Sevenler Yolu. Burhan Cahit Morkaya
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Sevenler Yolu - Burhan Cahit Morkaya страница 3

Название: Sevenler Yolu

Автор: Burhan Cahit Morkaya

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-815-1

isbn:

СКАЧАТЬ turşusu yerler. Hele konuşmaları. Bir kadının en can alacak bir bahis üstünde beş dakika durduğunu gördünüz mü? Kafalarının içi Haçopulo pasajına benzer. Bir kadın meclisini uzaktan seyredin, gürültülü bir ilk mektep dershanesi en şık kadınlar meclisinden daha sakindir. Tevekkeli babalarımız münakaşalı toplantılar için:

      ‘Kadınlar hamamına döndü!’ demezlermiş. Eskisi, yenisi, bu günkü, yarınki ne olursa olsun kadın kadındır azizim. Onların değiştikleri yok. Biz onların yerlerini değiştiriyor, sonra da böyle nazlarını, dertlerini çekiyoruz.”

      Avukat Rıza Sedat güldü:

      “Nazı çekilecekler de vardır ya! Uzun etme!”

      “Senin daktilo kim bilir ne nazlıdır.”

      “Naz etse de haklıdır azizim. Zaten kadınlar, nazlarının çekilmediği devreye girdiklerini bilseler o kadar sıkıcı olmazlar. Fakat hangi yaşı ilerlemiş kadın bunu kabul eder. Genç kızın haydi haydi bir genç kadının nazı, hoppalığı hatta darılışı, kaçınışı erkeği şahlandırabilir. Fakat laf aramızda mesela Meliha Hanım gibi artık sinirleri çamaşır ipine dönmüş kadının hoppalığı çekilir mi Allah aşkınıza? Hâlbuki kadınların çoğu iki otuzunda bile kendilerini bebek sanıyorlar. Bunlar nezaketimizi suistimal ettiklerinin farkında olsalar eğer artık köşelerine çekilip kocalarına takke süveter örmekle vakit geçirirler. Ama bir genç kız tasavvur et ki, kanatlarının her tüyünde bin renk, gözlerinin her hareketinde bin hile sezilen bir bahar kuşu gibi cıvıldaşıp duruyor. Elini uzatırken havalanıyor. Tutmak isterken daldan dala kaçıyor. Dipdiri, taptaze, tırnaklarına kadar hayat dolu. Böyle bir genç kızın nazı çekilmez mi azizim?”

      Dört erkek derin derin içlerini çektiler. Ve ezberlemiş gibi bir ağızdan söylendiler:

      “Çekilmez olur mu?”

      Ahmet Melih Bey dalgın ve isteksiz, Nâzım Cemal’e ve Mühendis Ragıp’a dönerek mırıldandı:

      “Siz yine şükredin, bekârsınız.”

      Nâzım Cemal iki elini havaya kaldırıp dua eden bir Protestan misyoneri gibi tavana baktı:

      “Çok şükür. Yüz bin kere şükür. Hayatımda birçok sersemlik ettim. Fakat nasılsa bu gafleti yapmadım.”

      Ahmet Melih kızdı:

      “Sen zaten kendinden başkasını sevmezsin de ondan… Evlenmek için sevmek lazım.”

      Nazım Cemal güldü:

      “Sevgi ile evlenmenin münasebeti ne ki? Bilakis insan sevdiği kadınla evlenirse bu sevgiye nihayet vermiş olur. Almanların bir söz temsili vardır. Derler ki: ‘Erkek evlendiği gün bütün kadınların kendi karısından güzel olduğunu anlar.’ Evlenmeyi bir yol arkadaşlığı manasına anlarım. Fakat sevişmekle evlenmek arasında hiçbir münasebet yoktur azizim… Bunu ispata bile lüzum yok. Zatıaliniz Nermin Hanımefendi ile sevişerek evlendiniz. Fakat sorarım azizim, bu güne kadar kaç kadının peşinden koştun, kaç kızın aşkına çanak tuttun? Hepimiz macera geçirdik, sevdik, bu sevgiler yüzünden günlerce, haftalarca, hatta aylarca üzüldük. Böyle bir kadına gönül verdiğimiz sıralarda başkasını düşündük mü? Ne gezer? O sırada karşımıza dünyanın en güzel kadınını getirseler gözümüze akrep gibi, çıyan gibi görünür. Çünkü içimiz doludur. Cümlei asabiyemiz ancak o sevdiğimiz kadının harareti ile ısınır, hareket eder. Varsa da odur, yoksa da odur. Ama gelgelelim bu sevginin de bir hamlık, sonra bir olgunluk devri vardır. Bunları geçirdik mi mesele kalmaz. Gördüğümüz zaman bile bize çarpıntılar geçirten bu çehre artık ankebutlaşır ve nihayet silinir gider.Maazallah bu mahluk hayatımıza kolayca çıkmayacak şekilde girmiş, yapışmışsa…”

