Название: Küçük Prens Türkçe-Osmanlıca-İngilizce-Fransızca
Автор: Антуан де Сент-Экзюпери
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-04-3
isbn:
“Adın ne?”
“Mihail.”
“Peki Mihail, kendinden bahsetmek istemiyorsan bu senin bileceğin iş ama kendi paranı kazanmak zorundasın. Eğer söylediklerimi yapıp çalışırsan sana burada yiyecek ve yatacak yer veririm.”
“Tanrı sizi ödüllendirsin, tabii öğreneceğim. Bana ne yapmam gerektiğini söyleyin yeter.”
Semyon bir iplik alıp parmağına doladı ve bükmeye başladı.
“Zor bir iş değil, bak böyle!”
Mihail onu izledi, hemen ipi parmağına dolayıp ustaca bükmeye başladı.
Daha sonra Semyon ona ipi ısıtarak nasıl mumlayacağını gösterdi. Mihail bu işi de hemen kaptı. Sonra kalın ipleri nasıl büküp dikiş yapacağını gösterdi, Mihail bunu da hemen öğrendi.
Semyon ne gösterirse Mihail kolayca kavrıyordu ve üç gün içinde sanki doğduğundan beri bu işi yapıyormuş gibi çalışmaya başlamıştı. Durmadan çalışıyor, çok az yemek yiyor; işi bitince de sessizce oturup yukarı bakıyordu. Ne sokağa çıkıyor ne bir şey konuşuyor ne bir şaka yapıyor ne de gülüyordu.
Sadece Matryona’nın ona ilk yemek verdiği akşamkinden başka görmediler gülümsediğini.
VI
Günler günleri, haftalar haftaları kovaladı ve bir yıl geçti. Mihail, Semyon’un yanı başından ayrılmadan yaşıyor ve hep çalışıyordu. Ünü o kadar yayılmıştı ki, insanlar kimsenin Semyon’un işçisi Mihail kadar düzgün ve sağlam çizmeler dikmediğini konuşuyorlardı; çevre köylerden bile çizme diktirmeye Semyon’a geliyorlardı, Semyon artık çok para kazanmaya başlamıştı.
Semyon ve Mihail bir kış günü oturmuş yine çalışırlarken çıngıraklı bir troyka2 kulübenin önüne yaklaştı ve tam karşısında durdu. Sesi duyunca pencereden bakmaya başladılar; iyi giyimli bir uşağın arabacının yanından atlayarak at arabasının kapısını saygıyla açtığını gördüler. Troykadan kürk mantolu bir beyefendi indi ve Semyon’un evine doğru yürümeye başladı. Matryona yerinden fırlayıp kapıyı ardına kadar açtı, mantolu beyefendi eğilerek kapıdan geçti ve içeri girdi, doğrulduğunda neredeyse başını tavana çarpacak kadar uzundu; odayı dolduracak kadar da iriydi.
Semyon yerinden kalkıp beyefendiyi selamladı ve şaşkınlıkla adama bakmaya başladı. Böyle birini şimdiye dek hiç görmemişti. Kendisi çok zayıf bir adamdı, Mihail cılızdı, Matryona zaten bir deri bir kemik bir kadındı; bu adam sanki başka bir dünyadan geliyor gibiydi: Tombul, kıpkırmızı bir yüzü vardı, dev gibi bir cüssesi, boğanınki kadar kalın bir boynu ve de çelik gibi de sağlam bakışları vardı.
Beyefendi üfleye püfleye kürkünü çıkardı ve sedire oturdu:
“Hanginiz çizme ustası?” diye sordu.
“Benim efendim.” dedi Semyon öne çıkarak.
Beyefendi uşağına seslendi:
“Hey Fedka, deriyi getir!
Uşak bir kutuyla birlikte koşarak içeri girdi. Beyefendi kutuyu alıp masanın üzerine bıraktı.
“Aç!” dedi.
