Monte Kristo Kontu. Александр Дюма
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Monte Kristo Kontu - Александр Дюма страница 6

Название: Monte Kristo Kontu

Автор: Александр Дюма

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-54-9

isbn:

СКАЧАТЬ Bizi âdeta bir üzüntü gibi sıkar.”

      Danglars, “Bir şeye canınız sıkılmıyor ya?” dedi. “Her şey pekâlâ yolunda.”

      “İşte beni üzen de bu. İnsanın bu kadar kolay mesut olabileceğini sanmıyordum. Saadet, kapılarını ejderlerin beklediği masallardaki saraylara benzer. Bu sarayları ele geçirmek için mücadele etmek lazımdır. Mercédés’e eş olabilmek talihini hak etmek için ne yaptım bilmiyorum.”

      Caderousse gülerek “Dur bakalım hele kaptan!” dedi. “Daha koca olmadın. Hele koca gibi bir davran bakalım ne olacak.”

      Mercédés kızardı. Fernand sandalyesinde dönerek bir fırtınanın ilk yağmur taneleri gibi alnında biriken iri iri ter damlacıklarını sildi.

      Tam o sırada merdivenden karmakarışık birtakım sesler geldi. Ağır adımlar, gürültülü konuşmalar, kılıç şakırtıları meyhanedeki neşeli gürültüyü bastırdı. Herkes sustu. Kapıya kuvvetle üç defa vuruldu. Kalın bir ses “Kanun namına açın!” diye bağırdı.

      Kimse kımıldamadı. Peşinde bir onbaşı idaresinde silahlı dört asker olan bir polis komiseri içeri girdi.

      Komiseri tanıyan Mösyö Morrel kalkarak gelenleri karşıladı.

      “Bir yanlışlık oldu galiba…”

      Komiser cevap verdi: “Bir yanlışlık varsa çabucak düzelir Mösyö Morrel. Elimde bir tutuklama emri var. Vazifemi yapmam lazım. Edmond Dantés adlı kişi kimdir?”

      Bütün gözler, son derece heyecanlanmış olmakla beraber vakarından bir şey kaybetmeyerek kalkıp komisere doğru giden ve “Edmond Dantés benim efendim, bir emriniz mi var?” diyen genç adama çevrildi.

      “Edmond Dantés seni tutukluyorum.”

      Dantés sarardı.

      “Tutukluyor musunuz? Niçin ama?”

      “Bilmiyorum. Gideceğiniz yerde niçin olduğunu söylerler tabii.”

      Mösyö Morrel münakaşanın lüzumsuzluğunu anlamıştı. Elinde tutuklama emri olan bir komiser artık bir insan değil; soğuk, sağır ve dilsiz bir kanun heykeliydi fakat Dantés’nin babası komisere doğru koştu. Bir baba yahut ana kalbinin anlayamayacağı şeyler vardır. Yalvardı yakardı. Gözyaşı ve yalvarmanın bir faydası olmadı fakat yaşlı adamın kederi o kadar büyüktü ki komiser de müteessir oldu.

      “Lütfen sakin olun.” dedi. “Oğlunuz belki bazı gümrük formalitelerini tamamlamamıştır. İstenilen malumatı verince bırakırlar kendisini herhâlde.”

      Dantés arkadaşlarının ellerini sıkarak “Merak etmeyin.” dedi. “Belki ben daha yoldayken yanlışlık düzeltilir.”

      İki tarafında askerler, peşinde komiser olduğu hâlde aşağı indi. Kapıda bir araba duruyordu. Ona bindiler. Arabanın kapısı kapandı. Marsilya’ya doğru yola çıktılar.

      5

      Aynı gün ve aynı saatte Rue du Grand Cours’daki gösterişli binalardan birinde başka bir düğün ziyafeti vardı fakat fakir gemici ve askerlerin yerine buradaki misafirler Marsilya sosyetesini en yüksek tabakası idi. Bunlar, zorba imparatorun saltanatı zamanında vazifelerinden ayrılmış eski yüksek memurlar; Condé’nin ordusuna katılmak için mevkilerini bırakmış eski subaylar ve aileleri tarafından imparatora karşı en koyu nefretle yetiştirilmiş genç adamlardı. Yüz yirmi milyon tebanın çeşitli dillerde “Napolyon çok yaşa!” diye bağırmalarını duyduktan sonra Elba Adası’nda beş altı bin kişinin kralı olarak yaşayan Napolyon, bu adamlar tarafından artık tekrar eski mevkisine gelmesine imkân olmayan birisi olarak telakki ediliyordu. Bu neşeli ve muzaffer kralcılar için sanki hayat yeni başlıyor, korkunç bir kâbustan yeni uyanıyorlardı.

