Название: Seçme Hikâyeler
Автор: Омер Сейфеддин
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-605-121-984-4
isbn:
Eserlerin adları ise şunlardır:
A. Tiyatroları:
1- Canlar ve Patlıcanlar
2- İhtiyar Olsam da…
3- Katil Kim
4- Mahçupluk İmtihanı
5- Nasrettin Hoca
6- Telgraf
B. Fikrî Eserleri:
1- Millî Tecrübelerden Çıkarılmış Ameli Siyaset
2- Yarınki Turan Devleti
3- Türklük Mefkûresi
4- Vatan! Yalnız Vatan
5- Lisan ve İstimzaç
C. Romanları:
1- Ashab-ı Kehfimiz
2- Efruz Bey
3- Harem
4- Yalnız Efe: Anadolu Romanı
5- Ararken
6- Sultanlığın Sonu
7- Foya
Ç. Hatıraları:
Hatıraları “Balkan Harbi Ruznamesi” adıyla ve “Günlük” adıyla zaman zaman yayımlanmıştır.
D. Hikâyeleri:
Değişik adlar altında kitaplar hâlinde hâlâ yayımlanmaktadır.
E. Tercümeler:
Bulgar yazarlarından İvan Vazov’dan, Fransız edebiyatından Ca-tulles Mendes, Maupassant, F. Coppee, Georges Corteline, Endmondo Amicis, Le Conte de Lisle’den, Rus edebiyatından ise Maksim Gorki’den manzum ve mensur parçalar tercüme etmiştir.
F. Psikoloji ve Beş Türlü Mantık
“FORSA” HİKÂYESİNİN TAHLİLİ
İlk neşri: Büyük Mecmua,
Cilt: I, Numara: I, 6 Mart 1919
Hikâyede Malta korsanlarına esir düşen bir Türk levendinin kurtuluş ümidiyle geçen esaret yılları anlatılmıştır.
Ömer Seyfettin’in hayat hikâyesine baktığımızda onun Yunanlılara esir düştüğünü ve bir yıl kadar tutsak kalmış olduğunu görürüz. “Forsa”nın da kelime olarak manası tutsaklıkla ilgilidir. Belki de Ömer Seyfettin hikâyesine bu adı, bu maksatla vermişti.
Ömer Seyfettin “Ruzname”sinde18
“Yanımdaki kaçak zabit benden şikâyet etti. Beni Marko kışlasındaki odadan çıkartıp askerî hapishaneye soktular. Kapıda bir süngülü duruyor, tıkıldığım locanın enliliği ancak iki metre. Pencere, tavana yakın… Tam bir kürek mahkûmuna layık bir yer… Sabredelim ve yakında kurtulacağımızı ümit edelim.” (4 Şubat 1328) diyerek kendini Kara Memiş gibi bir kürek mahkûmuna benzetmişti. Kara Memiş de Ömer Seyfettin gibi kurtuluş ümidiyle yanmıştı da yandığından kurtuluş rüyalarını görmüştü.
“Kara Memiş Kırk sene görülen bir rüya yalan olamaz!’ diyordu. Kulübe duvarının dibine uzandı. Yavaş yavaş gözlerini kapadı, ilkbahar bir ümit tufanı gibi her tarafı parlatıyordu. Martıların Geliyorlar, geliyorlar, seni kurtarmaya geliyorlar!’ gibi tatlı seslerini dinleye dinleye daldı. Duvar taşlarının arasından çıkan kertenkeleler üzerinde geziniyorlar, çuvaldan esvabının içine kaçıyorlar, gür beyaz sakalının üzerinde oynaşıyorlardı. İhtiyar esir, rüyasında ağır bir Türk donanmasının limana girdiğini görüyordu.”
Kara Memiş’in rüyaları gerçekleşmişti; Türk gemileri gelmiş, onu kurtarmıştı. Ömer Seyfettin’i de esaretten kurtaran “Necat” isminde bir vapurdu.19
Burada ister istemez aklımıza şöyle bir soru geliyor: Ömer Seyfettin bu hikâyesini kendi esaret hayatından etkilenerek mi kaleme almıştır? Bu hikâyenin kaleme alınışında muhakkak Ömer Seyfettin’in geçirdiği esaret günlerinin etkisi vardır. Burada asıl önemli olan; Ömer Seyfettin’in kendi kurtuluşunu özlerken gönlünü bir Türk levendinin ömür boyu esaret zincirlerine bağlı olarak kalmasına razı olmayacak kadar Türklük ülküsüyle doldurulmuş olmasıdır.
