Gülistan. Şeyh Sadi Şirazi
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gülistan - Şeyh Sadi Şirazi страница 2

Название: Gülistan

Автор: Şeyh Sadi Şirazi

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-888-5

isbn:

СКАЧАТЬ arasında taksim etmiş, her birine memnun olacak bir parçayı vermiş. Bu suretle fitne yatışmış. Münazaa kalkmış.

      Zira hükema demişler ki: “On derviş bir kilimde uyurlar, iki padişah bir iklime sığamaz.”

      Allah adamı, bir ekmeğin yarısını yerse yarısını fakirlere verir.

      Bir padişah yedi iklime malik iken diğer iklimi de zapt etmek arzusunda bulunur.

Hikâye

      Birtakım Arap haramileri bir dağ başında yerleşmiş, kervanın yolunu kapatmışlardı.

      O civardaki memleketlerin ahalisi, onların hilelerinden korkmuş, üzerlerine giden hükûmet askeri de yenilmişti. Çünkü sarp, varılması müşkül bir dağ başını ele geçirmişler ve orasını kale gibi kendilerine sığınak edinmişlerdi. O taraflardaki memleketlerin durendiş büyükleri bunların mazarratını def için istişare yaptılar ve “Bu tayfa, bu hâl üzere biraz daha kalırsa artık onlar ile başa çıkılmaz.” dediler.

      Yeni kök salan bir ağacı bir adam zorlarsa yerinden çıkarabilir; fakat o ağacı bir zaman, hâli üzere bırakırsan birçok pehlivan getirsen dahi onu kökünden koparamazsın. Pınar başını bel ile kapatmak mümkündür. Su çoğalınca fille dahi geçilemez.

      İstişare neticesinde bir gözcü gönderip fırsatı gözetmeye karar verdiler.

      Gözcü bunları gözetliyordu; nihayet bir gün bunlar bir kavmin üzerine sürülmüş, gitmiş ve yerleri boş kalmıştı. Gözcü geldi, haber verdi. Derhâl başından birtakım işler geçmiş, cenklerde bulunmuş yiğitler gönderdiler. Bu yiğitler dağdaki hendeklerde saklandılar. Nihayet gece oldu, hırsızlar döndüler; uzak yerlere gitmişler, ganimet getirmişlerdi. Silahlarını çıkardılar. Ganimet eşyasını bir tarafa koydular.

      Bunların başına ilk hücum eden düşman, uyku idi. Çörek şeklindeki güneş batmış, karanlığa girmişti. Sanki Yunus Peygamberi balık yutmuştu.

      Gece, üç saat kadar bir zaman geçince yiğitler pusudan çıktılar, onların ellerini arkalarına bağladılar. Sabah vakti padişahın huzuruna getirdiler.

      Padişah bunları görünce hepsinin katline ferman buyurdu.

      Nasılsa bunların aralarında henüz gençliğin ilk çağlarında bir delikanlı vardı. Henüz başlayan gençliğinin meyvesi yeni yetişmişti. Yanağında bahçesinin yeşilliği yeni bitmişti.

      Vezirlerden birisi padişahın tahtının ayağını öptü, şefaat yüzünü yere koydu ve “Bu çocuk hayat bahçesinden henüz meyve vermemiş, yeni başlayan gençliğinden bir fayda görmemiştir. Onun kanını bağışlamakla bendelerinin minnettar buyrulmasının efendimin kerem ahlakından rica ederim.” dedi.

      Padişah bu sözden yüzünü ekşitti, bu söz onun yüce reyine muvafık gelmedi ve şöyle dedi:

      “Soysuz kimse iyilerin terbiyesini alamaz. Kabiliyetsiz kimseyi terbiyeye çalışmak, kubbe üzerinde ceviz durdurmak gibidir.

      Bunların çoluk çocuklarını, kavim ve kabilesini kesmek daha makul; köklerini, temellerini kazımak, çıkarmak daha iyidir; çünkü ateşi söndürüp korunu bırakmak, yılanı öldürüp yavrusunu muhafaza etmek akıllıların işi değildir.

      Bulutlar abıhayat yağdırsa dahi söğüt dalından asla meyve yiyemezsin. Soysuz kimse ile vaktini geçirme; çünkü hasır kamışından şeker yiyemezsin.”

