Ya bu masraflar neyle karşılandılar? Bunu tafsile hacet mi var? Evvela mevcut eşyanın en kıymettarları ihtiyaç sandığına gitmeye başladılar. Polini’nin daha matmazelliği zamanında ilk, ikinci ve üçüncü sevgilileri tarafından yılbaşı hediyesi olarak verilen şallar, küpeler filanlarla kendi biriktirdiği paradan alınmış birkaç yüzük, bilezik filandan başlayarak yüz franklık malı altmış franga, elli franga, bazı kere kırk franga mukabil masraf sandığına konuldu.
Bu hâlde yalnız bir ümit kalmıştı. O da bundan sonra çalışarak bunların borçlarını karşılama ümidi!
Hazır masraflarına nispetle, geçinmekten aciz kalarak para sandığına yatırdıkları paraları da tükenmiş olan bir familya için bundan sonra… Hani ya şu zatürre vücudu yıprattıktan sonra çalışıp geçinip de borçlar da ödenecek ha? Rehinler de kurtarılacak ha?
Zatürre geçti ama Jean Depres’te artık güç kuvvet de geçti. Beş buçuk okkalık varyos nerede, Jean Depres nerede! Yaş dahi elli beşe yaklaşmıştı. Hastalığın vukusundan evvel bile o varyos bu yaşın kârı değil idiyse de hiç hastalık görmemiş olan vücut buna alışkın olduğundan yine sallayabiliyordu. Vücutta bu alışkanlığı tekrar peyda için tekrar anadan doğmaktan başka hiçbir çare, hiçbir imkân tasavvur olunamazdı.
Güzelce beslenirse kuvvetini yeniden kazanabileceği her taraftan tavsiye olunması üzerine zavallı Polini borç sandığıyla hesabını görerek yani orada rehin olan eşyasını sattırmaya razı olarak, buradan eline geçen birkaç yüz frankla kocasını beslemeye başladı.
Bu birkaç yüz frank da, birkaç hafta içinde eridi bitti. Sıra yatak gibi sair eşyaya geldi. Onlar dahi bir yandan gidiyorlardı. Koca Polini tek kocasının yediği içtiği dert olmasın, faydası görülsün diye bu felaketin gittikçe artmasına karşı gerçekten kahramanca bir metanetle davranıyor idiyse de nafile! Felaket artık gizlenemeyecek derecelere vardı.
O zamana kadar ikamet eyledikleri daire ki artık bomboş kalmış ve hatta karyolalar üzerindeki kıl şilte bile satılarak saman minderlere dönüşmüştü. O daire dahi bunlara kirasına tahammül olunamayacak bir yük hükmünü aldığından kocasıyla istişaresi sonucu Polini oradan da çıktı. Şu kitapta okuyucularımızın nazarıdikkatlerini davet eylediğimiz mansarda, yani çatı katına taşındılar.
“Taşındılar” mı? Taşınacak neleri kaldı ki? En doğru tabir “Oraya nakli mekân eylediler”dir.
Bu arada Jean Depres’in biraz kuvveti geldi. Yine işe başladı. Fakat günde sekiz frank artık hayal ve hatırdan geçmeyecek nimetlerdendir. O zamanlar Jean Depres iki adam yerini tutuyordu. Şimdi yarım adam kaldı. Ama iki adam yerini tuttuğu zaman fabrikaya asıl iki buçuk adam kadar fayda veriyordu da o sekiz frangı alıyordu. Şimdi yarım adam kaldığı hâlde o kadar da fayda vermediği için günde iki frank dahi hak edemiyor. Hak edemediği hâlde kendisine iki frank verilmesi bir sadaka ve eski hizmetlerine bir mükâfat addolunuyor!
Neyse! Günde iki frank olsun gelmeye başladı ya Polini için bu hâl, pek büyük bir ümide vesile oldu. Bir aralık gayretli kadın eski sanatını iadeye kalkıştı. Evvelki gibi ortaklaşa filan iş görmeye artık imkân kalmadı ya gündelikle olsun bir iş becermeye kalkıştı. Fakat Paris’in kirli çamaşırlarını bir düşünmeli de bir de bunları vapurlu kazanlarla kaynattıkları zaman ne iğrenç koku neşrettiklerini zihnen düşünmeli. Bu kokuya alışmak için insan mutlaka o koku içinde terbiye olmalıdır. Polini gibi on, on iki sene o işten çıkarak burnunu kokusuzluğa ve daha fenası güzel kokuya alıştırmış olan bir kadın tekrar o çirkefhaneye nasıl tahammül edebilsin?
