Küçük Lord Fauntleroy. Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Küçük Lord Fauntleroy - Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт страница 4

Название: Küçük Lord Fauntleroy

Автор: Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-18-1

isbn:

СКАЧАТЬ ve kırmızı boyun bağı ile yakışıklı, neşeli, cesur küçük dostu olduğunu görünce soyluluk ile ilgili tüm bildikleri onu afallatmıştı. Cedric bu olayın ne kadar muazzam bir şey olduğunun farkına bile varmadan son derece kusursuz bir sadelikle konuştuğu için daha da afallamıştı.

      “Ad… adım ne demiştin?” diye sordu Bay Hobbs.

      “Adım Cedric Errol, Lord Fauntleroy.” diye cevapladı Cedric. “Bay Havisham öyle dedi. Odaya girince dedi ki: ‘Demek küçük Lord Fauntleroy bu!’ ”

      “Şey…” dedi Bay Hobbs, “anladıysam Arap olayım!”

      Çok şaşırdığında veya heyecanlandığında hep bu ifadeyi kullanırdı. Böyle karışık durumlarda diyecek başka bir şey bulamazdı.

      Cedric bunun gayet uygun ve yerinde bir tepki olduğunu düşündü. Bay Hobbs’a karşı olan saygı ve sevgisi öylesine büyüktü ki onun her ifadesine hayrandı ve hepsini onaylıyordu. Bay Hobbs’ın bazen pek de alışılagelmiş bir tip olmadığını fark edecek kadar insan tanımamıştı. Elbette onun annesinden farklı olduğunun biliyordu, ama neticede annesi bir kadındı ve kadınların her zaman erkeklerden farklı olduğunu düşünüyordu.

      Bay Hobbs’a kederli gözlerle baktı.

      “İngiltere buraya çok uzak, değil mi?” diye sordu.

      “Atlantik Okyanusu’nun diğer tarafında.” diye cevapladı Bay Hobbs.

      “Bu çok kötü.” dedi Cedric. “Belki sizi uzun bir süre göremeyeceğim. Bunu düşünmek bile istemiyorum Bay Hobbs.”

      “Yakın dostlar ayrılmaz.”

      “Uzun yıllardır arkadaşız, değil mi?”

      “Doğduğundan beri.” diye cevap verdi Bay Hobbs. “Bu sokağa ilk çıktığında altı haftalıktın.”

      “Ah.” dedi Cedric içini çekerek. “O zamanlar kont olacağım aklıma gelir miydi hiç!”

      “Ne diyorsun!” dedi Bay Hobbs. “Bu işten kaçarın yok mu?”

      “Maalesef.” diye cevapladı Cedric. “Annem diyor ki babam da böyle olsun istermiş. Kont olmam gerekiyorsa yapabileceğim tek bir şey var: İyi bir kont olmak. Zorbanın teki olmayacağım. Eğer Amerika ile yeniden savaş çıkarsa onu durdurmak için elimden geleni yaparım.”

      Bay Hobbs ile uzun ve ciddi bir konuşma yaptılar. Bay Hobbs ilk şoku atlattıktan sonra beklendiği kadar da hiddetli bir tavır göstermedi; durumu kabullenmeye çalıştı ve en sonunda bir sürü soru sordu. Cedric bu soruların bir kısmını cevaplayabildiği için kendi sorularını kendi cevaplamaya başladı ve kontlar, markiler, büyük malları mülkleri hakkında öyle şeyler söyledi ve bunları öyle bir açıkladı ki Bay Havisham duysaydı ağzı açık kalırdı.

      Zaten Bay Havisham’ı şaşırtan bir sürü şey vardı. Hayatını İngiltere’de sürdürmüştü, Amerikalılara ve Amerikan âdetlerine alışkın değildi. Yaklaşık kırk yıldır Dorincourt kontunun ailesi ile bağı profesyonelceydi ve tüm büyük mülklerini, büyük servetini ve bunların önemini biliyordu; gelecekte bunların tamamının yöneticisi ve sahibi olacak olan küçük çocukla, müstakbel Dorincourt kontuyla, soğuk duygularla ve iş icabı ilgileniyordu. Yaşlı kontun büyük oğullarıyla ilgili hayal kırıklıklarını, Captain Cedric’in bir Amerikalı ile evlenmesine duyduğu öfkeyi, hâlâ o küçük, narin, dul kızdan nefret ettiğini ve ondan daima iğneli acı sözlerle bahsedeceğini biliyordu. Onun, bir kont çocuğu olduğunu bildiği için ne yapıp edip oğlunu kendisiyle evlenmeye ikna eden basit bir Amerikalı kız olduğu konusunda ısrarcıydı. Yaşlı avukat da buna az çok inanıyordu. Hayatında birçok bencil, paragöz insan görmüştü ve Amerikalıları da gözü hiç tutmamıştı. O basit sokağa girdiğinde ve arabası o basit küçük evin önünde durduğunda gerçekten afallamıştı. Dorincourt Şatosu’nun, Wyndham Kuleleri’nin, Chorlworth’un ve diğer görkemli mülklerin müstakbel sahibinin, köşesinde manav bulunan bir sokakta, böylesine derme çatma bir evde doğup büyüdüğünü düşünmek onu dehşete düşürmüştü. Kim bilir çocuk ve annesi neye benziyorlardır, diye düşünmüştü. Yüzlerini bile göresi yoktu. Uzun yıllar yasal işleriyle ilgilendiği hanedan ile gurur duyuyordu; görgüsüz ve servet düşkünü olarak gördüğü, merhum kocasının ülkesine ve adının itibarına saygısı olmayan bir kadınla ilgileneceği düşüncesi onu rahatsız ediyordu. Onlarınki çok eski ve haşmetli bir addı ve her ne kadar kendisi sadece soğuk, zeki, ciddi ve yaşlı bir avukat olsa da Bay Havisham’ın bu ada sonsuz saygısı vardı.

