Название: Kâğıttan Kayıklar
Автор: Emin Göncüoğlu
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-80-7
isbn:
Açık duran pencerenin önündeki beyaz tül perde rüzgârın yumuşak itişleriyle oynayıp duruyordu. Muktim de gelip durdu rüzgârın önünde. Rüzgâr, serin nefesi ile yüzünü, gözünü, vücudunun her yanını okşuyordu. Masanın üstündeki saksıdan hoş bir toprak kokusu yayılıyordu etrafa. Havayla birlikte bu hoş kokuyu da çekti ciğerlerine. Gözleri, apartmanların arka yüzlerinin çevirdiği boşluktaydı. Penceresinde her sabah karşılaştığı manzaraydı bu. Sokaktan sesler geliyordu. Gelen bu sesler odanın sessizliğine karışıp kayboluyordu. Yaşlı bir satıcı bağırıyordu. Yaşlı olduğunu, sesinden anlıyordu. Yüzler, gözler gibi sesler de eskiyip yaşlanıyordu. Sesiyle ulaşıyordu satıcı, genç adama:
“Demir alıyoruuuum, bakır alıyoruuuum, alüminyuuum alıyorum.”
Şehirde yeni günün hazırlıkları çoktan yapılmıştı bile. Yaşlı satıcı da güne hazırdı. Sabaha rağmen, yorgun sesiyle müşteriyle beraber kaybolan yıllarını da arar gibiydi. Hızla geçen bir arabanın gürültüsü, yaşlı sesi bastırdı birden. Sonra tekrar sessizlik ve gittikçe solgunlaşan yaşlı satıcının sesi. İnsan gözünün derinliklerinde kaybolduğu uçuk mavilikte kuşlar aşağıda gün ve gece yorgunu insanları kıskandırırcasına süzülüp süzülüp duruyorlardı. Sınırsız mekânlarının, doyumsuz özgürlüklerinin baygınlığı içinde hâllerinden memnun kanat vurup uçuyorlardı. Ya sınırsız uçuk maviliğin altında insanlar neden bu kadar bitkin ve umarsızdılar? Ne istiyorlardı günden, geceden, akıp giden zamandan? Sınırsızlığı ile insan gözünü doyuran boşluğun altındaki bu küçük şehir, ne kadar çelimsiz, eski püskü, takır tukur dar sokakları, içe burukluk veren yüzü ile zavallı ise, içinde yaşayan insanlar da öyleydi. İnce uzun bir cadde ve bu caddeye açılan dar sokaklar, üstünde sessizce yürüyen kadın ve erkekleri gün boyu oradan oraya ulaştırırdı. Gün boyu bu dar ve çelimsiz yolların birbirine bağladığı evlere dert ve keder taşınırdı. Kadınlar çoğunlukla evde, erkekler dışarıda tüketirlerdi günlerini. Hep bir şeyleri eksik bırakmanın veya yapmamanın telaşı bastırırdı yüreklerini.
Muktim’in durduğu pencereden görünen apartmanların arka yüzleri çirkin ve sefildi. Balkonlar içlerine her şeyin atıldığı hurdalıkları andırıyordu. Tıkış tıkış ayakkabılar, paslı boş tenekeler, iri bidonlar, plastik leğenler, odun ve tahta parçaları; her şey, ama her şey vardı içlerinde. Yalnız bir balkon vardı ki diğerlerinden ayrı, özenli ve temizdi. Kutu kutu üst üste duran evlerin arka yüzleri içinde, o hemen bu durumuyla göze çarpıyordu. Penceresindeki perdeler kar beyazı ve tertemizdi.
Muktim, içi daha yumuşak ve seçerek bakıyordu o tarafa. Balkon ve pencere kenarı çeşit çeşit çiçeklerle doluydu ve Muktim’e uzak sayılmayacak bir yerdeydiler. Boş peynir ve yağ tenekeleri, çiçeklere saksı görevi görüyordu. Çiçekler, içinden çıkılması zor bir karışıklığın ve çirkinliğin ortasında hayat bulmuş ve bir köşeyi cennete çevirmişlerdi.
Çiçekli balkonun kapısı beklenmedik bir şekilde hızla açıldı. Elinde su kovası ile genç bir kadın çıktı dışarı. Penceresinden dışarıyı seyrederken zaman zaman gördüğü ve görmenin de ötesinde önüne geçilemez bir merak ve istekle seyrettiği, gösterişsiz, suskun, hatta çoğunlukla üzgün, fakat kendinden emin, pervasız ve korkusuz tavırları ile ondan habersiz çekimine kapıldığı kadındı bu. Yirmi beş yaşlarında gösteriyordu, belki de daha gençti. Gösterişsiz, ama sıradan olmayan anlamlı bir yüzü vardı. Şimdi bu yüzün ardına takılmış, âdeta donmuştu Muktim’in beyazı kanlanmış gözleri. Başının içinde kaynayıp duran ağrıyı unutmuş gibiydi. Kendisini daha iyi hissediyordu. Canlanmış, vücudu gerilip dikleşmişti. Genç kadın küçük bir serçe gibi çiçeklerinin arasında gezip duruyordu.
Muktim, tül perdeden biraz geri çekildi. Çiçekli balkonu ve kadını seyrettiğini, tuhaf bir hisle, birilerinin görmesini istemiyordu. Fakat kadın, karşı penceredeki kıpırdanmayı görmüş ve Muktim’i fark etmişti.
Zaman zaman pencerede gördüğü, yorgun duruşuyla dışarıyı solgun bakışlarla seyrettiğini bildiği genç adamın kendisine dikkatlice bakmasından rengi diğerlerinden oldukça farklı, bastırılması imkânsız bir heyecana kapılmış ve vücudunun her yerinde ama her yerinde, patlayan rüzgârı ve ayaklanmayı bir serçenin titremesini izler gibi biraz da tedirgin bir şekilde dinleyip izlemişti.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.