Jön Türk - Millî, İçtimai ve Siyasi Roman. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Jön Türk - Millî, İçtimai ve Siyasi Roman - Ахмет Мидхат страница 11

Название: Jön Türk - Millî, İçtimai ve Siyasi Roman

Автор: Ахмет Мидхат

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-68-6

isbn:

СКАЧАТЬ kendisine verdiği vazifelerde kusur etmeyeceğini ve kendi yüzünden size hiçbir ziyan gelmesine rıza göstermeyeceğini yeminler ile temin ediyor. Ne yapalım kardeşçiğim, asrımızda böyle felaketlere duçar olan yalnız biz değiliz. Biz Akka’ya sürülmekle yine hafif bir belaya duçar olmuşuz demektir. Bunun daha Trablusgarpları, Yemenleri, Fizanları da var. Sabredelim. Hak Teala mazlumların ahını zalimlerde bırakmaz.

      Ahdiye mektubu okurken Dilşinas Hanım bir iki defa baygınlıklar geçirdi ise de kızına renk vermemek için bütün kuvvetini topluyordu. Nurullah Bey’in bugün şu evden tabutu çıksaydı evi ne hâlde bırakacak idiyse ev ve ev halkı o hâlden de beş beter bir ümitsizlik hâlinde idiler. Hele biçare Dilşinas Hanım üç aydır yaş döken gözlerinden artık gözyaşı pınarları kurumuş zannında iken bugün dahi dökecek sel gibi yaşlar bulduğuna kendisi de şaşıyordu.

      BU BAŞKA ROMAN

      “Bir muammasınız Nurullah! Bak yine ‘Nurullah’ dedim. Nuri bir muammasınız.”

      “Anlayamadım Ceylan.”

      “Adam içinde adamsınız… Birbirine hiç benzemez iki adamı hamur etmişler, ondan bir Nuri yapmışlar.”

      “Hâlâ anlayamadım. Asıl muammayı siz yapıyorsunuz.”

      “Hayır efendim, benim yaptığım muamma değil. Açıktan açığa söylüyorum. Fikirleri açık olanların sözleri de açık olur.”

      “Lütfen biraz izahat verseniz. Adam adam içinde!.. Şimdiye kadar işitmediğim yeni bir söz. Birdenbire anlayamamakta mazurum.”

      “Bunda anlaşılmayacak ne var? Teorilerinize bakarsak serbest fikirli bir adamsınız. Yeni adamlardansınız… Hâlbuki pratiklerinize bakınca hâlâ eski zamanların çürüklüğü içinde pala çalıp giden bir… bir… Of nasıl tabir edeyim? Bizim Türkçemizde bu tabirler de yok ki!.. Bir mahcup bir… Ha!.. buldum: Bir mıymıntısınız.”

      “Ben ha?”

      “Evet siz!”

      “Güzel hanım! Şu hükmü ne gibi esaslar üzerine bina ettiğinizi de lütfen izah buyurur musunuz? Bir zandan mı ibarettir? Yoksa sağlam esaslar üzerine kurulmuş bir hüküm mü?”

      “En evvel inanmalı, emin olmalı ki bir zandan, bir vehimden ibaret değil. Esaslar üzerine kurulu bir hüküm. Ama esasların sağlamlık derecesini tayin için henüz araştırmayı derinleştirmeye muhtacım. Bakınız açıkça söyleyeyim: Geçen gün sizin evde Fransızca sohbetimizde beni ret için ‘Ceylan Hanım! Sizin teorileriniz bir matmazeli bir delikanlı ederek kapıp koyuvermek teorisidir.’ diyordunuz. Bense sizi ‘Bir delikanlıyı bir matmazel etmek istiyorsunuz.’ diye reddediyordum. Şimdi şu iki teorinin arasını bulmalıyız.”

      “Ondan kolay ne var? Kız kızlığını bilmeli, erkek erkekliğini. Size daima söylediğim bu değil midir?.. Teori başkadır, pratik başka.”

      İnsan birçok kitap okur. Bu kitapları da insanlar yazmışlardır. İnsanların fikirlerindeki ihtilaf ve tezat onların kitaplarında toplanmıştır. Bu zıt ve farklı düşünceleri zihnimizde toplayıp muhakeme ederek biz de bir fikir ortaya koyarız. O bizim teorimizi, nazariyemizi oluşturur. Ama onu amel ve icra mevkisine koyabilir miyiz? Dünyada hiçbir adam bulamazsınız ki her fikrini icra mevkisine…

      “Her zaman sayıkladığınız şeyi bir daha tekrar ile yorulmamanızı rica ederim.”

