Название: Monte Kristo Kontu
Автор: Александр Дюма
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-54-9
isbn:
“Evet. Benimle her zaman zalimce bir samimiyet içinde oldun.”
“Hem benim gibi, neredeyse üstüne yıkılacak bir kulübesinden başka bir şeyi olmayan fakir, kimsesiz bir kızla evlenip ne yapacaksın?”
“Fakirliğin beni ilgilendirmez Mercédés. Seni, en büyük gemi sahibinin yahut Marsilya’nın en zengin adamının kızına tercih ederim. Bir erkeğin bütün arzusu namuslu iyi bir ev kızı ile evlenmektir. Ben senden iyisini nerede bulurum Mercédés?”
Mercédés başını salladı.
“Bir kadın kocasından başkasını severse ne namusu konusunda garanti verebilir ne de iyi bir ev kadını olur. Benden arkadaşlıktan başka bir şey isteme. Söz veriyorum, senin için iyi bir arkadaş olacağım. Başka bir şey değil. Ben yalnız yapabileceğim şeyler için söz veririm.”
Fernand kalktı. Odada bir aşağı bir yukarı dolaştı. Yumruklarını sıkıp kaşlarını çatarak genç kızın karşısında durdu.
“Son defa soruyorum Mercédés, cevabın bu mu?”
Kız soğuk bir şekilde cevap verdi:
“Ben Edmond Dantés’yi seviyorum. Ondan başka kimse benim kocam olamaz!”
“Onu daima sevecek misin?”
“Ölünceye kadar.”
Fernand ümitsizlikle başını eğdi. Homurdanır gibi derin bir soluk verdi. Sonra birdenbire başını kaldırarak yılan fısıltısını andıran bir sesle dişlerinin arasından söylendi:
“Ya ölürse?”
“Ben de ölürüm!”
“Ya seni unutursa?”
Sokaktan neşeli bir haykırış duyuldu: “Mercédés!”
Aşk ve mutluluktan yüzü pembe pembe olan Mercédés, “Gördün mü beni unutmamış!” dedi. “İşte geldi!” Koşarak kapıyı açtı.
“Buradayım Edmond!”
Fernand yılan görmüş gibi irkildi. Tekrar sandalyeye çöktü.
Edmond ve Mercédés birbirlerine sarıldılar. Kızgın bir Marsilya güneşi içeri dolmuştu. Taşan saadetleri onları bütün dünyadan ayırmış olduğu için etraflarını unuttular. Edmond bir müddet sonra, odanın loşluğu içinde karanlık bir yüzün kendisine bakmakta olduğunu fark etti. Fernand farkında olmadan elini kemerindeki bıçağın kabzasına attı.
Dantés, “Affedersiniz…” dedi. “Burada üç kişi olduğumuzu bilmiyordum.”
Sonra Mercédés’e dönerek sordu: “Kim bu bay?”
“Bir arkadaşım Edmond. Senin de arkadaşın olacak. Kuzenim Fernand. Senden sonra dünyada en çok sevdiğim insan. Tanımadın mı onu?”
Bir eliyle Mercédés’in elini tutan Dantés, “Oh evet!” diyerek öbür elini de Fernand’ya uzattı fakat Fernand hiç kımıldamadı. Bir heykel gibi sessiz ve hareketsizdi. Dantés bu hâlin manasını sorar gibi, üzgün ve eli titreyen Mercédés’e, sonra meydan okurcasına kaşlarını çatmış kendisine bakan Fernand’ya baktı. Bir anda her şeyi anladı. Yüzü hırsla buruştu.
“Seni görebilmek için buraya koşarken evinde bir düşmanla karşılaşacağımı ummamıştım Mercédés!” dedi.
Mercédés hırsla kuzenine bakarak “Düşman mı?” dedi. “Burada sana düşman kimse yok Edmond. Fernand benim kardeşimdir. Senin de dostça elini sıkacaktır.”
Emreder gibi Fernand’ya baktı. Bu bakışın tesiri altında kalan Fernand elini yavaşça Edmond’ya uzattı. Bu emir karşısında nefreti, kızgın fakat tesirsiz bir dalga gibi parçalanmıştı. Ancak eli Edmond’nun eline değince aklı başına geldi. Aceleyle döndü. Kendini evden dışarı attı. Bir taraftan koşuyor bir taraftan da başını elleri arasına almış deliler gibi söyleniyordu: “Bu adamdan nasıl kurtulacağım? Ne yapmalıyım? Ne yapmalıyım?”
Biri “Nereye böyle telaşla Fernand?” diye seslendi.
Fernand durdu. Etrafına baktı. Bir meyhanenin çardağındaki masa başında, Caderousse ile oturan Danglars’yı gördü. Caderousse, “Gelsene Fernand!” dedi.
“Arkadaşlarınla iki çift laf edemeyecek kadar ne acelen var?” diye ilave etti Danglars.
Fernand şaşkın şaşkın onlara baktı. Bir şey söylemedi Danglars dizi ile Caderousse’u dürterek “Çok üzgün bir hâli var.” diye mırıldandı. “Aldandık galiba. Dantés kızı bunun elinden aldı mı dersin?”
Caderousse alçak sesle cevap verdi: “Anlarız.”
Fernand’ya dönerek seslendi: “Haydi Fernand karar ver, gelecek misin?”
Fernand alnında biriken terleri sildi. Ağır ağır çardağa doğru yürüdü. Yanlarına gelince “Merhaba!” dedi. “Beni çağırdınız, değil mi?”
Oturdu. Dirseklerini masaya dayadı. İnler gibi bir soluk koyuverdi.
Caderousse, “Biliyor musun Fernand, bu hâlinle tıpkı terk edilmiş bir sevgiliye benziyorsun.” dedi.
Kaba kaba güldü.
Danglars, “Ne konuşuyorsun sen!” dedi. “Fernand gibi yakışıklı bir genç aşkta hiçbir zaman kaybetmez. Şaka ediyorsun herhâlde…”
“Hayır şaka etmiyorum. Ancak terk edilmiş bir âşık böyle iç çeker. Haydi Fernand, başını kaldır da konuş biraz; insanın, sağlığını soran dostlara cevap vermemesi ayıptır.”
Fernand yumruklarını sıktı fakat başını kaldırmadan cevap verdi:
“Sağlığım iyi.”
Caderousse arkadaşına göz kırparak “Ben sana hikâyeyi anlatayım Danglars.” dedi. “Bu cesur Katalanyalı, Marsilya’nın en iyi balıkçılarından biri olan bu Fernand, Mercédés adında güzel bir kıza âşık fakat ne yazık ki kız Firavun’un ikinci kaptanını seviyor. Firavun bugün Marsilya’ya döndüğüne göre tabii üst tarafını anlıyorsun…”
Danglars, “Hayır anlamıyorum.” dedi.
“Zavallı Fernand’ya yol göründü.”
Fernand başını kaldırarak hırsını almak için birini arar gibi Caderousse’a baktı.
“Ne olmuş yol göründüyse? Mercédés istediğini sevemez mi?”
Caderousse cevap verdi: “Sen böyle kabul ediyorsan o zaman başka. Ben seni Katalanyalı sanmıştım. Benim bildiğim Katalanyalılar, rakibinin kendisini bir tarafa itmesine razı olmaz. Sonra benim bildiğim Fernand Mondego, kimsede intikamını bırakmaz.”
Danglars СКАЧАТЬ