Название: Kayıp Dünya
Автор: Артур Конан Дойл
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6865-05-1
isbn:
“Deme!..”
“Sorma. Sansürlenmiş hâliyle şöyle bir şeydi: ‘Profesör Challenger, Zooloji Enstitüsü Başkanına saygılarını iletir ve cehennemin dibine gitmeyi kabul ederlerse bundan kişisel bir onur duyacağını belirtir!”
“Aman Tanrı’m!”
“Wadley’in bildirdiğine göre buna benzer bir şeymiş işte. Toplantıdaki bağrışmasını hatırlıyorum da: ‘Elli senelik bilimsel işretim boyunca…’ Zavallı yaşlı adamcağızı çok üzdü bu.”
“Challenger hakkında başka bilgilerin var mı?”
“Eh, ben yalnızca bir bakteriyoloğum, biliyorsun. Dokuz yüz yarıçaplı bir mikroskobun içinde yaşıyorum. Bu sebeple, çıplak gözle görebildiğim hiçbir şeyin ciddi bir anlam ifade ettiğini iddia edemem. Bilinebilirliğin en ucundakilerin bir gözcüsüyüm ben ve çalışmalarımdan başımı kaldırıp da sizler gibi büyük, iri, gulyabani misali yaratıklarla burun buruna geldiğimde epeyce yabancılık çekiyorum. Skandalların çok uzağında bir yaşamım var ama buna rağmen bazı bilimsel konuşmalarda Profesör Challenger hakkında bazı şeyler duydum. Çünkü kendisi hiç kimsenin görmezden gelemeyeceği bir şahsiyet. Söylenildiği kadar zeki… Gözünü budaktan sakınmayan biri o; güçlü, enerjik ama aynı zamanda kavgacı, garip fikirleri olan, marazi kişilikli ve vicdansız birisi. Güney Amerika gezisi hakkında bazı sahte fotoğraflar ortaya çıkaracak kadar ileri gitti.”
“Garip fikirleri olan birisi, dedin. Özellikle nasıl fikirler bunlar?”
“Saymakla bitmez ama en sonuncusu Weissmann ve Evrim ile ilgili olanı. Yanılmıyorsam bununla ilgili olarak Viyana’da şiddetli bir tartışmaya girişmişti.”
“Tam olarak neyle ilgili olduğunu söyleyemez misin?”
“Şimdi anlatamam ama konuşmaların bir tercümesi var bende. Büroda dosyalanmış vaziyette. Gelip bir bakmak ister misin?”
“Bu tam benim istediğim şey. Bu adamla bir röportaj yapmam gerekiyor ve bunun için de hakkında bilgiye ihtiyacım var. Beni arabanla götürmek istemen gerçekten çok nazik. Eğer çok geç olmadıysa hemen şimdi seninle gelirim.”
Yarım saat sonra gazetenin bürosunda, önümde “Weissmann Darwin’e Karşı” adlı makalenin açılmış olduğu koca bir kitapla oturuyordum. Makalenin alt başlıkları ise “Viyana’da Heyecanlı Protesto. Ateşli Müzakereler” idi. Bilimsel eğitimimi biraz ihmal etmiş olduğum için tartışmayı tam anlamıyla kavrayamamıştım ancak yine de İngiliz Profesörün kendi savını çok saldırgan bir tavırla sergilediği ve kıtadaki meslektaşlarını tepeden tırnağa kızdırdığı belliydi. “Protestolar”, “Kargaşa” ve “Başkana Umumi İtirazlar” gözüme çarpan ilk belirgin parantezlerdi. Yazılanların büyük bölümünün benim için öncekilerden pek bir farkı yoktu doğrusu; açıkçası pek bir şey anlamamıştım bütün bu rapordan.
Çaresizce:
“Keşke şunu benim için İngilizceye bir çevirebilseydin.” dedim yardım eden arkadaşa.
“İyi ama bu zaten çevrilmiş hâli…”
“O zaman belki de orijinaliyle bir şansımı denesem daha iyi olacak.”
“Sokaktaki adam için biraz fazla derin gerçekten.”
