Yunan ve roma mitolojisi. Otto Seemann
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yunan ve roma mitolojisi - Otto Seemann страница 5

Название: Yunan ve roma mitolojisi

Автор: Otto Seemann

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-7605-94-8

isbn:

СКАЧАТЬ çıkık bir çene, kararlı bir irade gösteren yüz ifadesi, oldukça bükülmüş dudaklar, sınırları iyi çizilmiş burun delikleri, büyük gözler, yüksek soylu bir alın bulunuyordu. Tanrıçanın simgeleri; gücünü temsil eden asası ve tacı, evli bir kadının sembolü olan duvağı (daha geç dönemdeki sanatçıların eserlerinde çoğunlukla ihmal edilmiştir), elindeki adak kâsesi, aşkın sembolü olan nar, ayaklarının dibindeki tavus kuşu ve kaz, bazen de baharın müjdecisi olarak guguk kuşundan oluşuyordu.

      6. Şekil: Barberini Juno. Vatikan Müzesi.

      7. Şekil: Hera’nın başı, muhtemelen Polykleitos’tan sonra. Napoli.

      3. Pallas Athena (Minerva):

      Yunanların Pallas’ın doğumuna dair anlattıkları hikâyeler büyük ölçüde farklılık gösterir. En yaygını halihazırda bahsedilmiş olandır. Buna göre Zeus onu, Hephaistos’a yarıp açmasını emrettiği kendi başından çıkarmıştır. Tamamen zırhlı ve elinde dik duran mızrağı ile büyük savaş tanrıçası bir savaş şarkısı çığırarak babasının başından çıkmıştır. Bu sırada hem denizlerde hem de karada kopan muazzam kargaşa, bu büyük olayı dünyaya duyurmuştur. Fiziksel özellikleri bakımından Pallas, eskilerin içinde doğanın en yüksek gücünü gördükleri tamamen aydınlık havanın tanrıçası gibi görünür. Bu nedenle doğada ışığın, hayatın ve dünyevi nimetlerin dağıtıcısı olarak Zeus ile yakından ilişkilendirilir. Ahlaki bir bakış açısıyla incelendiğinde, bilgelik tanrıçası olarak Baba Zeus’un dünyanın kaderini kontrol ettiği büyük bilgelik ve sağgörünün yansıması, canlı örneği gibidir. Dolayısıyla karakterinin diğer özelliklerini kolayca anlayabiliriz. Her şeyden önce devletlerin koruyucusudur. Hepsinin savaşta ve barışta ihtiyaç duydukları refah ondan türemektedir. Bu sebeple savaşın olduğu kadar barışın da tanrıçasıdır. İkinci görevinde düşman üzerine yürüyen orduya eşlik eder, askerlere savaş gayreti aşılar ve onları zengin ganimetler ve zaferle ödüllendirir. Memleketlerindeki şehirlere ve kasabalara muazzam korumasını bahşeder. Ayrıca Homeros’un eserlerinde Odisseas, Akhilleus ve Diomedes gibi özgün kahramanların yardımsever kılavuzu ve koruyucusu olarak yer alır. İnsanlığa atları yetiştirmeyi, gemileri ve savaş arabalarını inşa etmeyi ilk öğreten odur. Savaş borazanı ile flütü de o icat etmiştir. Savaş tanrıçası olarak miğferin yanı sıra zırh ve mızrak kuşanıp korkutucu kalkanını giyerdi. Sanat eserlerinde kalkanı ejderha pulları ila kaplı ve etrafı yılanlarla kuşatılmış bir göğüs zırhı olarak temsil edilir. Ortasında ise kendisine bakan herkesi taşa dönüştüren Medusa’nın korkunç başı bulunur.

      Barış tanrıçası olarak Athena lütuf konusunda da eşit derecede eli açıktır. İnsanlık adına ister fiziksel ister düşünsel, gereken her şeyin ondan çıktığına ve onun hükmüne bağlı olduğuna inanılıyordu. Dolayısıyla her türden yararlı icadın varlığı ona atfedilirdi. İnsanlara tırmık ve sabanı ilk veren oydu. Dokuma kumaşları boyama sanatını, öreke ve dokuma tezgâhını ve kadınlara özgü diğer birçok marifeti icat eden oydu.

      Sanattaki bu beceri daha sonraki yazarlar tarafından diğer şeylere de yayılmıştır. Her bilim, sanat ve üretim dalının kadın destekleyicisi olarak temsil edilir.

      Kendisi ayrıca Athena Hygiea (Sağlık Tanrıçası Athena) olarak da isimlendirilir çünkü salgınları engellemek, ülkenin gençlerinin sağlığını ve gelişimini desteklemek için saf ve temiz atmosferi yaydığına inanılıyordu.

