Ölü Canlar. Николай Гоголь
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ölü Canlar - Николай Гоголь страница 11

Название: Ölü Canlar

Автор: Николай Гоголь

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-73-9

isbn:

СКАЧАТЬ çıkarıyordu. Herkes başını yukarıya kaldırmış, tenorlar yüksek notalara çıkmak için büyük bir istekle parmak uçlarına yükselmiş; o ise tek başına tıraşsız çenesini kravatına gömmüş, neredeyse yere kadar çömelmiş, oradan camları titretip zangırdatan notaları çıkarıyordu. Böyle müzisyenlerden oluşan köpeklerin havlayışlarına göre buranın hatırı sayılır bir köy olduğu söylenebilirdi ama sırılsıklam olup üşüyen kahramanımız yataktan başka bir şey düşünmüyordu. Henüz araba tam olarak durmamıştı ki aşağı atladı, sendeleyip neredeyse düşecekti. Kapıdan bir kez daha, öncekinden daha genç olmasına rağmen yine de ona benzeyen bir kadın çıktı. Onu odasına götürdü. Çiçikov etrafa şöyle bir bakış attı. Odanın, her tarafında eskimiş, çizgili duvar kâğıtları olan duvarında kuş tabloları asılıydı; pencerelerin arasında kararmış çerçeveleri kıvrılmış yaprak görünümlü, eski, küçük aynalar vardı. Her bir aynanın arkasına ya bir mektup ya eski bir iskambil destesi ya da çorap konmuştu. Duvarda, kadranında çiçek resimleri olan bir saat vardı. Odadaki diğer şeylere bakmaya dayanacak gücü kalmamıştı. Gözlerinin sanki bal sürülmüş gibi yapıştığını hissetti. Bir dakika sonra evin hanımı içeri girdi. Alelacele giyinmiş gibi duran, kafasında gecelik takkesi, boynunda pazen kumaştan atkısıyla ihtiyar bir kadındı. Kıt gelen ürünlerden ve zarara uğramaktan yakınan, başını bir yana eğen ama bu sırada komodinin çekmecesinde renk renk minik cüzdanların içinde bozuk para biriktiren küçük bir malikâne sahibesi olan kadınlardan biriydi. Çamaşırlar, gecelikler, yün iplikler ve daha sonra elbisesi; bayram bazlaması ya da pryanik14 pişirirken yanacak ya da kendi kendine yırtılacak olursa bir yenisine çevrilecek sökük pelerin kumaşları dışında hiçbir şey yokmuş gibi görünen komodindeki cüzdanların birine tam, diğerine yarım, üçüncüsüne ise çeyreklik rubleleri ayırmıştı. Ama elbiseler ne yanar ne de kendi kendine yırtılırdı, ihtiyar kadın çok tutumluydu. Bu nedenle sökük pelerin kumaşı öylece durur; sonra da çeşit çeşit, eski püskü eşyayla birlikte yeğenlerinin torunlarına vasiyet edilirdi.

      Çiçikov, bu beklenmedik ziyaretleriyle onu rahatsız ettikleri için özür diledi.

      “Önemli değil, önemli değil.” dedi evin sahibesi. “Tanrı tam da bu saatte sizi bize getirdi! Öyle bir yağmur yağıyor ki yolu karıştırır insan… Yoldan geliyorsunuz, karnınızı doyurmak gerek ama gecenin bu vaktinde yemek yapmak da olmaz.” diye ekledi. Evin sahibesinin lafı, garip bir tıslamayla kesildi. Bu ses konuğu korkutmuştu. Sanki bütün oda yılanlarla doluymuş gibi bir ses geliyordu ancak yukarı bakınca rahatladı zira sesin nereden geldiğini anlamıştı: Duvar saatinin çalası gelmişti. Bu tıslamayı hemen ardından bir hırıltı takip etti ve en sonunda saat bütün gücüyle, sanki birisi sopayla çömleğe vuruyormuşçasına bir ses çıkararak ikiyi vurdu; ardından sarkaç tekrar sakince bir sağa bir sola sallanmaya devam etti.

      Çiçikov ev sahibesine hiçbir şeye ihtiyaçları olmadığını, hiçbir şey için endişelenmemesi gerektiğini, bir yatak dışında hiçbir şey istemediğini söyleyerek teşekkür etti. Yalnızca nereye geldiklerini ve toprak beyi Sobakeviç’e daha ne kadar yolları kaldığını merak ederek sordu ihtiyar kadına. Ancak kadından, böyle bir ismi hiç duymadığı ve böyle bir toprak beyinin olmadığı cevabını aldı.

      “En azından Manilov ismini hiç duymadınız mı?” dedi Çiçikov.

      “Manilov da kim?”