“Şöyle ele avuca gelir, insan zekâsı için anlaşılabilir, dolgun bir cümle bulabilsem işimi hallederdi. Hah, işte bu olur, evet. Kıyısından köşesinden de olsa anlar gibiyim bunu biraz. Bir kopyalayayım bunu. Bu, benim çılgın Profesörle bağlantımı oluşturacak.”
“Başka bir şeye ihtiyacın varsa eğer?..”
“Eee, evet. Ona yazmayı planlıyorum. Eğer mektubu burada yazıp sizin adresinizi kullanabilirsem mektuba iyi bir hava verebilirdi.”
“Adam buraya gelip kargaşa yaratarak mobilyaları kırıp dökmesin!..”
“Hayır, hayır, mektubu göreceksin, kışkırtıcı hiçbir şey yok, seni temin ederim.”
“Pekâlâ, işte sandalyem ve masam. Kâğıdı şurada bulacaksın. Postaya verilmeden önce sansürden geçirmek isterim.”
Biraz zaman aldı ama bittiğinde pek de kötü sayılmazdı, hatta kendimi tebrik edecek kadar iyiydi. Yaptığım işten biraz da gurur duyarak bunu eleştirici bakteriyoloğa yüksek sesle okudum.
“Sevgili Profesör Challenger;” diye başlıyordu.
“Mütevazı bir doğa bilimleri öğrencisi olarak sizin Darwin ve Weissmann arasındaki farklara işaret eden varsayımlarınıza her zaman derin bir ilgi duydum. Yakın zamanda okuma fırsatını elde ettiğim Viyana’daki muhteşem konuşmanız…”
“Vay yalancı vay!” diye mırıldandı Henry Tarp.
“Muhteşem konuşmanız hafızamı tazelememe vesile oldu. Bu gayet açık ve şahane ifade, bu konuya noktayı koyacak son söz gibi gözüküyor. Bununla beraber burada bir cümle var; şöyle ki: ‘Her ayrı kimliğin, bir dizi jenerasyon sonucu yavaş yavaş gelişen tarihsel yapıyı kapsayan bir bireyi içerdiği gibi dayanılmaz ve tümüyle dogmatik bir fikri şiddetle protesto ediyorum.’ Son gelişmeler ışığında acaba bu ifadenizde değişiklikler yapmayı düşünmüyor musunuz? Bu konu üzerindeki vurgunun biraz abartılı olduğunu düşünmüyor musunuz? Eğer izin verecek olursanız, bu konu beni derinden ilgilendirdiği için ve sadece kişisel bir görüşmede detaylarına inebileceğim bazı konular dolayısıyla sizinle bir görüşme yapmak için ricada bulunmak istiyorum.
Müsaadelerinizle yarın değil ertesi gün (Çarşamba) sabah saat on birde konutunuza uğrayabileceğimi umuyorum.
En derin saygılarımı sunuyorum efendim.
“Nasıl olmuş?” diye sordum zafer edasıyla.
“Eh, eğer vicdanın elveriyorsa…”
“Henüz beni hiç mahcup etmedi.”
“İyi ama maksadın nedir ki?”
“Oraya gitmek. Bir kez odasına girdikten sonra bir yol bulabilirim belki de. Hatta açık seçik bir itirafta bile bulunabilirim. Eğer sporcu kişilikli biriyse bu işten gıdıklanabilir.”
“Gıdıklanır tabii, ne demezsin! Sen şuna esas gıdıklamayı o yapar desene. Zincirleme mektup ya da Amerikan futbolu elbisesi, ikisinden birini seçmek zorunda kalacaksın. Her neyse, şimdilik hoşça kal. Çarşamba sabahı senin için cevabı alırım… Eğer sana cevap vermeye tenezzül ederse tabii. Bu adam onunla karşılaşan herkesin nefret ettiği, tahripkâr, tehlikeli ve geçimsiz birisi. Hele hele onu hafife alan ve atış alanına giren öğrenciler için. Belki de ondan hiçbir haber almazsan senin için en iyisi olur.”
3. BÖLÜM
“Baştan Aşağı İmkânsız Bir İnsan.”
Arkadaşımın СКАЧАТЬ