      Vezir bu sözü dinledi, ister istemez beğendi; padişahın güzel reyini takdir ile hakikaten böyledir diye tasdik etti ve “Allah mülkünü daim etsin, padişahın buyurduğu mahzı hakikattir.” dedi. “Ancak bu çocuğun o kötülerle arkadaşlığı devam etseydi onların terbiyelerini alacak ve onlardan birisi olacak idi.

      Hâlbuki o henüz çocuk denecek kadar gençtir. O güruhun isyan ve tuğyanından ibaret huyları onun tabiatında henüz yerleşmemiştir. Ümit ederim ki iyilerle bir arada bulunarak güzel bir terbiye alır ve akıllı insanların ahlakını benimser.

      Peygamberimizin bir hadisinde ‘Ne kadar doğan çocuk varsa Müslüman yaradılışı ile doğar; fakat ebeveyni onu hâli fıtride bırakmayarak Yahudi, Nasrani veya Mecusi yapar.’ buyurmuştur.

      Hazreti Lût (musahhah nüshada: Nuh’un oğlu)’un zevcesi kötülerle arkadaş olduğu için hanedanı nübüvvetten olmak şerefini kaybetti.

      Hâlbuki Ashabı Kehf’in köpeği birkaç gün iyilerin arkasına düştü, insan şerefi kazandı.”

      Vezir bunu söyledi ve padişahın nedimlerinden birtakımı da şefaat hususunda ona yardım etti.

      Nihayet padişah: “Doğru bulmadım ama hadi affettim.” dedi ve sözüne şöyle devam etti:

      “Bilir misin Zal, kahraman Rüstem’e ne dedi? Dedi ki: Düşmanı ehemmiyetsiz, âciz saymak doğru değildir; çünkü çok gördük ki küçük bir kaynağın suyu çoğaldıkça deveyi yüküyle beraber almış götürmüştür.”

      Hülasa vezir çocuğu aldı, evine götürdü. Naz ve nimetle besledi, terbiyesi için edip bir üstat tayin etti. Ona, güzel konuşmayı, güzel cevap vermeyi, padişahın huzurunda bilinmesi lazım gelen her türlü adabı öğrettiler. Çocuk pek iyi yetişti ve herkes artık onu çok beğeniyordu.

      Bir gün vezir, padişahın huzurunda çocuğun ahlakından, evsafından biraz bahis ile: “Akıllı insanların terbiyesi ona tesir etmiş, eski cehaleti tabiatından zail olmuştur.” dedi.

      Padişah bu sözü işitince gülümsedi ve şöyle dedi:

      “Kurt yavrusu, insanlar arasında büyüse de sonunda kurt olur!”1

      Bunun üzerinden bir iki yıl geçti; oğlan büyüdü. Mahalle çapkınlarından birtakımları o hırsız oğlana yanaştılar. Onunla arkadaşlığa karar verdiler.

      Oğlan bir fırsat düşürdü; veziri, iki oğlu ile birlikte öldürdü. Bitmez tükenmez parayı, malı kaldırdı. Hırsızlar, mağarasında babasının yerine geçti, oturdu; asi oldu.

      Padişah, bu vakayı işitince hayretinden ellerini dişleriyle ısırdı, şöyle dedi:

      “İnsan kötü demirden nasıl iyi kılıç yapar? Ey akıllı zat, bilmiş ol ki alçak kimse terbiye ile adam olmaz. Misal istersen yağmura bak ki yağmurun tabiatı latif, temiz olduğundan ihtilaf yoktur; böyle olmakla beraber, yağan yağmurun tesiriyle bahçede lale, çorak yerde çer çöp biter.

      Çorak yer sümbül bitirmez. Boş yere oraya ümit tohumu ekip zayi etme. Kötülere iyilik etmek iyilere kötülük etmek gibidir.”

Hikâye

      Sultan Oğulmış’ın sarayının kapısında bir çavuş oğlunu gördüm; aklı, zekâsı, anlayışı, sezişi ne kadar methedilse ondan ziyade idi. Hem de o küçük çağında alnında büyüklük asarı göründü.

      Akıl ve zekâsından dolayı başının üstünde büyüklük yıldızı parladı.

      Hülasa o çocuk, padişahın hüsnünazarına mazhar oldu; çünkü СКАЧАТЬ



<p>1</p>

Gürk zade akıbet gürk şevet.