Название: Seçme Hikâyeler
Автор: Омер Сейфеддин
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-605-121-984-4
isbn:
“Daha deniz, daha müren (nehir)
Güneş bayrak, gök kurıkan (çadır)”
derken, Bilge Kağan; “Üstte mavi gök, altta yağız yer”den bahsederken mekânı kaplamak ihtirasıyla doludur. “İslamiyetten sonraki, hem maddi hem manevi sahada hudutsuzluğa gitmiştir.” Yunus Emre kâinatı feth etmek ve onun üstüne çıkmak isteyen bir akıncıdır. Ahmet Yesevi Hazretleri’ni 21 yetiştirdiği müritlerini dünyanın dört bir yanına -bilhassa batıya- göndermiş olması, Türk’ün millî tarihindeki hudutları aşma ve nizam-ı âlem ülküsünü gerçekleştirme iştiyakından başka nasıl izah edilebilir.
Piri Reisin -o zamanlar- bilinen dünyanın dışındaki yerleri de haritasında göstermesini Türk’ün bilinen dünyadan taşma isteğinin bir neticesi olarak kabul ederken Uluğ Bey’in dünyayla değil de uzaydaki cisimlerle ilgilenmiş olmasını da Türk’ün arza sığmayarak uzaya taşma isteğinin bir delili olarak kabul edebiliriz.
Görülüyor ki mevcut hudutları zorlamak, Türk’ün yaradılıştan getirdiği bir özelliğidir. Türk milleti tarihinin ilk günlerinden beri Türk cihan hâkimiyeti mefkûresini gerçekleştirmek için yaşamıştır. Ömer Seyfettin’in de bu hikâyesinde mevcut hükümleri zorlaması cihanşümul olan bir özlemden başka bir şey değildir.
Aynı özlemi, Yahya Kemal’de “Açık Deniz” adlı şiiriyle görüyoruz. O da “Açık Deniz” sembolü ile duygularına cihanşümul bir mahiyet veriyor ve mevcut hudutların dışına çıkma arzusunu:
“Mademki deniz ruhuna sır verdi sesinden. -Gel, kurtul o dar varlığının hendesesinden!” diyerek dile getiriyor.
Türk’ün hudutları aşma ihtirası, İstiklal Marşı şairimiz Mehmed Akif’te daha bir manalıdır. Mehmed Akif hudutları aşma ihtirasını istiklal tutkusu ile birlikte ele almıştır. Türk için her şey demek olan “istiklal”in, Akif’te bu milletin hudutları aşma ihtirasını da beraberinde getirdiğini görüyoruz. Mehmed Akif’in bu duyguları bizim için millî yemin olmuş da biz o gün bugündür yeminimizi her fırsatta haykırmışız;
Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım.
Hangi çılgın, bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim! Bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.
Yönlerin -doğu, batı, kuzey, güney- Türk milletinin mitolojisinde mühim yerleri vardır. Türkler zaman zaman belli yönler üzerinde hareket etmişler veya o yönde hareket etmeyi arzu etmişlerdir, Türklerin arzusu istikametinde olan yönlerden biri de şimal’dir (kuzey). Bu arzu, Türk edebiyatının mahsullerine de girmiştir. Daha doğrusu, Türk’ün bu arzusunu sanatçılar eserlerinde dile getirmiştir.
“Oğuz Destanı”nda Uluğ Türk’ün, rüyasında şimale doğru uçan oklar gördüğü yazılıdır. Yahya Kemal;
“Her yaz şimale doğru asırlarca bir koşu” derken, aynı yıllarda Ömer Seyfettin -açık denizde-”poyraza doğru” yelken açıyordu. Yahya Kemal ve Ömer Seyfettin sanki aynı duyguları paylaşmışlardı. Biri şiirine “Açık Deniz” adını koymakla, açık deniz özlemini gideriyor, diğeri de Cebeli Tarık’ı geçerek açık denize açılıyordu.
Ömer Seyfettin’in bu hikâyesinde Cebeli Tarık’ı geçip açık denize çıkmış olması, Osmanlı İmparatorluğu açısından bir gerçeği vurgulamış olması bakımından da oldukça mühimdir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun çökme sebeplerinden biri de baharat ve ticaret yolunun eski önemini kaybetmiş olmasıdır. Hindistan’ın güneyinden dolanan deniz yolunun bulunmuş olması, ticaretin deniz yoluyla yapılmaya başlaması, Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomisini sarsmıştır. Sarsılan bu ekonominin düzelmesi için açık denizlere açılma gereği hissedilmiştir. Piri Reis, açık denizlere nasıl açılacağı üzerine hazırladığı bir raporu padişaha vermiş, ancak o zamanlar bu mesele üzerine fazla eğilinmemiştir. XIX. asrın Osmanlı’sında ise durum hiç de iç açıcı değildir. Ticaret yolunu elinde bulunduran Batılı devletler hızla gelişmektedir. XX. asrın başlarında ise durum daha da ciddileşmiş, Osmanlının ekonomisi iflas etmiştir. Bu yıllarda Ömer Seyfettin’in “açık deniz”den bahsetmiş olması, onun ekonomi sahasında da bazı fikirlerinin olduğunu göstermesi bakımından mühim bir hadisedir.