      “Sizin dahi her zaman reddettiğim şeyi tekrar ile yorulmamanızı rica ederim. İnsan hatta bir kız bile birçok şey öğrenmeli. Fakat içinde yaşadığı mevkinin gereklerine davranışlarını uydurmaktan ayrılmamalı. Kız kızlığını bilmeli erkek de erkekliğini!”

      “Pek güzel! Ben kızlığımı nasıl istersem öyle bilmekte hürüm. Fakat siz erkekliğinizi niçin bilmiyorsunuz? Neden serbest bir kız yanında miskin bir diğer kız gibi davranıyorsunuz? İşte artık büsbütün açıkça söylüyorum. Yıllardır sizinle münasebetteyiz. Çocukluğumuzdan çıkar çıkmaz arkadaşça bir münasebette bulunduk. Yeni medeniyet hakkındaki incelemeleriniz, araştırmalarınız insanoğlunun… yalnız insanoğlunun değil, hem de insan kızının medeni hukukunu size anlatmış olduğunu gösterdiniz. Ben de muallimeden bu yoldaki incelemelerin neticelerine ve okuduğum Avrupa eserlerinden o neticeleri çıkarmış olan öncüllere doğru zihnimi sevk etmiş bulunduğumdan sizi kafama denk buldum. Apaçık söylüyorum. Sevdim! Ne o? Bir kızın bu cüretini beğenmiyorsunuz ha?”

      “Hayır! Buraya kadar beğenmeyecek bir şey yok. Gerçi bizim millî hissimize göre bir kız ‘sevdim’ demeyecek. Yalnız sevildiğini kabul istidadında bulunduğunu gösterecek. Bizim şairane hissimize göre bir kız, gönül yakan bir peridir ki erkek onun perestişkârıdır.8 O bir güzellik ve melahat putudur ki kürsüsü üzerinde fazilet ve vakar ile oturacak ve erkek tarafından onun kürsüsünün tozuna arz ve takdim olunan sevda hediyesini reddetmesiyle kabul etmiş olacak. Bununla beraber gerek kadında gerek erkekte görülen fikrî gelişme, şimdi bu hisleri saflık derecesine indirmeye yüz tutmuştur. Onun için ben de bunları değişmez saymaya lüzum görmüyorum. ‘Sevdim’ demenize ses çıkarmıyorum. Ama bir şart ile! Bu hududun dışına çıkmamak şartıyla.”

      “Ha evet. Bundan sonrası beğenilmeyecek. Sevdim. İnsan birini severse eski zaman kızları gibi sevdasını kimselere söylemeye bile cesaret edemeyerek verem olup gitmez ya? Sevdasının zevkini sürmek ister. Hicran ve hasretten yanıp yakılmak miskinliği şu zaman için hayal edilebilecek şeylerden midir?”

      “Bunu sormaya ne hacet? O şeylerden olmadığı maddeten sabit olmuş bulunalı âdeta eskidi bile. Şimdi kızların elleri kalem tutuyor. Yanmayı, yakılmayı bırakınız; gönülleri hangi delikanlıya ısınırsa onunla yazışıyorlar. Fotoğraf alış verişinden başlayarak cüretlerine, fırsatlarına göre görüşüyorlar da.”

      “İşte biz dahi bu serbestlikten istifade ediyoruz. Bakınız görüşüp konuşuyoruz.”

      “Kardeş gibi! Değil mi?”

      “Öyle ya!..”

      “Hayır, hiç de öyle değil! Birbirini seven bir kızla bir delikanlı, kardeş gibi sevişmek eblehçe gayretinde bulunurlarsa Âşık Kerem, Şah İsmail zamanlarındaki kızlara, oğlanlara bile benzememiş olurlar.”

      “Önceleri diyordunuz ki: Kadın ve erkek medeni hikmet nazarında eşit olduklarından bir kadın ile erkeğin hiç olmazsa iki erkek gibi serbestçe dostluk münasebetinde bulunmaları neden yasak olsun.”

      “Evet, hiç olmazsa! Bu ‘hiç olmazsa’ kadarını bazı pek nadirlerimiz güçlükle hasıl etmiş oldukları gibi biz de hasıl edebildik. Buna teşekkür ederim. Fakat düşünmeli ki ikimiz aynı cinsten değiliz. Erkek cinsinin aşırı muhabbeti ile kadın cinsinin aşırı muhabbeti kardeşlikten başka bir şeydir. Bu tabiidir. Tabii olan bir şey inkâr edilebilir mi, reddolunabilir mi?”

      “…”

      “Sükût ha! Siz her zaman böyle yaparsınız. Teorilerinize hiç diyeceğim yoktur. Fakat iş pratik cihetine geldi mi ve bir de delil ve kanıtınız tükenince böyle mağlupça sükûta sığınırsınız.”

      “Mağlupça СКАЧАТЬ



<p>8</p>

Perestişkâr: Taparcasına seven, tapınan, delice seven. (e.n.)