Название: Antikacı Dükkânı
Автор: Чарльз Диккенс
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6865-24-2
isbn:
Nelly bir şey demedi. Kit’in de, bu teklifi yapmış olmanın verdiği rahatlık içinde, çenesi açıldı, büyük bir ustalıkla evini bol bol methetti:
– Sen evi çok küçük, kullanışsız sanıyorsun, dedi. Gerçekten de öyle; yalnız, çok temizdir. Bizim evi belki de gürültülü bulursun ama, koca kasaba içinde bizimkinden daha sakin bir ev yoktur. Çocuklardan korkma; bebek pek seyrek ağlar, öteki de çok iyidir, hem zaten ben onlara bakarım. Seni pek üzmezler sanırım. Bir deneyin, küçük hanım, n’olur, bir deneyin. Üst kattaki küçük ön oda çok hoştur. Bacalar arasından kilisenin saatini bir parça görebilirsin, saati de aşağı yukarı anlayabilirsin. Annem o odanın tam sana göre olduğunu söylüyor, gerçekten de öyle. Sonra, ikimiz de sana hizmet edeceğiz. Para karşılığında demek istemiyorum. Bunu sakın düşünmeyesin! Dedene yalvaracaksın, değil mi, küçük hanım? Bunu bir deneyeceğini söyle, yeter. Yaşlı efendimi bize gitmeye kandırmalısın; yalnız, ona ne yaptığımı sor önce. Bunu yapacağına söz veriyor musun, küçük hanım?
Kızcağızın bu ağırbaşlı soruya karşılık vermesine meydan kalmadan sokak kapısı açıldı, Brass, gecelik takkeli başını uzatıp, sert bir sesle:
– Kim var or’da? diye sordu.
Kit hemen oradan uzaklaşıverdi, Nell de pencereyi yavaşça kapadıktan sonra odaya döndü.
Brass sorusunu yeniden sormaya fırsat bulamadan; Quilp de takkeli başını aynı kapıdan dışarı uzattı, yolun aşağısına, yukarısına baktı, karşıya geçip evin bütün pencerelerini gözetledi. Görünürlerde kimsecikler bulunmadığına iyice inandıktan sonra da hukukçu arkadaşıyla birlikte evden içeri girdi. Kızcağız, merdiven başından, Quilp’in söylediklerini işitiyordu: Ona karşı bir tuzak hazırlanıyormuş; soyguncuların saldırısına uğramak tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyormuş; günün her saatinde evin çevresinde haydutlar dolaşıyormuş; bu işi bırakıp evine dönmek için bir dakika bile kaybetmek istemiyormuş. Cüce bunları avaz avaz bağırarak söyledikten sonra yine çocuğun ufacık yatağına kıvrılmış yattı, Nell de yavaşça yukarı çıkıverdi.
Kit ile yaptığı yarım yamalak konuşmanın elbette ki iyice etkisi altında kalmıştı; o gece rüyasında hep bunu gördü, daha sonra da uzun, çok uzun bir süre bunları aklından çıkaramadı. Duygusuz alacaklılarla, hastaya sözümona bakan paralı bakıcılarla çevrilmiş olması, en tasalı, üzüntülü zamanında yanındaki kadınlardan bile birazcık ilgi, anlayış görememesi karşısında, bir iyi söz söyleyen cömert ruhun –ne kadar uygunsuz bir tapınakta yaşarsa yaşasın– kızcağızın sevgi dolu yüreğini etkisi altına alıvermesini tabii karşılamalı. Tanrı’ya şükür, bu ruhların tapınakları el yapısı değildir; camlarında da menekşe rengi güzelim ketenler değil, basbayağı, yamalı örtüler asılıdır.