      Saint Louis nişanını taşıyan yaşlı Saint Méran markisi kalkarak Kral XVIII. Louis şerefine kadeh kaldırmalarını teklif etti. Bu teklifin gördüğü karşılık son derece hararetli oldu. Hemen bütün kadehler kalktı. Kadınlar masayı, elbiselerindeki çiçeklerle doldurdular.

      Elli yaşına rağmen güzel ve asil yüzlü, ince dudaklı, mütehakkim bakışlı bir kadın olan Saint Méran markizi, “Terör zamanında bize eziyet eden ihtilalciler şimdi burada olsalardı, bir inanca en hakiki şekilde bağlı kalışın bizimki olduğunu kabule mecbur kalırlardı çünkü onlar yükselmekte olan bir güneşe tutunmuş, servet yapmakla meşgulken biz parçalanan bir krallığa sadık kalarak elimizdeki her şeyi kaybettik. Bizim kralımızın hakikaten çok sevilen Louis olduğunu, kendi zorba imparatorlarının da lanet edilen Napolyon’dan başka bir kimse olmadığını kabule mecbur kalırlardı. Öyle değil mi Mösyö de Villefort?”

      “Affedersiniz madam, sözlerinizi takip edemedim.”

      Marki, “Gençleri rahat bırak!” dedi. “Yakında evlenecek onlar. Siyasetten başka konuşacak birçok şeyleri vardır.”

      Sarı saçlı, tatlı bakışlı, güzel bir kız “Affedersin anne.” dedi. “Mösyö de Villefort beni dinliyordu da…”

      Markiz, bu mütehakkim yüzde görülmesi insanı şaşırtan tatlı bir gülümseme ile “Zararı yok Renée.” dedi. “Mösyö de Villefort, diyordum ki; Bonapartçılarda ne bizim inancımız ne de heyecan ve bağlılığımız vardır.”

      “Evet madam fakat onlarda bütün bunların yerini tutan başka bir şey var: Körü körüne bağlılık. Napolyon, bütün bu aşağılık fakat hırslı insanlar için Batı’nın Muhammed’idir. Onlar için yalnız bir kanun yapıcısı ve başkan değil, aynı zamanda bir sembol, eşitliğin canlı bir timsalidir. Robespierre aşağılatıcı bir eşitliği temsil etti. Kralları giyotine gönderdi. Hâlbuki Napolyon’un eşitliği ‘yükseltici’ oldu. O, halkı tahtın seviyesine çıkardı.”

      Markiz, “Herhâlde siz de farkındasınız Mösyö de Villefort…” dedi. “Sözlerinizde kuvvetli bir ihtilal kokusu var fakat ben sizi affediyorum. Bir Girondin’nın oğlundan da eski bir mayanın lezzetinden tamamıyla kurtulmuş olması beklenemez.”

      Villefort kızardı.

      “Babamın bir Girondin olduğu muhakkak madam.” dedi. “Fakat ben kendimi onun, yalnız fikirlerinden değil, isminden de ayırdım. Babam eskiden olduğu gibi belki hâlâ da bir Bonapartçıdır. Adı da Noirtier’dir. Ben ise kralcıyım. Adım da Villefort. Bırakın ihtilalci öz, kurusun ve yaşlı gövdenin içinde ölsün madam. Elinde olmadan hatta isteği dışında o gövdeden yetişmiş olan genç dalı bırakın da ondan tamamıyla kurtulsun.”

      Marki, “Bravo Villefort!” dedi. “Güzel konuştun. Ben boş yere karımı geçmişi unutmaya zorladım. İnşallah sen bu hususta daha başarılı olursun.”

      Markiz cevap verdi: “Peki, geçmişi unutalım. Ben razıyım fakat siz de gelecekte fikir değiştirmeyeceksiniz Mösyö de Villefort. Elinize bir fesatçı düştüğü zaman, onlarla iş birliği hâlinde olması muhtemel bir aileden geldiğiniz için yakından takip edileceğinizi unutmayın.”

      “Ne yazık ki mesleğim ve bilhassa içinde bulunduğumuz şartlar beni çok şiddetli davranmaya mecbur ediyor madam. СКАЧАТЬ