Yara. Mehmet Rauf
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yara - Mehmet Rauf страница 3

Название: Yara

Автор: Mehmet Rauf

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-94-5

isbn:

СКАЧАТЬ Yo, sözün doğrusu bu… Fakat ne olursa olsun, ister memnun olunuz, ister olmayınız… Bu yaz sizde, buradayım… Hava değiştireceğim… Şimdiye kadar rahmetlinin sebebine Sarıyer Sarıyer diye o murdar köye takıldım kaldım, buraları âdeta cennete benziyor vallahi çocuklar… Vapur Sarayburnu’nu döndü, içimde bir ferahlık, ferahlık ki sormayınız… Hele şu çamların güzelliği yok mu? Şu güzelliğe bakınız…

      Saniha: Teyzeciğim, bu lütfunuz için size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Ana kız Leylacığımla beraber hele o hasta iken nasıl yalnız, nasıl kimsesiz idik… Bizi âdeta yeniden dirilteceksiniz…

      Sabih: (Saatine bakarak kalkar.) Vakit uçuyor, haydi Leyla Hanım… Enjeksiyonu yapalım da vapuru kaçırmayayım.

      Leyla: Vay, o ne o, yine gidiyor musunuz? Bugün kalacaksınız diye seviniyordum.

      Sabih: Benim için de bu bir saadettir; fakat İstanbul’a dönmeliyim… Vazife…

      Leyla: Oh vazife, daima vazife… Bu insanı bıktıran vazife… Hiç sevmiyorum. Ne vakit sizden bir ricada bulunsam, dikkat ettim, hep olamaz diyorsunuz. Ama hep vazife bahanesiyle…

      Sabih: Doktor olduğumu, sizden başka daha birçok hastam bulunduğunu düşünürseniz ne kadar haksız olduğunuzu anlarsınız Leyla Hanım…

      Leyla: Evet evet, ben de onu söyleyeceğim ya… Zaten sizi doktor olduğunuz için sevmiyorum… Böyle konuşurken ne iyisiniz… Doktor olunca ağır, ciddi, çekilmez bir adam oluyorsunuz… Hep sıkıcı şeyler söylüyor, hep fena şeyler istiyorsunuz…

      Sabih: İşte yine o söz, yine o mazeret: Vazife!

      Leyla: Beni sevindirmek isterseniz bir daha yanımda “vazife” kelimesini istemem… İşte artık iyileştim, canım efendim… Hem daha şikâyetlerim de var… Dün gece düşündüm de kendi kendime acıdım. Hasta oldum, bana hastalığın keyfini çıkartmadınız! Benim bildiğim hastalar buyurucu (mütehakkim) ve nazlı olurlar…

      Sabih: Evet, elbette… Fakat bu tahakküm ve naz, tedaviden başka yollarda… Tedavi yolunda doktor olduğum için buyurma, emir verme tabii bende olacak… İşte ben bu sıfatla emrediyorum: Haydi enjeksiyona!

      Leyla: Peki… Fakat bilmiş olunuz ki ben de intikam hakkımı korumayı düşünerek itaat ediyorum… Peki, Doktor Bey, haydi enjeksiyona! Böyle her şeyi vazifeye feda eden adamları hiç sevmem… Hâlbuki siz sade Sabih Bey olduğunuz vakit… Biliyorsunuz ya ne vakit Sabih Bey olursanız… Beni derece ile enjeksiyonla rahatsız etmediğiniz, yüz dirhem tereyağını, koca tabak makarnayı bir oturuşta tek başıma yemeye, mutlaka rahatlanma lakırtılarıyla saatlerce mum gibi oturmaya mecbur etmediğiniz vakitler… O vakit, ne kadar tatlı, ne kadar iyi bir adamsınız…

      Sabih: Maatteessüf5 bu tatlılık yalancıktandır Leyla Hanım. Çünkü ben yalnız doktorum… Yahut Sabih olsam bile Doktor Sabih’im ki bu da doktorlukla karıştığı için yine vazife sever olmak mecburiyetindedir. (Saniha gülerek Şadan’a emirler verir.)

