Название: Türk Tarihi
Автор: Necib Âsım Yazıksız
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-99843-2-2
isbn:
Milâdın ta beşinci asrında Kıpçaklar arasında Kanklılar ve Kalaçlar görülür ki bunların birtakımı Rumların adlandırdıkları Xiadai, Hayata, Haliyat adıyla bilindikleri gibi sonraları Rusların da Türkün151 adıyla malumu olmuştur. Diğerlerini ise Çinliler Tie-le, Moğollar Teleüt,152 Bizanslılar Ak Hun, “Eftalit” yahut “Abdelit” olarak adlandırmışlardır. Bu Farsça terkibe dönüştürüldüğünde Âb-ı Telît yahut Su Kenarı Teleleri demek olur. Hâlâ zamanımız İranlıları Oxus Türkmenlerini Lebib Türkmen diye anarlar ki sahilde oturan Türkmenler demektir. İşte şu Ak Hun yahut sahilnişîn Türkler, Türk ve Finovalıları Tuna, Kafkas ve Volga arasında yerleşik Kıpçakları Nan-Lu Pe-Lu Uygurları ve Kanklı, Kalaç, Karluk adıyla Çin çitlerinde tanınan asıl Türk kabilelerini bir araya toplamışlardı. Şu son saydığımız kabileler, hicretin bir asır öncesinde İran sınırlarını etki altına almak azminde bulundukları için kendilerine iş çıktı. Doğrusu bu meselede galip çıktılarsa da İran üzerine olan bir asırdan fazla süren bu tahakkümlerle kendileri de zayıf düştüler.
İran memleketinde ortaya çıkan bir millî kargaşa, Partlar ve Farslar yerine Sasanileri getirmişti. Hazar sınırlarından gelen Partlar, Eşkaniyan Turan kavimlerinin komşuları idi. Bunlar kendilerine ordularını vermiş ve İran âlemine ahlak ve bedevi tabiatı nakleylemişler. Bunlar hiçbir zaman Dârâ’nın idare şeklini geri getirememiş ve Eşkaniyan’ın merkeze topladıkları birlik azmi yerine askerî birlik ikame etmiştir…
Roma’nın kibri bunları kendisine denk, bazen galip gördüğü ve kendilerini cihanın taksimine kabul ettiği hâlde, İran bunlara Şehnâme’sinde dört asırlık hâlleri için kırk satır tahsis ediyor: İran bunlardan ancak belirsiz ve dalgalı birkaç ad tanır: Tarih sahifeleri boş kalır ve Firdevsî’nin rivayetince: “Fildişinden olan tahta bir iktidar sahip çıkamıyor.” Sasaniler İran’ın mutlak ve millî hükûmetini iade eylediler. Yeni hükûmet millî menkıbeleri irtibatlandırmak için asılsız bir silsilename ile son Eşkaniyan hükümdarına bağlıyor.153
Türklerin bazıları Sasanilerin şiddetle karşısında idi. Eşkaniyan zamanlarında Sak ve Masagetlere yapıldığı gibi şimdi de Telelere, Kalaçlara, Kanglılara karşı güney çitlerde Soğdiyye’ye, Horasan’a olan güney ve batı yolları demirden yapılmış bir set ile kapalı idi. Partlar ile uyuşulabilirdi. Türkler ve Alanlar kendi aralarında savaşarak ve ağız kavgası yaparak yine de geçiniyorlardı. Fakat İranlılar tahakküm, istila, kovma davasında idiler. Ağır bir şekilde donatılan İran süvarisi Türk ücretli askerine muhtaç olmaksızın Türklere karşı kuzey Amuderya’nın geniş vadilerindeki ekinleri müdafaa ediyordu. Bu hâl Çin’in, o dehşetli, Çin’in barbarlaştığı, Hiung-Nuları gittikçe sıkıştırdığı, boğazlarına bıçak dayayarak pazarlık yaptığı yani “ya teslim ya kılıç” denildiği zamana tesadüf