Название: Sherlock Holmes Baskerville’lerin Tazısı Bütün Maceraları 6
Автор: Артур Конан Дойл
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-37-2
isbn:
Holmes’un omzunun üzerinden eğilerek sarı kâğıda ve silik metne baktım. En üstünde “Baskerville Malikânesi” yazıyordu ve en altta da büyük harflerle karalanmış “1742” tarihi vardı.
“Bir çeşit beyanata benziyor.”
“Evet, Baskerville Ailesi’ni anlatan bir efsane hakkında.”
“Ancak bana danışmak istediğiniz konunun daha güncel olduğunu düşünüyorum, doğru mu?”
“Evet, doğru, güncel bir mesele. Yirmi dört saat içinde karar verilmesi gereken çok acil bir problem; ancak el yazması çok kısa ve konuyla bağlantılıdır. Eğer izin verirseniz okumak istiyorum.”
Holmes sandalyesinde geriye doğru yaslandı, parmak uçlarını birleştirdi ve gözlerini kapattı, âdeta dünyadan soyutlanmış bir hâl takınmıştı. Dr. Mortimer el yazmasını ışığa doğru tuttu ve aşağıdaki ilginç, eski dönemlere ait hikâyeyi yüksek, çatlak sesiyle okumaya başladı:
“Baskerville’lerin Tazısı hakkında bir sürü rivayet vardır; ancak ben Hugo Baskerville’in akrabası olduğum için bu hikâyeyi babamdan dinledim, o da kendi babasından dinlemiş ve biraz sonra anlatacağım olayların tamamen gerçek olduğuna inanıyorum. Bununla birlikte oğullarım, günahı cezalandıran Hakk’ın aynı zamanda bağışlayıcı olduğuna inanmanızı istiyorum. Dua ve tövbe ederek başınıza gelebilecek bütün lanetlerden kurtulabilirsiniz. Bu hikâyeden, geçmişte yaşadıklarınız nedeniyle korkmak yerine, gelecekte temkinli davranmanız gerektiğini öğrenebilirsiniz. Kokuşmuş hırslar yüzünden ailemiz çok acı çekerek ağır bir bedel ödedi ve bu felaketimize neden oldu.
Bilmenizi istiyorum ki Büyük İsyan’ın patlak verdiği zamanlarda (Ayaklanma hikâyesini bizzat Lord Clarendon’dan dinlemiştim; buraya özellikle dikkatinizi çekerim.) Baskerville Malikânesi’nde Hugo adında bir adam yaşıyormuş; vahşi, adi ve Tanrı inancı olmayan biriymiş. Bu özellikleri belki komşuları tarafından görmezden gelinebilirdi. Ne de olsa o bölgede azizlere pek rastlanmazmış fakat o iffetsiz ve acımasız bir mizaca sahip olduğu için adı bütün Batı’da dile düşmüş. Derken bir gün Hugo âşık olmuş (Tabii böylesine güzel bir duygu hâli, bu kötü kalpli adamdan ne ölçüde beklenebilirse…). Bu bir çiftçinin kızıymış ve Baskerville Malikânesi’nin yakınında oturuyorlarmış. Ketum ve saygın bir kişiliğe sahip olan kız mütemadiyen ondan kaçarmış. Onun uğursuz ismini duyunca bile çok korkarmış. Bir Aziz Micheal Yortusu’nda Hugo, aylak ve kötü beş altı arkadaşıyla, babası ve ağabeyleri de evdeyken kızın evini kundaklamış ve onu kaçırmış. Kızı malikâneye getirdiklerinde onu üst katta bir odaya yerleştirmişler. Bu arada Hugo ve arkadaşları her akşam âdetleri olan içki âlemine oturmuşlar. Zavallı kızcağız alt kattan gelen şarkılar, bağrışmalar ve kötü küfürleri duyunca çok korkmuş. Neredeyse aklını kaçıracakmış. Dediklerine göre Hugo Baskerville sarhoş olduğu zaman öyle öfkeli sözler söylüyormuş ki bazen kendisine bile küfrediyormuş. En sonunda kızcağız korkudan çok gerilmiş ve en cesur ya da en atik bir erkeğin bile göze alamayacağı bir şey yapmış. Şimdi bile var olan güney duvarını kaplayan oldukça büyük sarmaşığın yardımıyla saçakların altına inmiş. Oradan da bozkıra geçip evine doğru koşmuş. Malikâne ile babasının çiftliği arasında da üç mil gibi bir mesafe varmış.