      Mary onu küçük salona aldığında etrafına eleştiren gözlerle bakmıştı. Sade bir şekilde döşenmişti, ama sıcak bir havası vardı; ucuz, basit süsler ve pahalı olmayan, cafcaflı resimler yoktu; duvardaki birkaç dekor zevkle seçilmişti ve odada bir kadının elinden çıkmış olması muhtemel bir sürü güzel şey bulunuyordu.

      O kadar da fena değilmiş! dedi kendi kendine. Ama belki de çoğu Captain Cedric’in zevkidir. Fakat Bayan Errol odaya girince bunlara onun da elinin değmiş olabileceğini düşündü. Az konuşan ve katı bir adam olmasaydı muhtemelen onu görünce irkilirdi. İnce bedenini saran sade siyah elbisesinin içinde yedi yaşındaki bir çocuk annesi olmaktan ziyade genç bir kıza benziyordu. Güzel ve mahzun bir yüzü, narin ve masum bakışlı kocaman kahverengi gözleri vardı; o üzgün bakışlar kocasının vefatından beri onu terk etmemişti. Cedric o bakışlara alışmıştı; o bakışların kaybolduğu tek zaman onunla oynadığı veya konuştuğu, büyük adam gibi laflar ettiği, gazeteden veya Bay Hobbs ile yaptığı konuşmalardan seçtiği uzun kelimeleri kullandığı zamanlardı. Uzun kelimelere bayılırdı ve bu kelimeler annesini güldürdüğünde mutlu olurdu; gerçi onun neden güldüğünü bir türlü çözemezdi, çünkü bunlar onun için önemli konulardı. Deneyimleri avukata insanların karakterlerini becerikli bir şekilde incelemeyi öğretmişti ve Cedric’in annesini görür görmez kontun onun görgüsüz, servet düşkünü bir kadın olduğunu düşünmekle hata ettiğini fark etti. Bay Havisham hiç evlenmemişti, âşık dahi olmamıştı, ancak tatlı sesli ve üzgün bakışlı bu sevimli küçük yaratığın Captain Errol ile yalnızca onu tüm kalbiyle sevdiği için evlendiğini ve onun bir kontun oğlu olmasının sağlayacağı menfaatleri aklından bile geçirmediğini hissetti. Onunla hiçbir sorun yaşamayacağını düşündü ve belki de küçük Lord Fauntleroy hanedanın başına dert olmazdı. Captain yakışıklı bir adamdı, genç anne de çok güzeldi, kim bilir belki çocuğun da eli yüzü düzgündü.

      Bayan Errol’a neden geldiğini anlattığında kadının rengi soldu.

      “Ah!” dedi. “Onu benden koparıp götürecek misiniz? Birbirimizi çok seviyoruz! O benim mutluluk kaynağım! Ondan başka hiç kimsem yok. Daima ona iyi bir anne olmaya çalıştım.” Sonra tatlı, genç sesi titredi ve gözlerinden yaşlar boşandı. “Onun benim için ne demek olduğunu bilemezsiniz!” dedi.

      Avukat boğazını temizledi.

      “Size söylemeliyim ki…” dedi. “Dorincourt kontu size karşı pek dostane duygular beslemiyor. O yaşlı bir adam ve ön yargıları oldukça kuvvetli. Özellikle Amerika ve Amerikalılardan hiç hazzetmez ve oğlunun evliliği onu iyice çileden çıkardı. Böyle nahoş bir haberleşmede aracı olduğum için üzgünüm, ancak sizi katiyen görmek istemiyor. СКАЧАТЬ