12
En sonunda, yaşlı adamın hastalığının tehlikeli devresi geçti, iyileşmeye yüz tuttu. Ağır ağır, belli belirsiz şekilde aklı başına gelmeye başladı; yalnız, zihni zayıflamış, çalışması aksamıştı. Sabırlı, sakindi; çoğunlukla, uzun zaman düşünceli düşünceli oturuyordu. Duvara, tavana vuran bir parçacık güneş bile onu eğlendirmeye yetiyordu. Günlerin uzun olmasından, gecelerin yoruculuğundan hiç yakınmıyordu. Gerçekten de zaman kavramını, her türlü ilgi, yorgunluk duygularını iyicene kaybetmişti. Saatlerce Nell’in küçücük eli avucunun içinde, oturup çocuğun parmaklarıyla oynayarak, bazen de durup saçlarını düzelterek, alnını öperek vakit geçiriyordu. Çocuğun gözlerinin yaşlarla parıldadığını görünce de bunun nedenini anlayabilmek için şaşkın şaşkın, çevresine bakınıyor, bakarken de niye şaşırmış olduğunu unutuyordu.
Çocukla yaşlı adam arabayla sokağa çıktılar. Dedenin her yanına yastıklar yerleştirilmişti, çocuk da yanındaydı. Her zamanki gibi el eleydiler. Önce sokaklardaki gürültü, gidiş geliş adamcağızın zihnini yordu; yalnız, hiç de şaşırmış, meraklanmış, sevinmiş ya da huzuru kaçmışa benzemiyordu. Şunu ya da bunu hatırlayıp hatırlamadığı sorulduğunda:
– A, evet, diyordu. Çok iyi hatırlıyorum, neden hatırlamayacakmışım sanki?
Bazen, başını çevirip, kalabalık arasında gözüne ilişen bir yabancıya büyük bir dikkatle bakıyor, adam gözden kayboluncaya kadar gözlerini ondan ayırmıyordu. Bunu niçin yaptığı sorulunca da hiç cevap vermiyor, bir tek söz söylemiyordu. Bir gün yaşlı adam koltukta, Nell de onun yanında iskemlede otururken kapı önüne gelen birisinin içeri girmek için izin istediğini duydular. Yaşlı adam duygusuz bir hâlde:
– Gelsin, dedi. Gelenin Quilp olduğunu biliyordu. Oranın efendisi Quilp’ti. Elbette içeri de girebilirdi. Nitekim öyle de yaptı.
Cüce, yaşlı adamın karşısına oturarak:
– Seni en sonunda iyileşmiş gördüğüme sevindim, komşu, dedi. Artık iyice kuvvetlendin mi bari?
Yaşlı adam zayıf bir sesle:
– Evet, dedi. Evet.
Yaşlı adamın duyma kabiliyeti eskisine göre çok ağırlaşmış olduğu için cüce sesini biraz daha yükselterek:
– Biliyorsun ki, seni acele ettirmek istemem, dedi. Yalnız, geleceğini ne kadar çabuk kararlaştırırsan hakkında o kadar iyi olur.
Yaşlı adam:
– Hiç şüphesiz iki taraf için de iyi olur, dedi.
Quilp, kısa bir duraklamadan sonra:
– Anlarsın ya, dedi. Eşya bir kere buradan alınıp götürüldükten sonra bu ev pek rahatsız bir yer olacak; daha doğrusu, oturulacak hâli kalmayacak.
Yaşlı adam:
– Doğru söylüyorsun, diye karşılık verdi. Ya zavallı Nell, o ne yapacak?
Cüce başını sallayarak:
– Tamam! dedi. İşte bunu iyi söyledin. Bu mesele üzerinde düşüneceksin demek, öyle mi, komşum?
Yaşlı adam:
– Elbette düşüneceğim, dedi. Burada kalmayacağız.
– Ben de öyle tahmin etmiştim. Eşyayı sattım. Mallar umulan parayı getirmedi ama, sonuç yine de pek kötü değil. Bugün günlerden salı. Eşya ne zaman taşınsın? Acelemiz yok. Mesela bugün öğleden sonra taşınsın diyelim mi?
Yaşlı adam:
– Cuma sabahı diyelim, dedi.
Cüce:
– Peki, öyle olsun, dedi. Öyle olsun ama, bu işi daha geri bıraktıramayacağımı da kabul etmen şartıyla, komşum. Her ne pahasına olursa olsun, daha uzun bekleyemeyiz.
Yaşlı adam:
– Güzel, dedi. Bunu unutmam.
Quilp СКАЧАТЬ