Название: Kayıp Dünya
Автор: Артур Конан Дойл
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6865-05-1
isbn:
Girişimimin sonucunu öğrenmek için erkenden gelen Tarp Henry’ye yüksek sesle okuduğum mektup buydu. Yaptığı tek yorum şu oldu: “Arnica1 maddesinden daha etkili, yeni bir şey çıkmış… Cuticura2 gibi bir şeydi sanırım.” Bazı insanların espri anlayışı da çok tuhaf oluyor doğrusu.
Ben mesajı almadan önce saat neredeyse on buçuğu bulmuştu ama bir taksi beni randevuma zamanında yetiştirdi.
Girişinde sütunlar bulunan, epeyce gösterişli bir evin önünde durmuştuk. Bütün pencereleri zengin perdelerle döşenmiş olan ev, her hâliyle bu korkutucu profesörün varlıklı birisi olduğuna işaret ediyordu. Kapı, üzerinde koyu renkli bir pilot ceketi ve ayağında kahverengi deri tozluklar bulunan kara kuru, yaşı belli olmayan tuhaf birisi tarafından açıldı. Daha sonra bunun, birbiri ardına firar eden uşakların boşluğunu dolduran şoför olduğunu anlamıştım. Adam, yukarıdan aşağı, sorgulayıcı mavi gözleriyle beni şöyle bir süzüverdi.
“Bekleniyor musunuz?” diye sordu.
“Randevum var.”
“Mektubunuz var mı?”
Zarfı çıkardım.
“Tamam!”
Fazla konuşkan olmadığı belliydi. Geçitten aşağı adamı takip ederken aniden yemek odası kapısı olduğu anlaşılan kapıdan fırlayan ufak tefek bir kadın önümü kesmişti. Zeki, hayat dolu, koyu renkli gözlere sahip ve tip olarak İngiliz’den çok Fransız’a benzeyen birisiydi bu.
“Bir dakika…” dedi. “Sen bekleyebilirsin Austin. Buraya gelin bayım. Daha önce kocamla karşılaşıp karşılaşmadığınızı sorabilir miyim?”
“Hayır madam, o şerefe henüz nail olmadım.”
“O hâlde sizden şimdiden özür diliyorum. Size, onun, geçinmesi baştan aşağı imkânsız bir insan olduğunu söylemeliyim, kelimenin tam anlamıyla imkânsız. Eğer önceden uyarılırsanız önlem alma imkânınız olacaktır.”
“Çok düşüncelisiniz madam.”
“Eğer şiddet eğilimi gösterirse hemen odadan çıkın. Tartışmak için beklemeyin. Birçok kişi bu sebepten yaralandı. Sonrasında ise genel bir skandal oluyor ve bu da hepimize gölge düşürüyor. Herhâlde onu Güney Amerika hakkında görmek istemiyordunuz, değil mi?”
Bir hanımefendiye yalan söyleyemezdim.
“Aman Tanrı’m! Bu en tehlikeli konusudur. Söyleyeceği tek kelimeye bile inanmayacaksınız, adım gibi biliyorum. Fakat bunu ona söylemeyin çünkü onu çileden çıkarıyor. Ona inanıyormuş gibi yaparsanız belki de kendinizi kazasız belasız sıyırırsınız. Buna kendisinin inandığını aklınızdan çıkarmayın. Bundan kesinlikle emin olabilirsiniz. Dünyaya ondan dürüst bir insan gelmemiştir. Fazla zaman öldürmeyin yoksa şüphelenebilir. Eğer onu tehlikeli -gerçekten tehlikeli- bulursanız zili çalın ve ben gelene kadar oyalayın. En azgın zamanında bile genellikle onu kontrol edebiliyorum.”