eder. Çin’in tabi olduklarına tabi olmak… Uygur Türklerine kullukta bulunmak kibirli Karlukların uşağı derekesine inmek istemeyen yahut bozkırlardaki Kıpçaklarla birleşmeye muvaffak olamayan ve Kırgız, Kazak olmayı da arzu etmeyen sahilde meskûn Telelere fevkalade hiddete geldiler. Sasaniler aleyhine düşmanlığa başladılar. Medya ve Soğdiyye çetelerinde şiddetle düşmanlık yaptılar. Türklerin Sasanilerle olan bu şiddetli çekişmeleri Firdevsi’nin Şehname’sine zemin oldu.154
Her ne kadar Sasani pehlivanı olan Behram-ı Gur, milâdî 430 yılında Horasan’da Türklerin hücumunu defetmiş ve ünlü Firuz Maveraünnehir’de telef olmuş ise de işin sonunda Tele Türkleri İran’ın Roma’ya ve İslâmîyet’ten önce henüz patlama devresinde bulunan Arap Hükûmeti’ne karşı açtığı savaşlardan faydalanarak Seyhun ile Ceyhun arasındaki İran çitlerini ellerinde muhafaza ettiler. Milâdî V. asırdan beri batıdan, güneyden ve kuzeyden bu kadar düşman baskısına da duçar olan Sasanilerin dayanışları harikuladeden sayılır. Bunlara az bir zaman için doğu tarafından bir selamet ümidi geldi. Kuzey Hiung-Nuların kalıntıları olan Altay Türkleri vaktiyle Çin egemenliğinde bulunmuş ve yarı Çinlileşmiş oldukları hâlde Çin’den çıkarıldıkları için vaktiyle Pan Thao idaresindeki atalarının yaptığı gibi bunlar da batıya atladılar. Kendi hâkimleri olan Çin hükümdarı hesabına olarak Pe-Lu ve Nan-Lu vasıtasıyla batıdaki büyük Çin yani Roma İmparatorluğu arasında yol açtılar. Milâdî VI. asrın ilk yarısında Altay Türklerinin, Tu kiuların meşhur kralı, Çin imparatorunun güzelce donattığı askerlerin Pe-Lu ve Çit üzerinden Ak Hunlar, sahilde meskûn Teleler üzerine götürüp yağma ederdi.155
Çin bu suretle, sonra Arapların Maveraünnehir dedikleri o büyük çekişmeli yerleri dolaylı yollardan sahipleniyordu. İran ile Turan arasında daima bir harp mevkisi olan Maveraünnehir’i zapteden bu ünlü Han, Çinliler tarafından Tuman Türklerinin efsane ve vekayinamelerinde Tuman’a Moğollar tarafından Dutuman olarak adlandırılan zat idi.156
İlli Kağan, Tuman Han’ın ikinci halefi fetihlerini ilerletti. Bu zat Mukan Han Çinli adıdır diye anılır. Önceleri hükümdarın en küçük biraderine mahsus olan Tigin lakabına sahip idi. Mukan Han zamanında kuzeydoğu Hiung-Nu İmparatorluğu’nun birliğini yeniden kurdu. Beş krallığa ayrılmış olan Çin hiçbir şeye karşı koyacak güçte değildi. Bir de Çin’in doğu krallığı, Türkler vasıtasıyla İran ve Roma imparatorluğu ile sınırdaş idi. Fakat her ne kadar hüküm Türk elinde idiyse de idare tarzı ve düşüncesi Çinli gibi idi. İllig Kağan beş Çin Hükûmeti’nden birisi ile birleşmiş ve onun yardım ve gerekli ödeneği ile diğer rakip olan Çinli hükûmetler aleyhine hareket üstlenmiş yani bir Çin savunucusu olmuş idi. Hamisi ise Batı Vaylar idi. Batı Vaylara iltihak ile Doğu Vayların arazisini istila eyledi ve Sai Yuan’a ulaştılar.157 Kuzey Çin ile Türk kavimleri artık yekvücut oldular. Nitekim bu hâl Roma ile barbarlar arasında da vakidir.
