Название: İzlanda Balıkçısı
Автор: Pierre Loti
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-48-8
isbn:
Doğrusunu söylemek gerekirse, o gece Yann ona pek de yakın davranmamıştı. Asil bir davranış olmasına karşın sadece utana sıkıla şapkasını çıkarmıştı. Ardından hemen gözlerini başka yöne çekmiş, rahatsız olduğunu ve ortamdan uzaklaşmak istediğini hissettirmişti. Karşılaşmaları sırasında batıdan esen sert rüzgâr, dalları yere savurmuş ve gökyüzü, siyah gri renklerle dolmuştu.
Gaud ne zaman dalıp gitse bu anılar zihninde tekrar canlanıyordu. Kutlamaların ardından gecenin hüznünün çöküşü, duvarın her yanına yayılan çiçekli desenleri olan beyaz çarşaflar, fırtına, bol sesli İzlandalı grupların şarkıları eşliğinde hanlara girişleri, özellikle de onunla karşılaşmaktan sıkılmış, rahatsız olmuş o uzun boylu, genç adam…
O zamandan beri neler oluyordu içinde!
O kutlamaların olduğu zamanki heyecan ve şehrin her yanına yayılmış hararetle şu zaman arasında ne kadar da çok şey değişmişti. Onu şu mayıs ayında, penceresinin önünde âşık âşık düşünmeye sevk eden aynı Paimpol ne kadar da ıssızdı şimdi!
V
İKİNCİ BULUŞMA
Birbirlerini tekrar bir düğünde gördüler. Koluna giren Gaos’un oğlu ona eşlik etmek için görevlendirilmişti. En başında bu durum canını sıkacak sanmıştı, kendine tek kelime etmeyecek bir delikanlıyla dolaşacak, üstüne birde sokakta herkes sürekli kendilerine bakacaktı ve onları birlikte görecekti! Adamın vahşi havası kesinlikle onu ürkütüyordu.
Herkes anlaşılan saatte alanda toplanmışken Yann görünürlerde yoktu. Zaman geçmesine rağmen bir türlü gelmiyordu. Herkes onu daha fazla beklememek üzerine konuşmaya başlamıştı, tam o anda Gaud bir şeyin farkına vardı. Bu gece onun için bu denli süslenmişti. O dansa başka kiminle giderse gitsin yeterli gelmeyecekti, keyifsiz geçecekti.
Sonunda Yann oldukça kendinden emin, güzelce giyinmiş bir hâlde gelip gelinin anne babasından özür dilemişti. Ardından İngiltere Alderney açıklarında hiç beklenmeyen bir yerden büyük bir balık sürüsünün geleceğini duyurmuştu. Bundan dolayı Ploubazlanec’te ne kadar gemi varsa hızlıca hazırlıklara koyulmuştu. Kasaba hemen coşkuyla dolmuş, kadınlar kocalarını yolcu etmek için meyhanelere gitmiş, yelkenleri kaldırmak, manevrada yardımcı olmak için kendilerini paralamışlardı. Kısacası memleketi çok hızlı bir şekilde telaşlı hava sarmıştı.
Yann, kendisine has karizması, göz devirmeleri ve parlak dişleriyle kalabalığın ilgisini çeker biçimde anlatıp duruyordu. Yola çıkmak için hissettiği telaşı belli etmek istercesine arada cümlelerinin ortasına bir “Hu!” ekliyordu. Çıkardığı bu ses tayfanın işi yaparken çıkardığı sesin aynısıydı, rüzgârın ıslık sesine benziyordu. Yerine çabucak birini bulması ve bu bulduğu kişiyi kabul etmesi için de kış için anlaştığı geminin kaptanıyla konuşması gerekmişti. Yani, aslında gecikmesinin sebebi buymuş. Düğünü kaçırmak istemediğinden, avdan payına düşeni kaybedecekmiş.
Sebepleri, tüm balıkçılar tarafından anlaşılmış ve kimsenin kızgınlığıyla yüzleşmek zorunda kalmamıştı. Hayatlarında her şeyi denizin beklenmedik olaylarına, balıkların gizemli göçlerine göre ayarlamaları gerekmişti hep, herkes bunu biliyordu. Diğer İzlandalılar bu göçten daha erken haberdar olamadıkları için üzülmüşlerdi o kadar.