Tesadüfen kısa bir süre sonra Hugo, misafirlerini bırakarak kıza yiyecek ve içecek götürme bahanesiyle -muhtemelen daha kötü şeyler yapmak için- yukarıya, esirinin yanına çıkmış ama bir de bakmış ki kafesin kapağı açılmış ve kuş uçmuş. Bunun üzerine içindeki şeytan ortaya çıkmış ve merdivenlerden aşağıya koşarak doğruca yemek odasına dalmış ve donatılmış masanın üzerine fırlayarak kulplu sürahileri, tahta tabakları, kısacası eline geçirdiği her şeyi kırıp dökmüş. Bütün misafirlerin önünde çılgınca bağırmaya başlamış ve eğer o kızı yakalayamazsa vücudunu ve ruhunu kötülüklerin ruhuna teslim edeceğine dair yemin etmiş. Oradaki bütün eğlence düşkünü adamların Hugo’nun öfkesi karşısında ödleri patlamış. Ama bir tanesi, belki ondan daha zalim ya da daha sarhoşu, ortaya atılıp kızın peşine köpekleri salmayı önermiş. Hugo bunu duyar duymaz evden fırlamış ve seyislere atını eyerlemelerini ve bütün köpekleri kulübelerinden çıkarmalarını emretmiş. Köpeklere kızın mendilini koklatıp onları sıraya dizdikten sonra serbest bırakmış ve hepsi çığlık çığlığa ay ışığında bozkırlara doğru koşmuş.
Bu eğlence düşkünü adamlar kısa bir süre ağızları açık öylece kalakalmışlar, etraflarında olup biteni anlamaya çalışmışlar. Sersemlemiş kafaları, çok geçmeden eylemin mahiyetini algılayabilmiş. Etraf karmaşa içindeymiş, kimisi tabancasının, kimisi atının getirilmesi için bağırıyormuş, hatta bazıları bir şişe şarap istiyormuş. Aradan bir süre geçtikten sonra çıldırmış adamlar bazı şeyleri idrak etmeye başlamışlar ve hepsi, yani on üçü de birer at alıp kızın peşinden gitmişler. Yan yana, dörtnala kızın evine giden yoldan ilerliyorlarmış. Ay da gökyüzünde pırıl pırıl parlıyormuş.
Bir iki mil ilerlemişlerken o kıraç arazilerde bir gece çobanıyla karşılaşmışlar ve peşine düştükleri avı görüp görmediğini sormuşlar ona. Adam o kadar korkmuş ki uzun bir süre konuşamamış ama en sonunda talihsiz kızı ve peşindeki köpekleri gördüğünü söyleyebilmiş. ‘Ama ben daha fazlasını gördüm.’ demiş. ‘Bir siyah atın üzerinde Hugo Baskerville’in yanımdan geçtiğini gördüm. Fakat peşinde cehennem gibi bir köpek vardı ki Tanrı beni öyle bir köpekten korusun!’
Sarhoş adamlar çobana küfrü bastıktan sonra yollarına devam etmişler. Ancak aradan bir süre geçtikten sonra bozkırlarda dörtnala giden bir atın sesini duymuşlar; her tarafı beyaz köpüklerle kaplı siyah at, arkasından dizginlerini sürükleyerek ve boş bir eyer ile yanlarından geçtiğinde hepsinin kanı donmuş. Bu eğlence düşkünü adamlar atlarını birbirlerine iyice yaklaştırmışlar, çok korkmalarına rağmen yine de bozkırda ilerlemeye devam etmişler. Oysa tek başlarına olsalarmış her biri, atının başını geldikleri yöne çevirmekten büyük mutluluk duyarmış. Yavaş yavaş ilerlerken en sonunda köpeklerin bulunduğu yere ulaşmışlar. Cesaretleri ve cinsleriyle ünlü olan bu köpekler, büyük bir çukurun ya da bizim deyimimizle bir hendeğin başında toplanmış uluyorlarmış. Aralarından bazıları gizlice kaçmaya çalışırken diğerleri de kabarmış tüyleriyle önlerinde bulunan dar vadiye doğru öylece gözlerini dikip bakıyorlarmış.
Adamlar artık durmuşlar ve sizin de tahmin edeceğiniz gibi biraz daha ayılmışlar. Çoğunun ilerlemeye niyeti yokmuş ama aralarından üç tanesi, belki en cesurları, belki de en sarhoşları, atlarını hendeğe doğru sürmüş. Burası çok geniş bir vadiye açılıyor ve her iki tarafında da bugün bile görebileceğimiz iki tane çok büyük kaya parçası duruyor. Ay oradaki alanı pırıl pırıl aydınlatıyormuş ve tam ortaya baktıklarında korkudan ve yorgunluktan ölmüş olan zavallı genç kızı görmüşler; fakat kızın cesedi ya da onun biraz uzağında yatan Hugo Baskerville’in vücudu, o üç gözü pek adamın tüylerini diken diken eden şey değilmiş. Onları asıl korkutan; Hugo’nun boğazını dişleyen, devasa, tazı cinsinde ama bugüne dek hiçbir gözün görmediği СКАЧАТЬ