      Nâzım Cemal devam edemedi. Yanındaki evli arkadaşlarına baktı. Yutkundu, sonra gülümsedi:

      “Bununla beraber bunu da bir saadet bilenler vardır ya!”

      Ahmet Melih Bey salondan tarafa baktı. Kendilerinden başka kimse olmadığını görerek cevap verdi:

      “İşte biz Avukat Sedat’la beraber bu mesut insanlardanız.”

      Nâzım Cemal göbeğini fıkırdatarak bir kahkaha attı:

      “Kıskanılacak bir saadet doğrusu.”

      Sonra yavaşça ilave etti:

      “Geçen kış Şevkiye’ye âşık olup peşinden ‘Kahire’ye kadar gittiğin zaman bu saadeti nerede bırakmıştın acaba? Semiramis Oteli’nin damgasıyla yolladığın mektuplar hâlâ duruyor. Şevkiye için yazdıklarını bir araya toplasam roman olur. Bizim Palamut Kralı Ahmet Melih Bey âdeta muharrir, şair kesilmişti. Şimdi ne oldu? Ehramlarda, Helyopolis’te geçen bir diğer haftalık maceradan sonra bırakıverdin. Bu en yenisi. Evlendiğinden beri yaptığın çapkınlıkları, geçirdiğin gönül buhranlarını saysam sabahı buluruz.

      Haydi azizim bu masalları ben çok evlilerden dinledim. İddia ederim ki benim gibi kırk beşlik bir bekârın macerası sizin gibi kaşarlanmış evlilerin yanında bir genç kız sevgisi gibi masum kalır. Burada çok konuşmayalım. Nermin Hanımefendi zaten kuşkulandı. Bana göre hava hoş ama sizi düşünürüm. Kalkın haydi.”

      İç içe üç salonda elli altmış davetli vardı. Nermin Melih Hanımefendi pek uzak olmayan şöhretli günlerinin bıraktığı emniyet ve gururla misafirleri arasında dolaşırken onun hâlâ sevilecek bir kadın olduğunu fısıldaşan gençler bir köşede dedikodu ediyorlardı.

      Bir bankada servis şefi olan Reşit Turgut sık sık yanlarına gelip birkaç kelime ile gönüllerini alan ev sahibesinin bu akşamki tuvaletini pek beğenmişti.

      “Fondan gibi bir kadın.” diyordu. “Yaldızlı, çiçekli kâğıtlara sarılmış bir fondan.”

      Zengin babanın bir türlü okşamadığı haylaz oğlu, Şair Fazlı dudaklarını büktü:

      “Fakat o kadar bayat ki tadına kanmadan ağızda eriyecek.”

      Mütemadiyen dolaştırılan bol bardaklarını geri çevirmeden boşaltan genç Doktor Nusret Ziya salondaki kadınları, bekleme odasına biriken hastalarını on iki katlı bir apartman görmüş gibi lezzetle seyrederken lakırtıya karıştı:

      “Bunlar mükemmel kadınlar monşer, mükemmel kadınlar!” dedi. İkramiyeli çikolata gibi. Ne kadar bayatlasalar yine müşterisi vardır. Çünkü zengindirler.”

      Sonra gözlüğünün altından sinsi sinsi bakarak güldü:

      “Kadınlar asıl otuz yaşlarını geçtikten sonra bize faydalı olurlar.”

      “Ne demek?”

      Genç doktor mühim bir sır verir gibi yavaşça ilave etti:

      “Otuzdan sonra kadınların tamir devri başlar. Vücutlarını olduğu kadar ruhlarını da tamir etmek ister. İlk gençliğindeki sevgi kabiliyetini kaybeden kadınların en samimi dostları biziz.”

      Reşit Turgut bir kahkaha attı:

      “Vay СКАЧАТЬ