Hastalıktan sonra biçare Jean’ın karakterine de bir tuhaflık geldi. Bazı kere o kadar deryadil olur, o kadar filozoflaşırdı ki zevcesi kendisini ne kadar sorgularsa sorgulasın asla kızmadı. Hatta kızının ilim irfanı neticesinde düştükleri bu kötü durumla ilgili, gerçekten filozofluğa yakın suretteki düşüncelerle zevcesini teskine ve teselliye gayret ederdi. Ezcümle bir gün yoksulluktan ziyadece sıkıldıkları bir anda demişti ki:
“Karıcığım! Yoksulluk denilen şeyi felaket sanma! Düşün ki Julie bize ne güzel şeyler okuyordu. En büyük şairler fakirlikte sefalar bulmuşlar. Serveti samanı ona feda etmek istidadını göstermişler. İşte bunları Julie’ye tekrar okutarak biz de teselli bulalım.”
Fakat gelecek endişesi aşırı olan Polini’ye böyle sözler tesir mi ederler? Polini dahi cevaben demişti ki:
“O yoldaki edebî eserleri okuyup zevkini sürmek dahi ret olunur saadetlerden değildir ama bir kış gecesi, kuvvetli et suyundan yapılmış bir tabak çorba, mükemmel bir pisi balığı tavası, güzel bir mekânda, bir hindi ile bir de mükemmel meyveden ve bunları en âlâ şaraplarla tertip eyledikten sonra harıl harıl yanan bir ocağın karşısına geçerek, hazım için birkaç da likör içilirken okumalı. Yoksa soframızda, katığımız kara zeytine kadar indiği bir zamanda edebî eserler okumak, karın mı doyurur? Hoşa mı gider?”
Bazı kere dahi Jean’ın tabiatı gayet sertleşiyordu. Zerre kadar bir mukabele görecek olsa yalnız karısına değil kızına bile el kaldırırdı. İşte o zaman gerek Polini, gerek Julie zavallı adamcağıza acıyarak hiç seslerini çıkarmayıp onun o hâli kendi kendisine geçinceye kadar gözüne bile görünmek istemezlerdi.
İşte bu kısmın öncesinde bahsettiğimiz gibi, kendisinden evvel sesi odaya girerek:
“Susar mısınız, yoksa susturayım mı?” diyen Jean, böyle bir Jean olup şu sözünden anlaşıldığı üzere o gün, o saati dahi hiçbir mülahazaya, hiçbir serzenişe zerre kadar tahammülü kalmayan zamanlardandı. Bunu zaten Polini dahi anlamamış olabilir mi ki o akşam için civardaki ekmekçi karıyı nasıl kandırıp da iki ekmek alabilmiş olduğuna Polini dahi şaşıyordu.
2
Serseriyane Cevelan 4
Çatı katında baba, valide ve kız arasında şu muhaverenin vukuya geldiği zaman mevsim kıştı. Amma nasıl kış! Paris belediyesinin fukaraya odun ve kömür teminine mecbur oldukları en katı kışlardan! Bizim çatı katında kuru ekmek üzerine ilave olunacak katık bulunmadığı gibi ocağa, sobaya, mangala konulabilecek kömüre, oduna benzer bir şey de yoktu.
İşte sadece âdet yerini bulsun diye familya halkı sofraya da oturdular. Civardaki ekmekçi karıdan gelmiş olan iki ekmeği kesip bir bardak suya batıra batıra yemeye başladılar. Bundan ibaret bulunan akşam yemeği zaten titremekte bulunan biçareleri bir kat daha üşüttü. Soğuğa en ziyade tahammülü olan Polini’ydi. Zavallı Julie soğuktan mosmor morardığı gibi, Jean dahi evvelki kuvveti kalmamış olduğundan soğuğun tesirini biraz daha ziyadece duymaktaydı.
Isınabilmek için oda içinde biraz gezindikten sonra ısınamayacağını anladı. Karyolanın altında bir sandık vardı. Onu alıp evvela kapağını sökerek ve ocağın önündeki taşa çarpıp paralayarak bunlarla, mumdan yaktığı bir gazete kâğıdıyla ocakta bir ateş yaktı.
Bu ameliyatın öncesinde Polini dışarıdaydı. İçeriye gelip de sandığın kırıldığını görünce buz gibi dondu kaldı. СКАЧАТЬ
4
Başıboş gezip tozmak.