Kadın, bu cesaret verici açıklamadan sonra beni, kısa konuşmamız boyunca bronz bir heykel gibi dikilen suskun Austin’e teslim etti ve sonrasında geçidin sonuna doğru refakat edildim. Bir kapıya vuruldu ve içeriden gelen bir boğa böğürtüsünden sonra Profesörle yüz yüzeydim.
Üzeri kitaplar, haritalar ve şekillerle kaplı geniş bir masanın ardında, döner bir koltukta oturuyordu. Odaya girince sandalyesini çevirerek bana döndü. Yüzünü görünce âdeta nutkum tutulmuştu. Garip bir görüntüyle karşılaşmaya hazırlıklıydım ama böylesine aşırı bir garabetle değil. İnsanın nefesini kesen, her şeyden çok cüssesiydi; cüssesi ve heybetli varlığı. Kafası dev gibiydi, şimdiye dek bir insanda gördüğüm en büyük kafaydı. Silindir şapkası, giymeye cüret etsem eminim ki bütün başımı içine alıp omuzlarımda biterdi. Kırmızı renkli suratı ve göğsüne inmiş kürek biçimi dalgalı sakalıyla bir Asur boğasını andırıyordu. Simsiyah sakalının neredeyse lacivert bir havası vardı. Kocaman alnına yapışmış, uzun, kıvrımlı perçemiyle saçları bir garipti. Kabarık kabarık siyah çalı gibi kaşlarının altındaki gözleri gri mavi karışımı, son derece berrak, son derece eleştirici ve son derece hükümrandı. Uzun siyah kıllarla kaplı, iki dev gibi elin dışında, kapı gibi geniş omuzlar ve varil gibi bir göğüs kafesi, adamın masanın üzerinde gözüken diğer kısımlarıydı. Bunlar ve gök gürültüsü gibi gürleyen, kükreyen bir ses, kötü şöhrete sahip Profesör Challenger hakkındaki ilk izlenimlerimi oluşturuyordu.
“Eee?” dedi en küstah bakışıyla gözlerini üzerime dikerek. “Ne istiyorsun?”
Oyunumu en azından bir müddet daha sürdürmek zorundaydım, yoksa konuşmanın sonu gelmişti bile.
“Benimle görüşmeyi kabul etmekle bana çok büyük bir iyilik yaptınız efendim.” dedim alçak gönüllülükle zarfını uzatarak.
Zarfı masanın üzerinden alarak önüne koydu.
“Ha, sen şu basit İngilizceyi anlayamayan toy delikanlısın, değil mi? Anladığım kadarıyla benim genel fikirlerimi destekliyorsun, öyle mi?”
“Tamamen efendim, tamamen!” diye vurguladım.
“Bak sen. Bu da benim konumumu epeyce güçlendiriyor desene? Hele yaşın ve görünüşün, bana verdiğin desteği iki misli değerli kılıyor. Eh, hiç değilse Viyana’daki o domuz sürüsünden daha iyisin ya da onların homurtusunu bile tek başına bastırıp hepsinden daha beter gürültü çıkaran o İngiliz domuzundan.”
Bahsettiği hayvanın şu andaki temsilcisiymişim gibi ateş saçan gözlerle dik dik bakmıştı bana.
“Çok iğrenç davranmışlar.” dedim.
“Kendi savaşımın üstesinden gelebileceğimden emin olabilirsin ve senin acımana da hiç ihtiyacım yok. Evet, efendim, yalnız başımayken ve arkamı da duvara verdim mi, G. E. C.’den mutlusu yoktur bu dünyada. Pekâlâ, bayım, şimdi bakalım senin zaten hoşlanmadığın, benim için ise anlatılmayacak denli usanç verici olan bu ziyareti kısa tutmak için ne yapabiliriz. Anladığım kadarıyla tezimde öne sürdüğüm fikirler hakkında СКАЧАТЬ
1
Zedelenmelerde, morartılarda kullanılan ilaç terkipleri.
2
Zedelenmelerde, morartılarda kullanılan ilaç terkipleri.