Artık yapacak bir şey kalmamıştı, geç kalmışlardı. Kol kola girdiler, dışarıdan gelen keman sesleri eşliğinde yola koyuldular.
En başında Yann, her düğünde, her kıza söylenen sıradan iltifatları sıralamıştı ona, düğündeki tüm çiftler arasında birbirlerine yabancı olan sadece ikisiydi. Alandakilerin geri kalanı ya kuzen ya da nişanlıydı. Elbette birkaç sevgili de vardı aralarda, malum Paimpol’de bu basit aşk hikayeleri çok hızlı ilerleyebiliyordu.
Fakat akşam konu yine, birden balık sürüsüne gelince Yann genç kızın gözlerinin içine bakarak “Paimpol’de, hatta tüm dünyada bir tek sizin için bu hazırlıkları kaçırırdım Matmazel Gaud, başka kimse için avımdan vazgeçmem.”
Genç kız başta bir düğüne kraliçe gibi hazırlanarak gelmiş olmasına karşın, bir balıkçıdan duyduğu bu sözlerle biraz afallamış ama hemen ardından tatlılıkla yanıtlamıştı.
“Teşekkür ederim Mösyö Yann, ben de bir başkasıyla değil sizinle olmayı yeğlerim.”
Bu kadardı ama o andan itibaren şarkı bitene kadar kendi aralarında kısık ve hoş bir tonla sohbete başlamışlardı.
Keman ve viyel sesleri eşliğinde hep aynı simalar dansa katılıyordu. Yann her uzaklaşıp genç kıza döndüğünde sohbete aynı dostane gülümseme ve samimiyetle devam ediyorlardı. Aralarda Yann, tüm saflığıyla balıkçı yaşamından da söz ediyordu elbette. Yorgunluğundan, aylığından, en büyüğünün kendisi olduğu dört küçük kardeşini daha yetiştirirken ailesinin ne kadar zorlandığından bahsediyordu. Tabii, şimdilerde sıkıntılardan kurtulmuşlardı, Manş Denizi’nde babasının bulduğu ve on bin frank elde ettiği batık sayesinde. Bu sayede Ploubazlanec sınırında bulunan, Manş Denizi manzaralı evlerinde bir kat daha çıkma imkânı bulmuşlardı.
“Şubat ayı gelir gelmez çok zor oluyor hayat, zor İzlandalı mesleği çok zor. Ayrıca kışın o soğukta, karda, kışta oralara gitmek de istemiyor bazen insan.”
Gaud, Paimpol’un gecesini izlerken, baloda aralarında dönen sohbeti tıpkı dünmüş gibi tekrar zihninde canlandırıyordu. Sanki her şey daha dünmüş gibi en baştan tekrar ve tekrar düşlüyordu. Madem Yann evlenmek istemiyordu, neden kendi hayatıyla, sorunlarıyla ilgili bir nişanlıya anlatılacak onca şeyi kıza anlatmıştı? Hayatının tüm detaylarını önüne gelen herkese döken birine de hiç benzemiyordu.
“Mesleğimiz oldukça iyi, kazancı da öyle” demişti. “Ben de asla değiştirmeyi düşünmüyorum, yıllar sonra sekiz yüz frank ve en sonunda ise döndüğümüzde bana ödenen ve anneme vereceğim on iki bin frank daha.”
“Annenize mi veriyorsunuz Mösyö Yann?”
“Elbette, hepimiz bu parayı annemize veririz. Biz İzlandalılarda âdet böyledir Matmazel Gaud.” Bunu o kadar içtenlikle ve o kadar inanarak söylemişti ki bunu normal gördüğü çok açıktı.
“İnanmazsınız ama benim neredeyse hiç param olmaz. Ne zaman Paimpol’e gelecek olsam annem biraz para verir, hepimizde de aynı şey geçerlidir. Bu sayede bugün yanınıza gelirken giydiğim bu giysileri annem diktirebildi, şüphesiz ki geçen seneki elbisemle yanınıza gelip kolunuza giremezdim.”
Sürekli Parisli erkekleri görmeye alıştığından Yann’ın kıyafeti ona göre pek de şık sayılmazdı. Buna rağmen kısacık ceketi, altına giydiği modası geçmiş yeleği bedeninin güzelliğini etkilemiyor, her dans hareketinde kendisine karizmatik bir hava katmaktan geri durmuyordu.
Yann gülümseyerek genç СКАЧАТЬ