Üze gök tengri asra yağız yir kılındukda ikin ara kişioğlu kılınmış. Kişioğlunda üze eçüm apam Bumin Kağan, İstemi Kağan olurmış. Olurıpan Türk budunung ilin, törüsin tutabirmiş. (Orhun Yazıtları)158
İşte yüz on iki senesi, Bilge Kağan, atası Mukan Han’ın büyüklüğünü bu şekilde yüceltiyor. Etrafında birçok düşmanları olup onları birer birer tepelemeye muvaffak olduğunu bildiriyor: İlgerü Kadırkan Yışka tegi gerü Temir Kapıka tegi konturmuş. İkin ara idi oksuz Kök Türk anca СКАЧАТЬ
148
Şimdiki Macar dili Vogulların konuştukları dil ile Ural ve Volga arasında gösterilir. Hicretin VII. asrında Kuman-Kıpçak Türkleri X. ve XI. asırda Osmanlı Türkleri vasıtasıyla Macarcaya sokulan Türk kelimelerinden başka bu lisanda pek çok eski Türk kelimeleri hâlâ mevcuttur. Hatta Hetu Magyar adıyla bilinen birleşmiş yedi grubun ismi ses ve manaca tamamıyla Türkçedir ki hâlâ Çağataycada yetti, yitü ve bizim telaffuzumuzca Yedi Macar demekten başka bir şey değildir. Konstantin Porfirogene’in saydığı Yedi Macar ulusu ile bunların reislerinin isimleri içinde bulunan Ertem kelimesinin Türkçe, Erdem’den yazılmış olması muhtemeldir. İleride bu tarihte isimleri geçecek olan iki reisi de Gorkutan ve Kaydu namıyla tanınırlar ki bunlardan birisi Türk ve diğeri Moğol isimlerindendir. Yine bu Macarlardan üçüncü mansıbın unvanı olan Tarhan kelimesi de eski bir Türk unvanıdır. Yine bu Konstantin, o Macarların kendi memleketlerinde Kankarlar (bunların Knaglı olması muhtemeldir diyor Necib Âsım ancak Peçenekler için de cesaret manasına gelen bu nam kullanılmıştır) eliyle mağlup olduktan sonra topluluklarından yarısının İran’ın doğusuna gittiklerini ve orada eski adlarını aldıklarını zikrediyor ki bu da asfaliden türemiş (Sabar tuya Safali) (Sabar veya Safali) ahalisi demektir. Pe-Lu’daki Şebertu ile Semerkant ve Gazne arasındaki Şebertu boynu Türklerin iki meşhur mevkiidir. Bu kelimeler eski Türkçede çamurlar, bataklar demektir. Ufak bataklıklarla örtülü olan bir yerde Tobul ile Ural nehirlerinin yüksek vadileri arasında bulunan ufak tefek bataklıklarla örtülü olan bir araziden geçen Abakan Nehri’nin bir kolu hâlâ Macar olarak adlandırılır. Pe-Lu’da birçok Şebertu var. Macarcanın Falu kelimesi Türk ve Moğolların Balık kelimesinin eş anlamlısı olmalıdır. Yasfali gerek basfali yahut taskali okunsun: Yeşil Şehir Şebertusu yani batakları yahut Beş Balık Şebertusu veya etrafı duvarlı şehir şebertusu diye tercüme edilebilir.
149
Hicretten iki yıl önce bir zamanda yazan ve hakikaten Bizanslılar içinde Türklere dair en güzel bilgi veren Teofilakat, Tuna Avarlarının sahte Avar olduğunu ve reislerinin kendisine bir önem verdirmek ve böylece Romalılara yapacağı hizmeti pahalıya satmak için Hakan unvanını aldığı gibi tebasına da Avar lakabını verdiğini söyler. Burada seçkinlik alametlerinden birisi olmak üzere bu Finova ve Türk gruplarının birliği Kıpçak’ta yerli ahali ve batılı Hiung-Nulardan ayrılma kabilelerle sürekli birleşip ayrıldıkları görülür. Teofilakat, asıl Avarlar Türk Kağanı marifetiyle mağlup olduktan sonra içlerinden bir boyun Tavgaç adlı meşhur bölgeye gittiklerini ve diğer bir boy da Tavgaç sınırı üzerinde yerleşik (…) adlı bir kabile nezdine iltica eylediklerini hikâye ediyor. Orhun Vadisi’ndeki Türk yazıtları Çinlileri “şanlı millet” manasında “Al Tavgaç” diye anar. Dolayısıyla Banonya’nın sahte Avarları asıl Avarlardan ayrı olup hakiki Avarlar ise Türk âlemine mensup ve Çin’in tabilerinin tabii idiler. İşte buradan bütün bu karışık kabilelerin Tuna’dan büyük sedde kadar arazide yerleşik oldukları net bir şekilde gözlenir.