A. KONU:
Otuz yaşında genç bir leventken Malta korsanlarının eline düşen, yıllarca kurtuluş ümidiyle bekleyen bir Türk forsası, Kara Memiş’in hikâyesidir.
B. ANA ÇİZGİLERİYLE VAKA:
Hızır Aleyhisselamın geçtiği yerlerden geçmiş olan Kara Memiş, otuz yaşlarındayken Malta korsanlarına esir düşer.
Korsanlar onu yirmi sene forsa olarak kullandıktan sonra; işe yaramayacağı kanaatiyle bir adaya bırakırlar. Orada bir bağ kulübesine yerleşen Kara Memiş, her gece rüyasında kurtulduğunu görür. Fakat rüyaları bir türlü gerçekleşmez. Nihayet kırk yıl sonra rüyaları gerçekleşir.
Oğşu Turgut adaya çıkarma yapar. Onunla tanışırlar. “Şehit olursam üstüme al bayrağı örtersiniz.” diyerek savaşa katılmak ister.
C. İSİMLER KADROSU:
Hızır Aleyhisselam (Barbaros Hayrettin Paşa): Midilli Adası alındığında oraya tayin edilen tımarlı sipahilerden Yakup’un oğludur. İlk yıllarda korsanlık yapmaktaydı. Ağabeyi Oruç’tan sonra Cezayir hükümdarı oldu. H 925’te (1539) Osmanlı Devleti’ne müracaat ederek bağlılığını bildirdi. 1532’de Kanuni Sultan Süleyman tarafından İstanbul’a çağırıldı. Cezayir Beylerbeyliğine getirilerek kaptan-ı derya unvanı Preveze Deniz Muharebesi’ni kazandı. 1546’da İstanbul’da vefat etti.22
Turgut (Turgutça): Muğla’nın Seroloz nahiyesine tabi bir köyde Veli adında bir çiftçinin oğlu olup denizde leventliğe başlamış ve sonra gemi reisi olmuştur. Bir ara (1540) Cenevizlilere esir düşmüş ise de Barbaros’un Cenova önüne gelip Cenevizlileri tehdit etmesi üzerine salıverilmiştir. 1543’te Osmanlı hizmetine alınarak Karlı eli sancak beyliğine getirilen Turgut Reis 1565 yılında Malta muhasarasında şehit düştü.23
Kara Memiş: Esaret altında kaldığı kırk yılının yirmi senesini Malta korsanlarına forsalık yaparak geçirmiş bir Türk kaptanı olan Kara Memiş, Turgut’un babası olarak tanıtılıyor.24
Ç. HİKÂYEDE İŞLENEN ZAMAN:
Hikâye, Kanuni Sultan Süleyman devrini (1520-1566) veriyor. Osmanlı’nın Akdeniz’i Türk gölü hâline getirmesi bu devreye rastlamaktadır. Hikâyede geçen isimler de bize zaman konusunda Kanuni Sultan Süleyman devrini işaret etmektedir.
Hikâyenin kesin zamanını tespit etmek biraz zor. Çünkü hadiseler ve verilen СКАЧАТЬ
21
Ahmet Yesevi: Doğu Türkistan’ın Sayram adlı kasabasında doğdu. Küçükken Yesi şehrine geldi. Yesi’de büyüdü; onun için Yesevi diye anılır. Yesi şehri, Oğuz Han’ın yönetim merkezidir. Bugünkü adı Türkistan’dır.
Ahmet Yesevi çok kuvvetli bir din tahsili görmüştür. Maneviyatta mürşidi ise Hoca Yusuf Hemedani ismindeki büyük âlim -mutasavvıftır, Ahmet Yesevi binlerce mürit yetiştirmiştir. Bu müritlerini dört bir yana dağıtmıştır. Ahmed Yesevî edebiyat sahasında yazmış olduğu Türkçe hikmetleriyle tanınır.
Ahmet Yesevi hakkında daha malumatlı bilgi için bkz. Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü; “Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar”. 3. bsk.
Ankara 1976. Türk Tarih Kurumu Basımevi. XXXI 415 (20) sayfa. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
22
Uzunçarşılı; a.g.e. 2. cilt. 3. bsk. Sayfa: 363 – 383
23
Uzunçarşılı; a.g.e. 2. cilt. 3 bs. Sayfa: 384 – 390
24
Turgut Reis’in babası Kara Memiş değildir. Yazar burada bir yanlışlık yapmış olsa gerek. – Hikâyelerde her şey gerçeğe uyar diye bir kaide yoktur, Turgut Reis’in babası için bkz. N (8)