Saniha: Aman teyzeciğim, her şey bitti de bu mu kaldı? İlk geldiği günler tabii biz de çekinerek, büzülerek çıktık. Fakat gide gele gide gele, bahusus evin içinde bu kadar büyük bir tehlike üstünde beraber titremekten aileden gibi oldu…
Atiye: Aileden gibi mi? Öyle ise ne duruyorsunuz ayol? Hemen koynuna giriveriniz…
Saniha: Aman teyze. Siz benim bu dört beş aydır geçirdiğim sıkıntıyı bir düşünseniz nasıl olup aklımı saklayabildiğime şaşarsınız. Beş aydır kızgın bir çember içinde bu zavallı başım her gün, her gün bin eza, bin işkence geçirdi. Böyle şeyleri düşünecek aklım mı vardı? Sonra doktor Allah için pek kibar, pek terbiyeli, son derece ağırbaşlı bir adam… O olmasaydı ne kadar bilgiç, ne kadar usta bir adam olursa olsun, belki Leyla yine kurtulurdu; fakat ben mutlak deli olurdum… Leyla’nın hayatı, benim aklım onun metaneti, iyi tutumluluğu sayesinde kurtuldu.. Bize hem doktorluk hem babalık hem de kardeşlik etti. Bu iyiliği ölünceye kadar unutamayacağım…
Atiye: Mademki öyledir, bari haydi gerçekten Leyla’nın babası oluversin, (onun kıpkırmızı olduğunu görüp) ah zavallı Sanihacığım… Hâlâ, hâlâ on dört yaşındaki masum kızsın… Hâlâ… Öyle ya, hiç yaşamadın ki… Sen daha açılmamış bir çiçeksin… Kocan olacak o zorba adam sana gün mü gösterdi… Canım adamcağız kışlasında ne kadar cebbar ise evinde de o kadar cebbar idi… Karısına askerlerine emreder gibi söz söylerdi. Sonra Leyla belası… (onun karşılık verme tavrına) Yok, yok… Sözün doğrusu evvela o sert herife tapındın, şimdi de bu şımarık kız için canını veriyorsun… Nafile gün görmedin, gün görmedin… Hâlbuki sen ne kadar fedakâr, ne kadar şefkatli isen gördüğün muamele o kadar sert, o kadar ters…
Saniha: Ah, teyzeciğim, haydi paşa için hakkın var diyeyim… Fakat Leylacığım… Zavallı yavrucuğumun ne yaptığı var? Daha on altı yaşında… Bir gül bile değil, bir goncacık… Hasta olup yataklarda sürünmesi, sonra bir gün bakımsızlıktan sönüvermesi yazık değil mi?
Atiye: Canım elbette yazık, yazık… Ben sana o yataklarda sürünsün de sen keyfine bak mı diyorum? Lüzumsuz yere kendini yeme, manasız yere yorulup didinme demek istiyorum… Baksana, ne hâle gelmişsin kızım… Sana da yazık değil mi? Kaç yaşındasın?
Saniha: Otuz altı…
Atiye: Öyle ya, yazık değil mi sana? Yarın kocaya varsın, yüzünü gösterirse yüzüme tükür! Evlat değil mi? Hangisinden hayır gelmiş ki… Hepsi de keyfinin havasında… Ne ana tanıyan var ne baba! Ne şefkat var ne insaf! Sen kendini o şımarığın heveslerine bağışla, didin, öl. Göreceksin, bak bir para edecek mi?
Saniha: Ben ondan bir fayda görmek için değil, anlatamayacağım bir ihtiyaç ile kendimi ona bağladım. Hangi ana evladından kazanç bekler? Bu bir fedakârlık olsa bile bunu zevk ile yüreğimin, ruhumun zoruyla sevine sevine yapıyorum…
Atiye: Analık için belki hakkın vardır… Ana olmadığım için ben anlamıyorum… Fakat hiç hoşlanmadığım şey bu hoppalık, bu soğuk şımarıklıktır. Doktor bile dikkat ettin mi nasıl soğuk karşıladı…
Saniha: Evet doktor gayet ciddi, hiç sarsılmaz bir adamdır. Teyzeciğim, siz kendisini nereden tanıyorsunuz?
Atiye: Ben çocukluğunu, bir parça da gençliğini bilirim. Pek rabıtalı8 bir delikanlı idi. Zengin ve gayet güzel bir kızla evlenmiş idi. Fakat anası babası ölüp de kız kardeşiyle yaşamaya başladıkları vakit zannederim kardeşinin hatırı için karısından ayrılmaya mecbur kaldı… Kardeşi iyice çirkin, yamru yumru, kambur kumbur bir şey idi. O da önce kocaya varmıştı. Kocası adamcağız bir müddet bu belaya dayandı. Fakat baktı ki olmayacak, başını alıp kaçtı kurtuldu. Anlaşılan kadıncağız pek azılı bir şey idi. Bunun intikamını kardeşinden çıkardı. Adamcağızı ölünceye kadar yalnız ve üzücü bir hayat içinde öldürdü, süründürdü…
Saniha: Sabih Bey’in aldığı kız demek ki pek ahlaksız bir şey idi.
Atiye: Galiba… Hikâyelerini az mı dinledikti? Her günkü görümce gelin hikâyesi… Kadınlar birbiriyle geçinemediler… Ve erkeğin hayatını yediler… Şimdi kardeşi ölmüş, adamcağız da beladan kurtulmuş demek… İşte birbiriniz için pekâlâ bir çiftsiniz… O da tıpkı senin gibi çile içinde ömür geçirdi. Sonra senin kudurmuş paşan gibi zorba bir adam da değil… Mesut olmak istersen hemen varıver…
Saniha: Aman teyzeciğim, latife mi ediyorsunuz? Ben artık ihtiyar oldum. Zavallı adam bir beladan yeni kurtulmuş, yeni bir belaya mı çattıracaksınız? Aman susunuz, işte geliyor. (Ayağa kalkar; Sabih köşkün kapısından çıkar ilerler).
Sabih: Leyla Hanım mutlak istirahat cezasında… İçeride şikâyet, şikâyet, hiç durmadan sürekli şikâyet etti… Ne içlilik efendim, ne içlilik… Şaşılacak bir derecede… Fakat artık zerre kadar tehlike kalmadığını söyleyebilirim. Vücut iyice kuvvetlendi… Zaten pek az kullandığımız ilaçlara artık hiç lüzum yok… Şırınga için kutuda üç ampul kaldı… Onlar da bitince, bir müddet artık ara vermek iyi olur. Bundan sonraki işimiz sizce zaten belli olduğu için anlatmaya lüzum yoktur… Fakat (tereddütle
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Taraş: Tarla, bağ, bahçe vb. yerlerden toplanan üründen artakalanlar. (e.n.)
2
Haledar: Haleli, halelenmiş. (e.n.)
3
İhtikâr: Vurgunculuk. (e.n.)
4
Müstakriz: Borç alan. (e.n.)
5
СКАЧАТЬ
8
Rabıtalı: Sözünü bilen, ağırbaşlı, düzenli. (e.n.)