Hikâyede Kara Memiş’in yaptıkları anlatılırken
“Daha yirmi yaşındayken Tarık Boğazı’nı geçmiş, poyraza doğru haftalarca, aylarca, kenar, kıyı görmeden gitmiş, rast geldiği hücra adalardan cizyeler almış, irili ufaklı donanmaları tek başına hafif gemisiyle berbat etmişti. O vakit Türk elinde namı dillere destandı. Padişah bile kendisini saraya çağırtmış, maceralarını dinlemişti. Çünkü Hızır Aleyhisselam’ın gittiği diyarları dolaşmıştı. Öyle denizlere gitmişti ki üzerinde dağlardan, adalardan büyük buz parçaları yüzüyordu. Oraları tamamıyla başka bir cihandı. Altı ay gündüz, altı ay gece olurdu! Karısını işte bu, senesi bir büyük günle bir büyük geceden ibaret olan başka cihandan almıştı.” denerek kutup bölgesine varılıyor. Böylece o zamanki mevcut Osmanlı sınırının dışına çıkılmış oluyordu. Hikâyede belirtildiğine göre burası Kuzey Kutbu’ndadır. Cebeli Tarık Boğazı’nı geçtikten sonra poyraza doğru haftalarca gitmiş olması, kuzeye gittiğinin işaretidir. Yine buz dağlarının olması ve altı ay gece altı ay gündüzün yaşanması da kutupların özelliklerindendir.20
Hikâyede, Ömer Seyfettin, Kara Memiş için “Hızır Aleyhisselamın gittiği yerleri dolaşmıştı.” derken mevcut Osmanlı sınırını zorlamış, yani o zamanki Osmanlı sınırının dışına çıkmıştır. Bu çıkış Ömer Seyfettin için bir özlemdir. Bu özleme bir hayal olarak bakabiliriz. Ama şunu da unutamamak gerekir ki;
“Mes’uddur o insan ki yaşar hatırlarla.”
“İnsan âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.”
Bizim edebiyatımızdan “hayal” oldukça fazla işlenmiştir. Divan edebiyatı şairimiz Nedim, “olmuş sana” redifli gazelinde:
“Yok, bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedim
Bir perî-suret göründü hayal olmuş sana”
diyerek sevgiliyi hayal etmiştir. Yahya Kemal’in “Mehlika Sultan” adlı şiirinde Mehlika Sultan’a aşık olan yedi genç, hayal âlemine dalarlar. Peyami Safa’nın “Yalnızız” adlı romanın da bahsi geçen “Simeranya” hayalî bir dünyadır, ama o dünya Peyami Safa için bir özlemdir.
Ömer СКАЧАТЬ
18
Ömer Seyfettin; “Türklük Ülküsü” Sadeleştiren: Sakin Öner, İst. 1977. sayfa 136
19
Ömer Seyfettin “Ruzname”sinde; 15 Teşrinisani tarihinin altında “Necat isminde bir vapur geldi.” kaydını koymuştur. (Ö. Seyfettin; a.g.e. sayfa:141)
Hikâyede ilkbahardan bir ümit tufanı şeklinde bahsedilmesi, bu mevsimin yeni bir hayatın başlangıcı olmasındandır. Hikâyedeki ilkbahar da Kara Memiş için yeni bir hayatın; hürriyetin başlangıcı olmuştu. Ömer Seyfettin de “Necat isminde bir vapur geldi.” derken yeni bir hayata geçtiğini anlatmaya çalışmıştı. Gelen vapurun isminin “Necat” olması bir tesadüf olabilir. Ancak “Necat”’ın kelime manası olarak kurtuluş anlamına gelmesi ve vapurun adının “Necat” olması oldukça manalıdır.
20
Kara Memiş, Hızır Aleyhisselam’ın gittiği yerlere gitmiş olabilir. (Belki de Kara Memiş, Hızır Aleyhisselamın kendisidir.) Hızır Aleyhisselam Septe (Cebeli Tarık) Boğazı’nı geçmiş ve kuzeye doğru gitmişti. (“Barbarosun Hatıratı”, cilt: 2 Tercüman 1001 Temel Eser, sayfa: 40, 147)
Türk denizcilerinin Kuzey Atlantik’te akınlarda bulunduklarını görüyoruz. Emrullah Nutku VIII. Türk Tarih Kongresi’ne sunduğu bir bildiride Garp ocakları Türk denizcilerinin -Yeni Çağ’ın başında- kendilerine ekonomik bir varlık sağlamak için Atlantik’e açıldıklarını, Kuzey İrlanda’ya kadar kıyılara ve deniz yollarına karşı akın hareketleri tertip ettiklerini ve bunların başında Uluç Ali Reis’in (Kılıç Ali Paşa’nın) bulunduğunu belirtmektedir. (Emrullah Nutku; “Yeniçağın Başında Garp Ocaklı Türk Denizcilerinin Kuzey Atlantik’te yaptıkları Deniz Akın Hareketleri”, VIII. Türk Tarih Kongresi, 11-15 Ekim 1970)
Türk denizcilerinin Atlantik ve Hint yolunda kazandıkları zaferleri bir şair şöyle dile getiriyor:
(Osman Turan; “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi”, 2. bsk. İst. 1978, sayfa: 339)