Antikacı Dükkânı. Чарльз Диккенс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Antikacı Dükkânı - Чарльз Диккенс страница 35

Название: Antikacı Dükkânı

Автор: Чарльз Диккенс

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-24-2

isbn:

СКАЧАТЬ hanım:

      – Ah, seni yaramaz Şimşek, seni! dedi. Aman ne ayıp! Bu davranışın beni utandırıyor.

      Midillicik böylece duygularına hitap edilmesinden etkilenmiş olacaktı ki, hanım sözlerini bitirir bitirmez, isteksiz bir tavırla yola düzüldü, kapısında “Noter Witherden” yazılı pirinç tabela bulunan binanın önüne gelinceye kadar da hiç duralamadı. Burada yaşlı bey arabadan indi, yaşlı hanımın da inmesine yardım etti; sonra kanepenin altından biçimi, büyüklüğü bakımından kulpları çıkarılmış su kabına benzeyen bir çiçek demeti çıkardı. Yaşlı hanım bu demeti pek ağırbaşlı, azametli bir tavırla aldı, eve götürdü, çarpık ayaklı olan yaşlı adam da hemen onun arkasından yürüdü.

      Yazıhaneyi andıran ön odaya girdikleri seslerinin gelişinden anlaşılıyordu. Hava sıcaktı, sokak sessizdi, pencereler de ardına kadar açıktı; ayrıca, içeride olup bitenleri tahta pancurlardan duymak pek kolaydı. Önce büyük bir tokalaşma töreni, ayak gıcırtıları oldu, bunu çiçeklerin sunuluşu izledi; dinleyenin B. Witherden’e ait olduğunu tahmin ettiği bir erkek sesinin defalarca: “Ah, pek güzel! Oh, şahane! Gerçekten harika!” diye bağırdığı duyuldu, bu beyin malı olduğu sanılan bir burun da büyük bir zevk içinde demetin kokusunu gürültüyle içine çekti.

      Yaşlı hanım:

      – Bu çiçekleri olayın şerefine getirdim, efendim, dedi.

      Noter B. Witherden de:

      – Ah, gerçekten önemli bir olay, hanımefendiciğim, dedi. Benim için bir şereftir. Pek çok beyefendi benimle iş yapmak istemiştir, efendim, hem de pek çok. Bunlardan kimisi şimdi servet içinde yüzüyor, hem de eski kapı yoldaşlarını, dostlarını hiç düşünmeden. Kimisi de bugün bile beni arayıp sormayı unutmaz. Çoğu kere de “Bay Witherden, hayatımın en zevkli saatleri bu yazıhanede geçmiştir, efendim, hem de şu iskemlenin üzerinde!” demekten geri kalmaz. Ne var ki müşterilerimin çoğunu seversem de bunların içinden hiçbirine sizin biricik oğlunuza bağlandığım kadar bağlanmamışımdır.

      Yaşlı hanım da:

      – Ah, dedi. Bu sözlerinizle bizi ne kadar mutlu ediyorsunuz, gerçekten öyle!

      B. Witherden:

      – Bakın, hanımefendiciğim, dürüst bir insan olarak neler düşündüğümü size açıklayayım, dedi. Şairin dediği gibi, dürüst insan Tanrı’nın en soylu eseridir. Ben her konuda şairle aynı düşüncedeyim, efendim. Bir elde o dev Alp Dağları, öbür elde de arı kuşu olsa, iş bakımından dürüst bir insan için hiçbir anlam taşımaz.

      İnce bir ses:

      – Bay Witherden’in benim için söyleyeceği herhangi bir sözü ben de aynı şekilde kendisine söyleyebilirim, dedi.

      Noter:

      – Bu gerçekten mutlu bir olay, cidden mutlu bir o!ay, dedi. Hele yirmi sekizinci doğum gününde olması da ayrıca dikkate değer. Bunu değerlendirmeyi başarırım inşallah. Öyle sanıyorum ki, Bay Gariand, bu mutlu tesadüften ötürü ikimiz de birbirimizi kutlayabiliriz.

      Yaşlı bey bu sözlere olumlu bir karşılık verdi. Bundan sonra, yine tokalaşmalar oldu. Bu iş de bitince, yaşlı bey hiçbir erkek evladın Abel Gariand gibi anasına, babasına huzur vermesine imkân olmadığını söyledi.

      – Annesiyle ben hayatımızın oldukça ileri bir çağında, yıllarca durumumuz düzelsin diye bekledikten sonra evlendiğimiz için, bundan sonra da her zaman söz dinler, sevgi besler bir çocuğa kavuştuğumuzdan ötürü mutluyuz. Evet, bu durum ikimize de büyük bir mutluluk sağladı elbette, efendim.

