Vampir Öyküleri. Артур Конан Дойл
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Vampir Öyküleri - Артур Конан Дойл страница 6

Название: Vampir Öyküleri

Автор: Артур Конан Дойл

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-99846-0-5

isbn:

СКАЧАТЬ Erkek erkeğe, sen deli olduğumu düşünmüyorsun, öyle değil mi?”

      “Bence aklınızda bir düşünce var,” diye cevap verdim. “Bu düşünce sizi heyecanlandırıyor ve size zarar veriyor.”

      “Çok haklısın, evlat!” diye haykırdı heyecanla, gözleri brendinin etkisiyle ışıldıyordu. “Aklımda pek çok düşünce var. Pek çok. Ama enlem ve boylamları hâlâ ölçebilir ve gerekli hesaplamaları hâlâ yapabilirim. Mahkemede benim deli olduğumu ispatlayamazsın, değil mi?” Doğrusu arkasına yaslanmış kendi akıl sağlığını böylesine soğukkanlılıkla tartışabiliyor olması garipti.

      “Belki yapamam,” dedim. “Ama yine de bence bir an önce eve dönüp, daha sakin bir hayat yaşamaya başlamalısınız.”

      “Eve dönmek, ha?” diye mırıldandı yüzünde alaylı bir gülümsemeyle. “Bu öğüdü kendine sakla, evlat. Küçük, güzel Flora ile sakin bir hayata başla… Kâbuslar deliliğin işareti midir?”

      “Bazen.”

      “Başka? Deliliğin ilk işareti ne olurdu?”

      “Baş ağrıları, kulaklarda uğultu, gözlerinizin önünde parlamalar, sanrılar…”

      “Ah! Onlara ne olmuş peki?” diye araya girdi. “Bir sanrıyı nasıl tanımlarsın?”

      “Orada olmayan bir şeyi görmek sanrıdır.”

      “Ama O oradaydı!” diye inledi. “ORADAYDI!” Böylece ayağa kalkıp kapıyı açarak, yavaş ve kararsız adımlarla bir sonraki sabaha kadar çıkmayacağını düşündüğüm kendi kamarasına gitti. Gördüğünü düşündüğü şey her ne ise, ona korkunç bir şok yaşatmış olmalıydı. Hâlâ gizemini koruyor olmasına rağmen, korkarım kendisinin de kabul ettiği gibi, artık mantıklı düşünemiyordu. Davranışlarının nedeninin suçluluk duygusu olduğunu sanmıyorum. Subayların ve tayfaların çoğu buna inansa da, ben bunu destekleyecek hiçbir şey görmedim. Suçluluk duyan bir adamdan çok, kötü kaderi yüzünden çok acı çekmiş biri gibi görünüyor; bir suçlu değil de asıl kurban oymuş gibi.

      Rüzgâr bu gece güneyden esiyor. Eğer tek geçiş yolumuz olan o dar yol kapanırsa, oh, işte o zaman Tanrı yardımcımız olsun! Hapsolduğumuz kuzey kutup dairesinin ya da balina avcılarının deyimiyle “buz engeli”nin sınırındaki bu yerde, kuzeyden esen herhangi bir rüzgâr toplanan buzulları dağıtıp kaçışımıza izin verebilir, aynı zamanda da güneyden esecek rüzgâr arkamızdaki buzulları daha da sıkıştırarak, bizi iki buz kütlesi arasında bırakabilir. Kısacası, Tanrı yardımcımız olsun!

      14 Eylül

      Pazar günü. Nihayet bir tatil günü… Endişelerimde haklı olduğum ortaya çıktı. Bu arada güney yönündeki ince mavi şerit yok oldu. Artık etrafımızda hareketsiz beyazlıktan, buz kümelerinden ve buzulların muhteşem zirvelerinden başka hiçbir şey yoktu. Bu zirvelerin tepesinde ölümcül bir sessizlik hâkimdi. Dalgaların sesi, martıların çığlıkları ya da gerilmiş yelkenlerin hışırtısı da yoktu. Tayfaların mırıltıları ve geminin parlak güvertesi üzerindeki botlarının sesi, bu evrensel sessizliğin içinde kulağa alışılmadık ve yersiz geliyordu. Tek ziyaretçimiz bir kutup tilkisiydi. O da geminin yakınına gelmedi, belli bir mesafeden bizi inceledikten sonra buzun üzerinde hızla hareket ederek uzaklaştı. Bu da garipti aslında çünkü genellikle, daha önce insanla hiç karşılaşmadıklarından ve doğaları gereği oldukça meraklı olduklarından kolay yakalanmalarıyla tanınırlar.

      İnanılmaz görünse de, bu önemsiz olay bile tayfalar arasındaki karamsar havanın artmasına neden oldu. “Bu küçük yaratık bile neler olduğunu anlayabiliyor. Evet ya, ne benim ne de sizin göremediğinizi görüyor o!” diye yorum yaptı zıpkıncılardan biri ve diğerleri de onaylar şekilde başlarını salladılar. Bu boş batıl inançlara dair onlarla tartışmak imkânsızdı. Geminin lanetli olduğuna kendilerini inandırmışlardı ve bunun aksini ispatlamaya çalışmak boşunaydı.

