Çiçikov, bu beklenmedik ziyaretleriyle onu rahatsız ettikleri için özür diledi.
“Önemli değil, önemli değil.” dedi evin sahibesi. “Tanrı tam da bu saatte sizi bize getirdi! Öyle bir yağmur yağıyor ki yolu karıştırır insan… Yoldan geliyorsunuz, karnınızı doyurmak gerek ama gecenin bu vaktinde yemek yapmak da olmaz.” diye ekledi. Evin sahibesinin lafı, garip bir tıslamayla kesildi. Bu ses konuğu korkutmuştu. Sanki bütün oda yılanlarla doluymuş gibi bir ses geliyordu ancak yukarı bakınca rahatladı zira sesin nereden geldiğini anlamıştı: Duvar saatinin çalası gelmişti. Bu tıslamayı hemen ardından bir hırıltı takip etti ve en sonunda saat bütün gücüyle, sanki birisi sopayla çömleğe vuruyormuşçasına bir ses çıkararak ikiyi vurdu; ardından sarkaç tekrar sakince bir sağa bir sola sallanmaya devam etti.
Çiçikov ev sahibesine hiçbir şeye ihtiyaçları olmadığını, hiçbir şey için endişelenmemesi gerektiğini, bir yatak dışında hiçbir şey istemediğini söyleyerek teşekkür etti. Yalnızca nereye geldiklerini ve toprak beyi Sobakeviç’e daha ne kadar yolları kaldığını merak ederek sordu ihtiyar kadına. Ancak kadından, böyle bir ismi hiç duymadığı ve böyle bir toprak beyinin olmadığı cevabını aldı.
“En azından Manilov ismini hiç duymadınız mı?” dedi Çiçikov.
“Manilov da kim?”
“Toprak beyi, anneciğim.”
“Hayır, hiç duymadım. Böyle bir toprak beyi yok.”
“Toprak beyleri kimlerdir?”
“Bobrov, Svinin, Kanapatyev, Harpakin, Trepakin, Pleşakov.”
“Varlıklı insanlar mıdır?”
“Hayır, hiç varlıklı değiller. Kiminin yirmi kiminin otuz canı var. Yüz canı olanı bulamazsın.”
Çiçikov buranın çok ücra bir yer olduğunu anladı.
“Burası şehre yakın mı bari?”
“Altmış verst yol vardır. Yazık, karnınızı doyurmak için size verecek hiçbir şeyim yok! Çay içmez miydiniz beyim?”
“Teşekkürler anneciğim. Yatak dışında hiçbir şey gerekmez.”
“Doğru, böyle bir yolculuktan sonra güzelce dinlenmek gerekir. İşte buraya, şu divana yat. Hey, Fetinya! Kuş tüyü şilte, yastık ve çarşaf getir. Tanrı nasıl bir zamanda yolladı sizi? Öyle bir gök gürültüsü var ki tüm gece ikonanın önünde mum yaktım. Ah be yavrum, sen de domuz gibi olmuşsun, her tarafın çamur içinde! Nerede kirlendin böyle?”
“Tanrı’ya şükür sadece çamura bulandım, böğrümü kırmadığıma müteşekkir olmam gerek.”
“Ah azizler aşkına! Ne korkunç! Sırtını ovmamı ister misin?”
“Teşekkürler, teşekkürler. Hiç zahmet etmeyin, yalnızca hizmetli kızlara kıyafetlerimi yıkayıp kurutmasını buyurun yeter.”
Ev sahibesi kapıdan içeri elinde mumla giren, az önce kuş tüyü şilteyi getirip, iki yanına eliyle vurup, odanın her tarafına kuş tüyü saçan kadına dönerek:
“Duydun mu Fetinya? Kaftanını al, merhum efendinin kıyafetlerine yaptığımız gibi ateşin önünde kurut, sonra da çitileyip sopayla güzelce döv.”
Fetinya kuş tüyü şiltenin üzerine çarşafı serip yastıkları yerleştirirken:
“Emredersiniz hanımım!” dedi.
“İşte, yatağınız hazır!” dedi ev sahibesi. “Hoşça kal beyim, iyi geceler. Başka bir şey lazım mı? Belki sen de geceleri topuklarını kaşıtmaya alışkınsındır. Benim merhum kaşıtmadan hiç uyuyamazdı.”
Ama konuk, topuklarının kaşınmasını reddetti. Ev sahibesi dışarı çıkar çıkmaz hızlıca kıyafetlerini çıkardı, hem iç çamaşırlarını hem de üstündekileri Fetinya’ya verdi, o da Çiçikov’a iyi geceler dileyip bütün bu ıslak zırhı götürdü. Yalnız kalınca neredeyse tavana değen yatağına keyifle baktı. Görünen o ki Fetinya yatak sermede usta sayılırdı. Bir sandalyeye çıkıp yatağına tırmanınca yatak neredeyse yere kadar çöktü; ağırlığıyla yanlara itilen tüyler, bütün köşelerden uçuştu. Mumu söndürüp basma yorganına sarındı, yan tarafa döndüğü gibi de uykuya daldı. Ertesi gün oldukça geç bir saatte uyandı. Pencereden giren güneş ışıkları tam gözüne geliyordu; dün duvarlarda ve tavanda sakince uyuklayan sinekler, başına üşüşmüştü şimdi. Birisi dudaklarına, diğeri kulağına kondu; üçüncüyse tam da gözüne konmaya çalışıyordu. İhtiyatsız davranıp burun deliğine yakın bir yere konan bir diğer sineği Çiçikov, içine çekmiş; bu onun sertçe aksırıp tıksırmasına, sonra da uyanmasına neden olmuştu. Odaya şöyle bir göz gezdirince yalnızca kuş tablolarının asılı olmadığını fark etti. Aralarında Kutuzov’un ve Pavel Petroviç zamanındaki gibi dikilmiş kırmızı kol kapaklı üniforma giymiş ihtiyar bir adamın portresi vardı. Saat yine tısladı ve onu vurdu. Kapıda bir kadın yüzü belirdi, sonra hemen saklandı zira Çiçikov daha iyi uyuyabilmek için tamamen soyunmuştu. Gördüğü yüz, ona biraz tanıdık СКАЧАТЬ
14
Hamuruna zencefil katılarak yapılan ünlü Rus kurabiyesi. (ç.n.)