      Noter de, anlayışlı bir tavırla:

      – Böyle olduğuna hiç şüphem yok, efendim, dedi. İşte böyle şeyler de beni bekârlıktan bezdiriyor, kaderime küstürüyor ya. Vaktiyle bir genç hanım vardı, efendim, çok tanınmış bir depo sahibinin kızıydı… Neyse, bunu bırakalım şimdi. Chukster, Bay Abel’in kâğıtlarını getir.

      Yaşlı hanım:

      – Görüyorsunuz ya, beyefendi, Abel başka delikanlılar gibi yetiştirilmemiştir, dedi. Her zaman bizim aramızda olmaktan zevk almıştır, daima da yanımızda kalmıştır. Abel bizden bir gün bile ayrı kalmamıştır, öyle değil mi, şekerim?

      Yaşlı adam:

      – Asla, hayatım, dedi. Yalnız, bir cumartesi günü, eski öğretmeni Bay Tomkinley ile birlikte Margate’ye gitmiş, pazartesi sabahı da dönmüştü. Ondan sonra da, hatırlarsan, çok hastalanmıştı, hayatım. Orada enikonu büyük bir âlem yapmışlar.

      Yaşlı hanım:

      – Biliyorsun, oğlumuz öyle şeylere alışkın değildi; onun için, buna dayanamamıştı, dedi. İşin doğrusu bu. Hem, bizsiz orada rahat edememiş, konuşup eğlenecek bir kimse de bulamamış.

      Daha önce de bir kere duyulmuş olan o ince, hafif ses yine duyuldu:

      – Sahiden öyleydi, biliyorsunuz. Çok uzaktaydım, çok da yalnızdım, anne. Hele aramızda bir deniz bulunduğunu düşündükçe… Ah, aramızda koskoca bir deniz bulunduğunu ilk defa düşündüğüm sırada içimde uyanan duyguları unutamam.

      Noter:

      – O şartlar altında böyle şeyler pek olağan sayılır, dedi. Bay Abel’in duyguları yaradılışının, sizin yaradılışınızın, babasının yaradılışının, insan yaradılışının meziyetlerini gösterir. Şimdi de, o sakin, gösterişsiz davranışlarının altında da aynı akıntının varlığını seziyorum. Görüyorsunuz ya, şimdi sözleşmenin altına imzamı atmak üzereyim, Bay Chuckster de tanık olacak. Şu uçları çentikli mavi mühür mumuna parmağımı basıyorum. Şu sözleri de biraz daha yüksek sesle söylemek zorundayım, hanımefendi,sakın telaşlanmayın, basit bir kanuni usuldür. Bu yazılanların sözüm, senedim olduğunu kabul ediyorum. Bay Abel de öbür mühür mumunun üzerine imzasını atacak, aynı sözleri tekrarlayacak. Böylece iş bitiyor. Hah-hah-ha! Görüyorsunuz ya, böyle işler ne kolay yapılıyor!

      Kısa bir sessizlik oldu. Besbelli, bu süre içinde B. Abel kendisine söylenenleri yapmıştı. Sonra, yine tokalaşmalar, ayak hışırtıları oldu. Bunun hemen arkasından da şarap kadehlerinin şıngırtısı, herkesin bir ağızdan konuşmaya başladığı duyuldu. Bir çeyrek saat kadar sonra da B. Chuckster, kulağının arkasına bir kalem sıkıştırılmış, yüzü de şaraptan şişmiş bir hâlde, kapıda göründü, Kit’e de şakacı bir tavırla: “Küçük Beyefendi” diyerek, konukların dışarı çıkmak üzere olduklarını bildirdi.

      Hepsi birden dışarı çıktılar. Kısa boylu, tıknaz, kırmızı yüzlü B. Witherden, yaşlı hanımı son derece kibar bir tavırla dışarı buyur etti; baba oğul da kol kola onların arkasından gittiler. Abel biraz yaşlı kılıklıydı; yüzü, vücut yapısı bakımından babasına pek benziyordu; yalnız, babasının o yusyuvarlak yüzünün, neşeli hâlinin yerini ürkek bir ağırbaşlılık almıştı. Bunun dışında, her bakımdan, kıyafetin derli topluluğundan ayağın çarpıklığına varıncaya kadar genç adamla yaşlı adam birbirlerinin eşiydiler.

      Abel, СКАЧАТЬ