Uşak kutuyu açtı. Beyefendi kutudan çıkan deri parçasını gösterdi:
“Bana bak kunduracı, şu deriyi görüyor musun?”
“Görüyorum ekselansları.” dedi Semyon.
“Peki bunun nasıl bir deri olduğunu biliyor musun?”
Semyon deriye dokundu:
“İyi bir deri ekselansları.” dedi.
“Elbette iyi olacak seni aptal! Böyle bir malı ömründe gördün mü acaba? Almanya’dan getirttim ve yirmi ruble ödedim.”
Semyon korkmuştu.
“Tabii ekselansları, biz nereden görelim böyle bir deriyi.” dedi.
“Aynen öyle. Bu deri parçasından benim ayağıma uygun bir çizme dikebilir misin?”
“Evet majesteleri, dikebilirim.”
Beyefendi bağırdı:
“Demek ‘yapabilirsin’ öyle mi? Nasıl bir deriden kime çizme dikeceğinin farkında mısın sen? Bana öyle bir çizme dikeceksin ki bir yıl boyunca dikişleri atmayacak ve şekli bozulmayacak. Bu çok iyi bir deri, bak! Ziyan edemem, bilesin! Yapabileceksen ihtiyacın olanı kes al, yapamayacaksan da açıkça bana söyle. Seni şimdiden uyarıyorum. Çizmeler, bir yıl içinde yıpranır ya da dikişleri atarsa seni hapse attırırım, haberin olsun! Ama bir yıl boyunca çatlayıp yırtılmazsa o zaman sana emeğin için on ruble öderim.”
Semyon korkmuştu, ne söyleyeceğini bilemedi. Mihail’e baktı ve onu dirseğiyle dürtüp “Ne diyorsun, alalım mı işi?” diye fısıltıyla sordu.
Mihail “Evet, alın.” anlamında başını salladı.
Semyon, Mihail’in dediğini yaptı ve bir yıl boyunca şekli bozulmayacak ve dikişleri atmayacak bir çizme yapma işine girişmiş oldu.
Beyefendi uşağına seslendi, ayaklarındaki çizmeleri çekmesini emrederek sol ayağını uzattı:
“Al bakalım ölçünü!”
Semyon kırk üç santimetrelik bir parça kesti kâğıttan ve dizlerinin üzerine eğildi. Majestelerinin çoraplarını kirletmemek için ellerini önlüğüne sildi ve ölçüyü almaya başladı. Tabanını ve ayağın üst kısmını ölçtü. Sonra da baldırlarının etrafını ölçmeye yeltendi ama kâğıt yetmedi. Adamın baldırları bir kalas kadar kalındı.
“Bak sakın baldırıma dar falan gelmesin.”
Semyon başka bir kâğıt parçası daha keserken, beyefendi kulübenin içine göz gezdirmeye başladı, bu sırada çorabının içindeki parmaklarını oynatıyordu. Mihail’i fark etti.
“Bu da kim? Senin çırak mı?” diye sordu.
“Bu benim ustam.” dedi Semyon. “Çizmeleri o dikecek.”
Beyefendi, “Unutma!” dedi Mihail’e dönerek. “Bir yıl boyunca bir şey olmayacak bir çizme dikeceksin.”
Semyon da Mihail’e baktı. Mihail, beyefendiye bakmıyordu bile. Onun arkasındaki köşede sanki biri varmış gibi dikkatle oraya bakıyordu… Mihail oraya baktı, baktı ve sonra gülümsemeye başladı. Yüzü aydınlanmıştı bir anda.
“Ne sırıtıyorsun sen aptal!” diye kükredi adam. “Çizmeleri zamanında hazır etmeyi aklına soksan iyi edersin.”
“Tam vaktinde hazır olacak, merak etmeyin.” СКАЧАТЬ
2
Troyka: Üç atın çektiği, yanlarından çanlar sarkan, kızaklı, kapalı at arabası. (ç.n.)