      Leyla: Bugün yemeğe kalırsanız makarnamı bir nefeste bitireceğime söz veririm…

      Sabih: Kalamadığıma çok teessüf ediyorum… Fakat siz makarnanızı hanımefendiyi üzmeden bitireceğinizi vaddederseniz ben de pazar günü için akşama kadar kalmaya söz veriyorum…

      Leyla: Pazar mı? Bugün ne? Salı… O… Ne kadar cömertsiniz. Bir hafta bekleyeceğim. Fakat her neyse mademki söz veriyorsunuz… Bekleyelim… (annesine ve teyzesine bakarak ) Değil mi anne? Ne yapalım? Başka çare yok ki… Doktorun vazifesi var… (doktorla beraber köşke girerler.)

      Saniha (teyzesine): Teyzeciğim, siz de içeri giriniz de soyununuz…

      Necmi: Evvela ben halamla biraz görüşmek istiyorum…

      Saniha: (eliyle para işareti ederek sorar, Necmi başıyla tasdik eder; gülümseyerek) O hâlde sizi yalnız bırakayım. (Atiye’ye) Şimdi gelirim teyze…

      (Çıkar.)

      Necmi: Aman halacığım… Bilseniz sizi böyle sapasağlam görünce ne kadar sevindim. Mümkün değil anlayamazsınız…

      Atiye: Ey, çabuk söyle… Bekliyorum… Haydi durma…

      Necmi: Evet, sizinle açık görüşmek hepsinden iyidir. Dalavereye, masala hiç gelmezsiniz… Fakat ne de olsa işin başlangıcı var, yalnız anlatmak için. (Şezlonga ters tarafından ilişir.)

      Atiye: Canım onları geçiver… Sen de kısa, ben de kısa. Ne sen masal söyle ne ben. Sen ne kadar istiyorsan yalnız onu söyle. Ben olur ya da olmaz diye cevap vereyim de şu angaryadan kurtulalım…

      Necmi: Şu ki… Olur cevabı âlâ ama… Olmaz cevabı pek fena. Bahusus6 siz bir defa olmaz dediniz mi, katiyen yapmazsınız. Fakat çare yok ki… Boynumu satırın altına uzatıyorum… Bir tek sözle beni ya öldüreceksiniz ya da hayat vereceksiniz…

      Atiye: (gülümseyerek) Ne kadar istiyorsun çabuk söyle de…

      Necmi: Otuz…

      Atiye: Hey Allah göstermesin… Aklını başına topla oğlum… Otuz lira mı? Beni deli etmek mi istiyorsun?

      Necmi: Ey, peki peki, yirmi beş olsun canım… Yirmi beş… Artık bunu da geri çeviremezsiniz ya…

      Atiye: Anlaşıldı, sen kendine benim kadar da acımıyorsun… Satırı kendin indiriyorsun! Oğlum, son sözüm beş tane liram var… Eğer elverirse işini yaparsa onları al… Başka tek bir mangır bile yok…

      Necmi: Ne kadar inatçı olduğunu bilirim… Birçok tecrübem var… Eğer ihtiyaç çok şiddetli olmasaydı, almayacaktım, fakat ne yapayım, kabulden başka çare yok ki…

      Atiye: İstersen bak, reddet… Her hâlde darılmayacağıma emin ol. (çantasından beş lira verir)

      Saniha: (Necmi parayı alırken girerek yavaşça) Bunlar da yekûnsuz hesaba mı?

      Necmi: Amma ediyorsun ha… Bu ödünç alma değil bir alelhesap…7 (Paraları çantasına kor.) Alelhesapları doğrudan doğruya varidat sütununa geçiririm. (az eğilerek yavaş sesle) Bir defa halam sonra da o kadar zengin olduğu hâlde, en güç ondan para alırım… Ne insafsızlık değil mi?

      Saniha: Ödünç para alma hesabına girmemesi de büyük bir faydaya…

      Necmi: Evet, neyse… Tabii bu da bir şeydir.. Ey artık müsaadenizle…

      Atiye: Şimdi doğru git de onları da o murdar karıların eteklerine dök olmaz mı? Haydi koş…

      Necmi: Halacığım, ben malum ya yaptığım şeyleri yüksekçe yaparım. Beş liranın nesi olur ki eteklere serpilsin? Ha, yirmi beş, otuz lira verseydin belki… Bir gece şöyle böyle eh yaşardım… (çıkarken Saniha’ya) Ha, yemeğe buradayım.

      (Çıkar.)

      Atiye: СКАЧАТЬ



<p>5</p>

Maatteessüf: Maalesef. (e.n.)

<p>6</p>

Bahusus: Özellikle. (e.n.)

<p>7</p>

Alelhesap: Hesaba sayarak. (e.n.)