      Kaptan, öğleden sonra yarım saatliğine kıç güvertesine çıkması dışında bütün gün boyunca kamarasında kaldı. Dışarı çıktığı bu sürede gözlerinin sürekli dünkü hayalin belirdiği noktada olduğunu gördüm. Her an yeni bir patlamaya hazır gibiydi, ancak hiçbir şey olmadı. Onun hemen yanında durmama rağmen beni fark etmedi bile. Başmühendis her zamanki gibi ilahiyi okudu. Balina avcılarının gemilerinde, ne subaylar ne de tayfalar arasında hiç Protestan olmamasına rağmen, her zaman Protestan kilisesinin bir kitabı olması ilginç. Adamlarımızın çoğunluğu Katolik, geri kalanlar ise Presbiteryen. Seremoni her iki taraf için de yabancı olduğundan, hiç kimse birinin diğerine üstün tutulduğundan şikâyet etmiyor, herkes büyük bir dikkatle okunan ilahileri dinliyor. Sanırım bu izlemek için mantıklı bir yol.

      15 Eylül

      Bugün Flora’nın doğum günü. Onun deyimi ile “erkeğini”, aklını yitirmiş bir kaptanın yönettiği, buz kütleleri arasına sıkışmış ve birkaç haftalık erzakı kalmış bu gemide onun bulunmaması ne kadar iyi. Hakkımızda haber alabilmek için her sabah “Scotsman” gazetesinin sevkiyat listesini incelediğinden eminim. Adamlara iyi örnek olabilmek için neşeli ve kaygısız görünmeliyim, fakat Tanrı biliyor ya, bazen kendimi fazlasıyla umutsuz hissediyorum.

      Termometre bugün 19º F gösteriyor. Çok hafif bir rüzgâr var, o da istenmeyen yönden esiyor. Kaptan’ın keyfi yerinde, gece yeni bir hayal gördüğünü sanıyorum. Zavallı adam, sabah erkenden sessizce yanıma gelip, “Her şey yolunda, Doktor,” diye fısıldadı. “Bu, bir hayal değildi!” Kahvaltıdan sonra gemide ne kadar erzak kaldığını hesaplamamı istedi. İkinci Kaptan’la beraber bu görevi üstlendik. Sonuç beklediğimizden de kötüydü. Toplamda yarım tank bisküvi, üç varil tuzlu et ve çok az miktarda da kahve ve şekerimiz kalmış durumda. Dolaplarda konserve somon, kurutulmuş kuzu eti ve konserve çorba gibi lüks yiyeceklerden oldukça bol miktarda var, ancak elli kişilik bir mürettebat için bunlar uzun süre dayanmayacaktır. Depoda iki varil un ve herkese yetecek kadar da tütün var. Hepsi bu. Herkesin günlük payını yarıya indirsek bile, bunlar bizi en fazla yirmi gün idare edecektir. Daha fazlası mümkün değil. Bunu Kaptan’a bildirdiğimizde bizden herkesi kıç güvertesine toplamamızı istedi. Onu daha önce hiç bu kadar iyi durumda görmemiştim. Uzun, düzgün yapılı fiziği ve esmer, ciddi yüzüyle emirler vermek için doğmuş bir adamın bütün özelliklerini taşıyordu. Adamlarına hitap ederken denizcilere özgü bir dille, tüm tehlikelerin farkında olduğunun ve bunu takdir ettiğinin ancak herhangi bir kaçışa da asla göz yummayacağının işaretini vererek konuştu.

      “Beyler,” diye başladı söze, “Sizi bu çıkmaza, eğer bir çıkmazsa tabii, sürüklediğimi düşünüyor olmalısınız. Ve bazılarınız da bana bunun için öfkeli. Ama şunu unutmayın ki pek çok mevsimde yaşlı Kutup Yıldızı hiçbir geminin yapamadığı kadar çok kazançla döndü ve hepiniz de bu kazançtan payınıza düşeni aldınız. Diğerleri borçlarını ödeyebilmek umuduyla tekrar sefere çıkarken, siz eşlerinizi güvenle, rahatlık içinde bırakıp bir sonraki yolculuğunuza çıktınız. Eğer biri için bana teşekkür edecekseniz, diğeri için de etmelisiniz, böylece ödeşmiş olduğumuzu söyleyebiliriz. Bundan önce de risk aldık ve başardık, şimdi başaramamış olmamız bize ağlayıp sızlanma hakkını vermiyor. Eğer en kötüsüyle karşılaşırsak, buz üzerinde ilerleyip fok balıklarının yakınında kamp kurabiliriz. Bu, bahara kadar dayanmamıza СКАЧАТЬ