Название: Vampir Öyküleri
Автор: Артур Конан Дойл
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-99846-0-5
isbn:
Bunları söyledikten sonra, sahnenin ön kısmına gelerek bakışlarını seyirciler arasında dolaştırdı. Medyum kısa bir an durakladıktan sonra hemen onu seçtiğine göre, şüphesiz Cowles’in esmer teni ve parlak gözleri onu heyecanlı biri olarak göstermek için yeterliydi. Messinger bakışlarını arkadaşımın üzerinde yoğunlaştırdı. İlk anda yüzünde kısa bir şaşkınlık ifadesi belirse de, hemen sandalyesine yerleşerek teslim olmamaya kararlı olduğunu gösterdi. Karşısındaki büyük bir zihin gücüne sahip değildi belki, ancak bakışlarının yoğun ve etkileyici olduğu da kesindi. Bu keskin bakışların altında Cowles’in elleri birkaç kez kımıldandı, sanki sandalyesinin kollarını daha sıkı kavramak istiyormuş gibi. Ve sonra yarı doğruldu fakat yeniden yerine oturmayı başardı. Tabii ki bunu yapabilmek için belli bir çaba sarf etmiş gibi görünüyordu. Büyük bir ilgiyle bu olayı izlerken, bir anlığına Bayan Northcott’un yüzündeki ifadeyi gördüm. Gözlerini sahnedeki medyuma dikmiş, büyük bir dikkatle onu izliyordu, yüzündeki ifade öyle yoğun bir konsantrasyon ifadesiydi ki, böyle bir ifadeyi daha önce hiç kimsenin yüzünde görmemiştim. Çenesi kilitlenmiş, dudakları birbirine bastırılmış ve yüzü mermerden oyulmuş bir heykel gibi katılaşmıştı. Çatık kaşlarının altında gözleri soğuk bir ışıltıyla parıldıyordu. Cowles’in ayağa kalkıp sahneye çıkmasını beklerken, birden sahneden kısa bir çığlık geldi. Bu, uzun süren zorlu bir mücadeleyi kaybetmiş birinin sesiydi. Messinger sahnedeki masasına dayanmış, elleriyle terli alnını ovuyordu. “Devam edemeyeceğim,” diye seslendi seyircilere. “Bana karşı gelen, benden daha güçlü bir zihin var. Bu akşam için beni affetmelisiniz.” Adam açıkça bitkin düşmüştü ve devam edemeyecek gibi görünüyordu ve bu yüzden perde kapandı. Medyumun durumu hakkında çeşitli yorumlar eşliğinde seyirciler dağıldılar.
Arkadaşım ve bayanlar gelene kadar salonun dışında bekledim. Cowles yaşadıkları hakkında gülüyordu.
“Beni ele geçiremedi, Bob!” diye zaferle bağırdı elimi sıkarken. “Sanırım bu sefer çetin bir cevize çattı!”
“Evet,” diye araya girdin Bayan Northcott, “Bence Jack bu güçlü iradesiyle gurur duymalı, öyle değil mi, Bay Armitage?”
“Bunun için çok uğraştım,” dedi arkadaşım ciddi bir ifadeyle. “Ne kadar garip bir his olduğunu tahmin edemezsiniz. İçimdeki bütün güç benden alınmış gibiydi, özellikle adam sahnede yıkılmadan hemen önce.”
Bayanları evlerine bırakmak için onlarla beraber yürüdüm. Cowles önde Bayan Merton ile birlikte yürüyordu, ben de kendimi genç hanımla beraber arkada onları izlerken buldum. Başta hiçbir şey söylemeden yürüdüm ama sonra ona karşı kabalık etmiş olsam bile, dayanamayarak aniden aklımdakileri söyleyiverdim.
“Bunu siz yaptınız, Bayan Northcott.”
“Neyi ben yaptım?” diye sordu kısaca.
“Hipnozcuyu hipnotize ettiniz. Sanırım yaşananları en iyi açıklayan tanım bu olur.”
“Ne kadar garip bir fikir,” diye güldü. “O hâlde güçlü bir iradem olduğunu mu söylüyorsunuz?”
