Ordusunu Arayan Kumandan. Lütfü Şehsuvaroğlu
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ordusunu Arayan Kumandan - Lütfü Şehsuvaroğlu страница 5

Название: Ordusunu Arayan Kumandan

Автор: Lütfü Şehsuvaroğlu

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-912-7

isbn:

СКАЧАТЬ bir fikirdir. “Bir fikir, bir şekil, bir mahluk / Gökten kalkmış ve düşmüş / Çamurdan ve kurşundan bir gayya içine…”

      Bodler’in şiirlerini Necip Fazıl’ınkilerle karşılaştıran ve Fransız şairin etkisini ortaya koyan Ali İhsan Kolcu, iki şairin kelime dağarcığının da benzer olduğuna dikkat çeker: “Bütün bu metinler arası benzerlikler ya da tema ve motif tesirlerinin yanında genel anlamda Baudelaire’in, Necip Fazıl üzerindeki tesirini gösteren başka bir hususa dikkat çekmek gerekir. Söz konusu ettiğimiz husus her iki şairin kullandığı kelime dağarcığının büyük bir benzerlik göstermesidir. Baudelaire’in söz dağarcığını süsleyen, tabut, keşiş, papaz, rahip, gece, karanlık, leş, böcek, bela, afyon, fikir, his, içki, İsa, Musa, gökyüzü, cehennem, cennet, hafakan, cinnet, ukde, şehir, kan, aşk, peri, cin, ölüm, toprak, uçurum, renk, ses, koku, şekil, rüya, yolculuk, dans, paçavra, ihtiyar gibi kelimeler aynı zamanda Necip Fazıl’ın şiirlerinde kullandığı söz varlığını oluşturur.”10

      Necip Fazıl’da Bodler etkisine rağmen o, Türk edebiyatında ilk defa içe dönük şiiri yazan şairdir ve Türk şiirinde bir ilki başlatmıştır. Türkçesi, üslubu, metafizik ürpertisi, onu gerçekten büyük bir şair yapmıştır. Edebiyatın bütün dallarında eser vermesine rağmen şairliği hepsine galabe çalar.

      “Necip Fazıl her şeyden önce büyük bir şairdir. Diğer bütün fikir ve yazı faaliyetleri bu özelliğinden sonra gelir ve yaptığı her şey, şair Necip Fazıl’ın damgasını taşır. Sanatların sultanı saydığı şiirde, metafizik tarafı ağır basan karmaşık ruh dalgalanışlarını, insanın ihtiras, acz ve teslimiyetini; fikri, şiir hâline getiren telkin kudretini; tiyatroda, şiirindeki temalarda derinleşmesini; gazete ve dergi yazılarında, günlük fıkralarında belagatini, yer yer son derece sert ve hırçın, muhatabını acze ve yılgınlığa düşüren üslubunu; mantık, muhakeme ve bütün unsurları ile polemik gücünü; fikrî, siyasî, tarihî eserlerinde tezciliğini, neticeten bütün eserlerinde dehasını ortaya koymuştur. Üslup kudreti en büyük silahı olmuştur. Türkiye’nin Baudelaire’i, bir mısrası Türk’ün şerefini kurtarmaya yeter, edebiyatı iptizalden kurtararak ona ruhun asaletini veren, dâhiler dâhisi, gibi sıfatlarla anılmış olan Necip Fazıl’ın şiiri, büyük şehrin kuşattığı çerçeve içindeki dar berzahlarda azap çeken bir ruhun çırpınışları olarak tarif edilir. 1962’de ‘Çile’ adlı şiir kitabını çıkarırken eserin sonuna eklediği ‘Poetika’da şiir hakkındaki görüşlerini: ‘Şiir derin bir çiledir… Üstün bir nizamın sırrına ermeyenler onu başaramazlar…’ şeklinde ortaya koyar.”11

      Necip Fazıl’ın şiiri, mutlak hakikati arama, yani Allah’a adanma işiyse de bu transandantal duyuşları içinde, yine diğer bütün unsurlar, fikir hâlinde menzil içinde şuraya buraya yerleşirler.

      “Nesin sen, hakikat olsan da çekil!

      Yetiş körlük yetiş, takma gözde cam!

      Otursun yerine bende her şekil;

      Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!”

