göçmenler Hollanda’da kendi toplumlarını oluştururken ekonomik, eğitim ve költürel faaliyetlerinin yanı sıra; aydınlarını, yazarlarını, medyasını, kültür kurumlarını ve aynı zamanda ozan/şairlerini de yetiştirmeye çalışıyor. Zira şairlar, halk aşıkları onların sesi ve sözü, dili ve yüreği olacak. Onların duygularını saza ve söze dökecekler. Onlar adına haykıracaklar, onlar adına sevinecekler, onların yüreklerinde saklı duygulara tercüman olacaklar.
İşte bu seslerden, bu yüreklerden biri de dostum Muammer Çalar’dır. Siz ona Hollanda’da haykıran sesimiz diyebilirsiniz.
Çağlari mahlasıyla bu geleneği yaşatmanın, gündeme getirmenin, geleceğe taşımanın çabasında. Şiirleriye, sazıyla ve sözüyle bizden, içimizden bir ses. Çoğumuzun aklına gelen ama söze dökemediğimiz düşünceleri, duyguları, sezgileri terennüm ediyor. Sese ve saza döküyor. Gür bir sesle, yiğit bir eda ile, mahzun bir ifade ile Çağlari geçtiğimiz günlerde yoğun ve iyi bir çalışma sonucunda üçüncü albümüyle kültür dünyamıza merhaba dedi.
Dinleyici onun albümüne kulak verirken, kendi duygularını, hasretlerini ve haykırışını hissededer, içinin yankısını duyar. “İşte böyle diyecektim ama, diyemedim. Sağ olsun bu ozan dedi. Benim de içimden böyle şeyler geçiyordu, ağzına sağlık, benim adıma dil oldu, konuştu, söyledi, haykırdı” der.
Çağlari ve benzeri ozanlar, buradaki toplumumuzun söyleyen, konuşan ve haykıran sesleridir. Onlar buradaki toplumun öksüzlüğünü azaltan, bize ‘hey arkadaş! Yalnız değilsin, garip değilsin, değersiz değilsin, sen gurbette değilsin’ diyen seslerdir.
Bu özverili çalışmasından dolayı dostum Muammer Çalar’ı tebrik ediyor, daha nice başarılara imza atmasını temenni ediyorum.
Sözüne ve yüreğine sağlık Aşık Çağlari…
AMSTERDAM’DA KARAMANLI BIR AŞIK ÇAĞLARI
Avrupadaki kültürümüzde yazılı ve görsel kültürümüzün yanısıra sözlü kültürümüz ve bu kültürümüzün içinde Aşıklık geleneği bambaşka bir yere sahiptir. Her nekadar Anadolu’daki kadar yaygın olmasada Aşıklık geleneği diğer bir çok değerlerimiz gibi Avrupa’nın her yerinde hayatını idame ettirmektedir. peki nedir bu aşıklık geleneği? ve bu geleneği sürdüren Aşık nedir? Kimdir?
Kültür bakanlığına göre “Aşık’’ Türk Halk Edebiyatında XVI yüzyılın başından itibaren görülen şair tipidir. Aşığın şairlik gücünü rüyasında pirin sunduğu “aşk badesini’’ içmekle ve “sevgilisinin hayalini’’ kazandığına inanlır.
Rüyada genellikle aşık adayının karşısına bir sevgili veya saz çıkmaktadır.
Rüyaların süsü ak sakallı bir derviş ve bazen bir bazen üç dolu bardaktır.
Bardağın rüyada tas halinde görünmesinede sık sık rastlanır.
Ozanlara rüyada sunulan tasların içindeki mayilere aşk dolusu denir.
Fars edebiyatının etkisiyle bade adınıda almaktadır.
Bunlar;erlik ,pirlik ve aşk badesi diye adlandırılırlar’’.
Aşıklık geleneği ise “genellikle bir usta Aşığın yanında yetişirler.
Ondan hem usta deyişlerini hemde sanatın icrasına ilişkin yol yöntemleri öğrenilir.
Aşık meclislerinde,kahvelerde bu ustaların sanatlarını icra ediş biçimlerini yeterince kavradıktan sonra, usatalaşan Ozanlarda kendilerine çırak alırlar ve gelenek bu şekilde devam eder.
İşte bu geleneği devam ettirenlerden biriside bizim içimizde kendisini adeta gizlercesine Amsterdam’da yaşamaktadır.
Esas adı Muammer Çalar olan aşığımızın mahlas ismi “Aşık Çağlari” dir.
Uzun zamandır Amsterdamda yaşamasına rağmen onunla tanışmak ancak geçen СКАЧАТЬ