“Evet,” dedim, “Tehlikeli derecede güçlü.”
Şaşırmış şekilde sordu. “Neden tehlikeli?”
“Bana göre, böylesine bir etki yaratabilecek güçteki her irade tehlikelidir. Çünkü her zaman kötü amaçlar için kullanılma ihtimali vardır.”
“Beni korkunç biri olarak gösteriyorsunuz, Bay Armitage,” dedi ve sonra aniden yüzüme bakarak ekledi, “Benden hiçbir zaman hoşlanmadınız. Bunun için bir nedeniniz olmasa bile, her zaman benden şüphelendiniz ve bana hiçbir zaman güvenmediniz.”
Bu suçlama öyle ani ve öylesine doğruydu ki verecek bir cevap bulamadım. Bir an duraksadıktan sonra buz gibi bir sesle devam etti.
“Ama sakın bu ön yargılarınızın beni engellemesine izin vermeyin ya da arkadaşınız Bay Cowles’a ilişkimizi etkileyebilecek şeyler söylemeyin. Yoksa bunun çok yanlış bir karar olduğunu görürsünüz.”
Konuşma şeklinde öyle bir şey vardı ki, sözlerine tarif edilemeyecek, ancak inkâr da edilemeyecek bir tehdit havası vermişti.
“Gelecekle ilgili planlarınızı etkileme gücüne sahip değilim,” dedim. “Ama gördüklerim ve duyduklarım yüzünden, arkadaşım için endişelenmemek elimde değil.”
“Endişelenmek mi?” diye sordu alayla. “Lütfen söyleyin, ne gördünüz ya da duydunuz. Belki Bay Reeves’ten bir şeyler duydunuz, sizin arkadaşınız olduğunu sanıyorum.”
“Sizin adınızdan hiç bahsetmedi,” dedim. Söylediklerim yeterince gerçekti. “Öldüğünü bilseydiniz üzülürdünüz.” Tam bunları söylediğimde, bir pencerenin önünden geçiyorduk ve sözlerimin etkisini görmek için yüzüne baktım, -hiç şüphe yokiçten içe gülüyordu. Yüzünün her yanından neşeli olduğunu okuyabiliyordum. O andan sonra, bu kadına olan güvensizliğim ve korkum daha da arttı.
O gece çok az konuştuk. Ayrılırken bana keskin bir bakış attı, bu kısa bakışla bana daha önceki sözlerini hatırlatmak ister gibiydi. Eğer söylediğim herhangi bir şeyle Barrington Cowles’i etkileyebileceğimi düşünsem, bu tehditleri beni hiç etkilemezdi. Ama ne söyleyebilirdim ki? Önceki nişanlılarının talihsiz olduğunu söyleyebilirdim. Onun zalim bir kadın olduğunu düşündüğümü söyleyebilirdim. Onun etkileyici, hatta neredeyse doğaüstü güçleri olduğuna inandığımı söyleyebilirdim. Bu söylediklerimin kendini kaybetmiş bir âşık, hem de Cowles gibi tutkulu bir âşığın üzerinde ne gibi bir etkisi olabilirdi ki? Bunları dile getirmenin hiçbir yararı olmayacağını düşündüğüm için sessiz kaldım.
Ve şimdi sonun başlangıcına geldim. Buraya kadar anlattıklarım kendi varsayımlarım, duyduğum söylentiler ve çıkarsamalardan ibaretti. Bundan sonraki görevim ise, acı verici olsa da, mümkün olduğu kadar gerçekçi ve ayrıntılı bir dille, kendi gözlerimin önünde gerçekleşen ve arkadaşımın ölümüyle sonuçlan olayları anlatmak.
Kışın sonuna doğru Cowles, Bayan Northcott ile en kısa sürede evlenmek istediğini söyledi muhtemelen de baharda. Daha önce bahsettiğim gibi, parasal durumu iyiydi ve genç hanımın da kendine ait biraz birikimi vardı. Bundan dolayı beklemeleri için bir neden СКАЧАТЬ