      Çevre, sevdikleri, hep birer şekil veya fikir hâlinde şairin estetik dünyasını oluşturmada müspet unsurlar gibi görünseler de bunların zıddı olan ve fakat fikir ve şekil bakımından meçhulü kurcalamaya fırsat veren başkaca unsurlar daha belirleyici olurlar.

      Diğer şiirlerinde şairi kendine çeken meçhul ve müphem ne varsa artık “Sonsuzluk Kervanı” ve “Çile” şiirlerinde hizaya sokulmuştur.

      Artık fikir ve şekil bir yöne mütemayildir. Ama bunun da öyle kolay ve rahatlatıcı olmaması lazımdır. Artık bütün arayışların, o heyecanlandıran, şehvet, nefis, gece, kadın, teselli fırsatları, cinnet, hafakan, ne varsa hepsi bir kutlu arayışa çevrilmelidir. Bu arayış akrep sokmalarından, ateşten, cımbızdan daha büyük bir işkence olan fikir çilesidir. Bu fikir çilesi belki de içinde sürüklenilen şehvet, kumar, şehir, çevre batağında yaşanan her şeyi de içine almaktadır. Zira başkaları için şerbet olan, şair için kum dolu çanaktır. Annesinin duasından yaşanan ana kadar böylece her şeyin daha anlamlı bir bütüne kalp edilmesi mümkün hâle gelecektir.

      “Bir fikir ki sıcak yarada kezzap

      Bir fikir ki beyin zarında sülük.

      Selâm, selâm sana haşmetli azap;

      Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

      Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!

      Ey yedinci kat gök, esrarını aç!

      Annemin duası, düş de perde ol!

      Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!

      Uyku katillerin bile çeşmesi;

      Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.

      Teselli pınarı, sabır memesi;

      Size şerbet, bana kum dolu çanak.

      Bu mu rüyalarda içtiğim cinnet,

      Sırrını ararken patlayan gülle?

      Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;

      Karınca sarayı, kupkuru kelle…

      Akrep nokta nokta ruhumu sokmuş,

      Mevsimden mevsime girdim böylece.

      Gördüm ki ateşte, cımbızda yokmuş.

      Fikir çilesinden büyük işkence.”

      Fikir Çilesi

      Fikir çilesi tam da şairin tarif ettiği gibidir fakat burada fikir zaten daha başta olduğu gibi sadece şekilden ibarettir ve biraz da öyle kalmaya mahkûmdur. Çünkü zaten ilmin dolambaçlı yollarından değil de şiirin imtiyazlı ve kestirme yollarından gidilecektir.

      Sihirbaz, büyücü, rüya, mavi ışık, kükürtlü duman, aynalar, Kafdağı, zerre, arş, öküz, kelebek, inişler ve çıkışlar elbette ki şekiller hâlinde hakikatten bazı işaretler taşımaktadırlar. Burada estetik bir imanın, dinî imana kanatlandıran içsel hareketini, ya da dinî imanın estetik imanla teçhizatlanışını görmekteyiz. Şekiller, fikirler hâlinde bize metafizik bir ürperti vermektedir.

      “Evet, her şey bende bir gizli düğüm;

      Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!

      Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,

      Yetişir çektiğim mesafelerden!”

      Zaten örnek aldığı şiirde de tanrısal imajlar, metafizik ürpertiler vardır. Burada şair ötelere, metafiziğe, Tanrı düşüncesine çok daha kestirmeden varma kararındadır. Benliğini, nefsini, iç dünyasını böylece tanıma fırsatı bulur. Şeytansı, nefsi engeller şairane tarif edilmelidir. Sonunda yine kendi içinde yakalanacaktır varmak istenen. Bütün her şey, her hareket, inişler, çıkışlar hep kendi içindedir…

      “Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;

      Yollar bir yumaktır uzun, dolaşık.

      Her gece rüyamı yazan sihirbaz,

      Tutuyor önümde bir mavi ışık.

      Büyücü büyücü ne bana hıncın?

      Bu kükürtlü duman nedir inimde?

      Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,

      Bir СКАЧАТЬ



<p>10</p>

Ali İhsan Kolcu, “Albatros’un Gölgesi / Baudelaire’in Türk Şiirine Tesiri Üzerine Bir İnceleme”, Akçağ Yayınları, Ankara 2002, s. 334

<p>11</p>

Yeni Türk Ansiklopedisi, Ötüken, Cilt: 5, s. 1843