      Bu sebeple, böylesi iyiliksever ve insan yaşamı üzerinde önemli etkiye sahip bir tanrıçaya ibadet etmenin Yunanistan’da çok yaygın olmasına şaşırmamamız gerekir. Gerçekten koruyucu ilahı olduğu Atina şehrinin dışında başka hiçbir yerde bu denli yüksek bir saygı görmemiştir. En önemli mabedi Perikles tarafından Akropolis’te dikilen Partenon’du (bakire tanrıça tapınağı). Mabedin kalıntıları günümüzde bile dünya çapında ilgi ve merak uyandırmaktadır. Attika topraklarının tümü, aslında belirli bir ölçüde, tanrıçanın Poseidon ile yaptığı meşhur mücadelenin ardından kazandığı şahsi mülküydü. Zeus, Attika11 üzerindeki hâkimiyetini ülkeye en yararlı hediyeyi ihsan edecek olan ilaha devredeceğini buyurdu. Bunun üzerine Poseidon atı yarattı. Ancak Athena zeytin ağacının yetişmesini sağladı ve böylece zaferi kazanmış kabul edildi. Bu şekilde yaratılan kutsal zeytin ağacı, Akropolis’teki Erechtheus Tapınağı’nda gösteriliyordu. Öyle müthiş bir yaşam gücüne sahipti ki Persliler şehri ele geçirdikten sonra ağacı yaktıkları anda taze bir filiz vermişti. Argos ile Corinth de, Pallas Athena’nın bilindik ibadet yerleri arasındaydı. Ayrıca Sparta, Boeotia, Tesalya, Arkadya ve Rodos da tanrıçanın en çok saygı gördüğü yerler arasındaydı.

      Romalı Minerva çok erken bir dönemde Helenleştirilmiş ve Yunan Pallas olarak tanımlanmıştır. Ancak Roma’da tanrıçanın savaşçı karakteri, bilim ve sanatın yanı sıra kadınların tüm el işi eserlerinin barışçıl mucidi ve destekleyicisi kimliğine eklenmiştir. Burada kendisine, Jüpiter ve Juno’yla birlikte şehrin ve imparatorluğun koruyucu ilahı olarak ibadet edilmiştir. Bunun sonucu olarak Capitol Tepesi’nde kendi Jüpiter Tapınağı’na sahip olmuştur. Ayrıca Aventine ve Caelian tepelerinde de tapınakları bulunur, bunlara Pompei tarafından MÖ 61 yılında Campus Martius’ya bir üçüncüsü eklenmiştir.

      Tanrıçanın festivalleri, Yunan Pallas’ın en önemli festivali olan Panathenaia şenlikleri, her dört yılda bir büyük gösterişle kutlanırdı. Heybetli bir geçit alayı Atina’nın sokaklarından geçip Akropolis’e doğru ilerler ve orada Atinalı bakirelerin özenle süslediği oldukça değerli bir giysi (peplos) suretinde tanrıçaya adak adanırdı. Aynı zamanda at yarışları, atletizm ve müzik yarışmaları yapılırdı. Küçük Panathenaia olarak adlandırılan ve görece daha az önemli olan bir başka festival ise tanrıçanın onuruna her yıl Atina’da kutlanırdı.

      Roma’da Minerva’nın en önemli festivali olan Quinquatrus Majores, mart ayının on dokuzunda gerçekleşirdi. Sonraki dönemlerde beş güne yayıldı. Entelektüel uğraşları olanlar, artistler ve sanatçılar tarafından özellikle izlenirdi. Minerva okulların koruyucusu olduğu için okul çocukları da kutlamalarda yer alır ve hoş bir tatil geçirirlerdi.

      Bakire tanrıça her zaman antik sanatın sevilen bir teması olmuştur. Bronz ya da mermer oymacılığında kalıba dökmenin henüz bilinmediği ve tanrılarının görüntülerinin kabaca ahşap üzerine oyulduğu en eski dönemlerde bile Pallas sıkça resmedilen bir temaydı. Bu ahşap tasvirler tanrıçayı genellikle elinde mızrağı ile çarpışmaya hazır biçimde ayakta temsil ediyordu ve o zamanlar Palladion olarak adlandırılıyordu. İnsanlar bunların göklerden düştüğüne ve düşman saldırılarına karşı kati bir korunma aracı olduğuna inanmaktan memnundu. Yunan sanatı olgunluk dönemine girdiğinde ilk usta sanatçılar tanrıçayı betimlemede birbirleriyle yarışmaya başladılar. Akropolis’teki tapınakta duran meşhur Athena Parthenos heykeli ile Fidias hepsini geride bıraktı. Heykel yaklaşık on iki metre yüksekliğindeydi ve fildişi ile altından yapılmıştı. Muhteşem güzelliği doğal olarak olağanüstü tapınağın en ilgi çekici ögelerinden birini oluşturuyordu. Göçebe kabilelerinin şiddetli istila döneminde ardında hiçbir iz bırakmadan ortadan kayboldu. Tanrıçanın mevcut en önemli heykellerini açıklamaya başlamışken ilk olarak daha önceden Roma’daki Villa Albani’de bulunan ve Bavyera Kralı I. Ludwig tarafından Münih koleksiyonu СКАЧАТЬ



<p>11</p>

Atina ve çevresini kapsayan ve tarihi olarak önem taşıyan bölge (ç.n.).