150
Şu hâlde kelimenin aslı As olup Çinliler bunu Asu şeklinde yazmış, Ruslar da Os, Osti diye tahrif etmiştir. Alan isminin Romalılara Türkler vasıtasıyla girdiği muhtemeldir. Çünkü bu kelime eski Türkçede dağlı, dağlık manasınadır.
151
Nestor’un tarihinde, s. 32-68 ve 190’da Ruslar önce Peçenleri Peçenek sonra Türkleri ve Türkmenleri, Kuman Kıpçakları tanırlar. Bunların genellikle bir ve aynı aileden olduklarını bilirler. Yine bu tarihte milâdî 915’teki olay zikredilirken: “İlk defa olmak üzere Peçenekler geldi. Uygur ile anlaşma yaptıktan sonra Tuna’ya doğru gittiler.” diyor. 985 senesine ait olaylar arasında da: “Vladimir kara yoluyla atlı Tork getirterek Bulgarlara galip geldi.” deniyor ki Tork’un Türk olduğundan şüphe etmiyoruz. Bu eserin 195. sayfasında da “İsmail’in on iki oğlu oldu, bunlardan Türkmenler, Peçenekler, Torklar, Kumanlar, Polotslar çölden çıktılar.” diyor.
152
Bize doğru adı veren yine Teofilaktır. Bu tarihçi (Çinlilerin Türk Hakanı Tileleri dize getirdiğini hikâye ettikleri devirde) Hakanın Eftalit denilen Abdalların reisi üzerine harp açtığını ve bunları bozguna uğrattığını hikâye ediyor: s. 282… Bu isim hâlâ değişmemiştir. Aşağı Oxus (Öküz) yani Ceyhun’un eski yatağı üzerinde, Hazar Denizi civarındaki Abdal Türkmenleri ile vaktiyle yukarı nehir sahili halkından olup Kunduz civarında bulunan Fegan Abdalları, hâlâ Türk adı taşıyan Töle veya Tele adını taşıyorlar ki Moğolistan yazıtlarında da: “Töle begler Apa Karahan”diye anılır. Bu kelime ve eski şekli Elbruz ile Hazar Denizi’nin güney sahili arasındaki Telişler arasında korunmuş bulunuyor.
153
James Darmestetr: Coup d’ceillsur l’istoire de Perse.
154
İleride
155
İkinci Vay sülalesinin iktidarı sonrası İlli Han, Teleler üstüne hücum ile tamamen mağlup etmiş ve yaklaşık elli bin hane halkını itaat altına almıştır. (Stanislas Julien’in
156
En eski yazıt Türkiye’de ve hatta eski eserlerde şahıs isimlerine karşılık genellikle lakaplar zikir edilegelmiştir. Çinliler, sonra Bizantinler, İranlılar, Araplar daima rastgele gâh lakaplar gâh isimler kullanır, ikisini birbirine karıştırırlar.
157
Stanislas Julien, s. 27 Şansi’deki “Sai Yuan” milâdî (265-420) Tsinler eline sonra milâdî (550-577) kuzey Sesiler eline geçti.
158
Yukarıda mavi gök, aşağıda kara toprak yaratıldıktan sonra ikisinin arasına Âdemoğulları yaratıldı. Âdemoğulları üstüne atalarım Bumin Kağan ve İstemi Kağan baş oldular. Hükümdar olduktan sonra idare ettiler. Hükûmeti ve Türk kavminin kuvvetini pekiştirdiler.