      “Toprak beyi, anneciğim.”

      “Hayır, hiç duymadım. Böyle bir toprak beyi yok.”

      “Toprak beyleri kimlerdir?”

      “Bobrov, Svinin, Kanapatyev, Harpakin, Trepakin, Pleşakov.”

      “Varlıklı insanlar mıdır?”

      “Hayır, hiç varlıklı değiller. Kiminin yirmi kiminin otuz canı var. Yüz canı olanı bulamazsın.”

      Çiçikov buranın çok ücra bir yer olduğunu anladı.

      “Burası şehre yakın mı bari?”

      “Altmış verst yol vardır. Yazık, karnınızı doyurmak için size verecek hiçbir şeyim yok! Çay içmez miydiniz beyim?”

      “Teşekkürler anneciğim. Yatak dışında hiçbir şey gerekmez.”

      “Doğru, böyle bir yolculuktan sonra güzelce dinlenmek gerekir. İşte buraya, şu divana yat. Hey, Fetinya! Kuş tüyü şilte, yastık ve çarşaf getir. Tanrı nasıl bir zamanda yolladı sizi? Öyle bir gök gürültüsü var ki tüm gece ikonanın önünde mum yaktım. Ah be yavrum, sen de domuz gibi olmuşsun, her tarafın çamur içinde! Nerede kirlendin böyle?”

      “Tanrı’ya şükür sadece çamura bulandım, böğrümü kırmadığıma müteşekkir olmam gerek.”

      “Ah azizler aşkına! Ne korkunç! Sırtını ovmamı ister misin?”

      “Teşekkürler, teşekkürler. Hiç zahmet etmeyin, yalnızca hizmetli kızlara kıyafetlerimi yıkayıp kurutmasını buyurun yeter.”

      Ev sahibesi kapıdan içeri elinde mumla giren, az önce kuş tüyü şilteyi getirip, iki yanına eliyle vurup, odanın her tarafına kuş tüyü saçan kadına dönerek:

      “Duydun mu Fetinya? Kaftanını al, merhum efendinin kıyafetlerine yaptığımız gibi ateşin önünde kurut, sonra da çitileyip sopayla güzelce döv.”

      Fetinya kuş tüyü şiltenin üzerine çarşafı serip yastıkları yerleştirirken:

      “Emredersiniz hanımım!” dedi.

      “İşte, yatağınız hazır!” dedi ev sahibesi. “Hoşça kal beyim, iyi geceler. Başka bir şey lazım mı? Belki sen de geceleri topuklarını kaşıtmaya alışkınsındır. Benim merhum kaşıtmadan hiç uyuyamazdı.”

      Ama konuk, topuklarının kaşınmasını reddetti. Ev sahibesi dışarı çıkar çıkmaz hızlıca kıyafetlerini çıkardı, hem iç çamaşırlarını hem de üstündekileri Fetinya’ya verdi, o da Çiçikov’a iyi geceler dileyip bütün bu ıslak zırhı götürdü. Yalnız kalınca neredeyse tavana değen yatağına keyifle baktı. Görünen o ki Fetinya yatak sermede usta sayılırdı. Bir sandalyeye çıkıp yatağına tırmanınca yatak neredeyse yere kadar çöktü; ağırlığıyla yanlara itilen tüyler, bütün köşelerden uçuştu. Mumu söndürüp basma yorganına sarındı, yan tarafa döndüğü gibi de uykuya daldı. Ertesi gün oldukça geç bir saatte uyandı. Pencereden giren güneş ışıkları tam gözüne geliyordu; dün duvarlarda ve tavanda sakince uyuklayan sinekler, başına üşüşmüştü şimdi. Birisi dudaklarına, diğeri kulağına kondu; üçüncüyse tam da gözüne konmaya çalışıyordu. İhtiyatsız davranıp burun deliğine yakın bir yere konan bir diğer sineği Çiçikov, içine çekmiş; bu onun sertçe aksırıp tıksırmasına, sonra da uyanmasına neden olmuştu. Odaya şöyle bir göz gezdirince yalnızca kuş tablolarının asılı olmadığını fark etti. Aralarında Kutuzov’un ve Pavel Petroviç zamanındaki gibi dikilmiş kırmızı kol kapaklı üniforma giymiş ihtiyar bir adamın portresi vardı. Saat yine tısladı ve onu vurdu. Kapıda bir kadın yüzü belirdi, sonra hemen saklandı zira Çiçikov daha iyi uyuyabilmek için tamamen soyunmuştu. Gördüğü yüz, ona biraz tanıdık СКАЧАТЬ



<p>14</p>

Hamuruna zencefil katılarak yapılan ünlü Rus kurabiyesi. (ç.n.)