Türk masalları. Ignác Kúnos
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türk masalları - Ignác Kúnos страница 5

Название: Türk masalları

Автор: Ignác Kúnos

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-19-1

isbn:

СКАЧАТЬ O yüzden sen bana su getirmelisin,” demiş.

      “İyice delirdin sen,” demiş hanımı. Aynayı çıkarıp kölesine doğru tutmuş. Köle kız aynadaki yüzünü görünce bir testi daha alıp üçüncü kez kaynağın yolunu tutmuş.

      Suda yine genç kızın yüzü belirmiş. Ama bu kez köle tam testiyi kıracakken genç kız ağacın üzerinden ona seslenmiş. “Testileri kırıp durma, suda gördüğün benim yüzümdür. Kendi yüzünü de görebilirsin orada.”

      Köle başını kaldırıp bakınca müthiş güzellikteki genç kızı görmüş. Hemen yanına tırmanarak ona tatlı sözler söylemeye başlamış. “Ah benim altın kızım, orada onca zamandır çökmekten bacaklarına kramp girecek. Gel de başını yasla, dinlen!” Genç kız bu sözler üzerine başını köle kızın göğsüne dayamış. Onu sinesinde hisseden köle ise bir iğne çıkararak genç kızın kafasına batırmış. Turunç kız birdenbire bir kuşa dönüşmüş ve pırrr diye uçup gitmiş. Köle, ağaçta bir başına kalmış.

      Şehzade sağlam bir araba ve güzel kıyafetlerle geri dönüp de ağaca baktığında simsiyah bir yüz görmüş ve kıza ne olduğunu sormuş. “Güzel soru,” diye yanıtlamış köle. “Neden beni bütün gün bir başıma bırakıp da uzaklara gittin? Güneşten öyle yandım ki kapkara oldum.” Zavallı şehzade ne yapsın? Zenci kızı alıp arabaya oturtmuş ve doğruca babasının sarayına götürmüş.

      Padişahın sarayında herkes hevesle peri gelini karşılamayı bekliyormuş. Kara kızı görünce Şehzade’ye, “Gönlünü nasıl olur da siyah bir köleye kaptırırsın?” diye sormuşlar.

      Şehzade, “O siyah bir köle değil,” diye cevap vermiş. “Onu bir ağacın tepesinde bıraktım, güneşten yanıp da kararmış. Biraz dinlensin de yeniden beyazlar.” Böyle dedikten sonra kızı odasına götürerek beyazlamasını beklemeye başlamış.

      Şehzadenin sarayında güzel mi güzel bir bahçe varmış. Günün birinde turuncu bir kuş uçarak gelip o bahçedeki bir ağaca konmuş ve bahçıvana seslenmiş.

      “Benden ne istersin?” diye sormuş Bahçıvan.

      “Şehzade ne yapıyor?” diye sormuş kuş.

      “Bildiğim kadarıyla iyi,” diye yanıtlamış Bahçıvan.

      “Peki ya siyah karısı?”

      “Ah, o da orada, her zamanki gibi oturuyor.”

      Sonra küçük kuş şu sözleri şakımış:

      “Onun yanında oturabilir şimdi,

      Ama bu böyle sürmez daimi.

      Çünkü o iyi yüzünün altında

      Büyüyor dikenleri.

      Ben bu ağaca çıktıkça

      O sararıp solacak altımda.”

      Sonra da uçup gitmiş.

      Ertesi gün kuş tekrar gelip Şehzade ve kara eşini sormuş. Bir önceki gün söylediklerini tekrarlamış. Üçüncü gün de aynı şekilde davranmış ve üzerinde sektiği ağaçlar bir bir sararıp solmuş.

      Günün birinde Şehzade, karısından sıkılıp yürüyüş yapmak için bahçeye çıkmış. Solan ağaçları görünce bahçıvanı çağırmış. “Bunlara ne oldu bahçıvan? Neden ağaçlarına göz kulak olmuyorsun?” diye sormuş. Bahçıvan onun bakımının faydası olmadığını, birkaç gün önce o ağaçlara küçük bir kuşun konarak Şehzade ile karısının neler yaptığını sorduğunu anlatmış. Kuşa Şehzade ile karısının oturduklarını söyleyince de kadının sonsuza dek oturamayacağı, çünkü dikenlerinin büyüyeceği cevabını verdiğini söylemiş. Üzerine konduğu bütün ağaçların sararıp solduğunu anlatmış.

      Şehzade bahçıvana ağaçlara kuş ökseleri kurmasını emretmiş. O küçük kuş yakalanınca da kendisine getirilmesini söylemiş. Bahçıvan bütün ağaçlara ökse kurmuş. Ertesi gün kuş gelip de tuzağa yakalandığında tutup Şehzade’ye götürmüş. Şehzade ise kuşu bir kafese koymuş. Siyah kadın kuşa bakar bakmaz onun bir zamanlar periler kadar güzel olan o genç kız olduğunu anlamış. Hemen bir hastalık numarası yaparak sarayın başhekimini çağırtmış. Onu gösterişli hediyelerle kandırarak Şehzade’ye karısının filanca kuşun etiyle beslenmezse asla iyileşemeyeceğini söylemesi için ikna etmiş.

      Şehzade karısının çok hasta olduğunu görünce başhekimi çağırtarak hasta kadının yanına götürmüş ve nasıl iyileşeceğini sormuş. Başhekim karısının ancak filanca kuşun etini yerse iyileşeceğini söylemiş. Şehzade, “Şansa bak, ben de daha bugün o kuşlardan birini yakalamıştım,” demiş. Kuşu getirip öldürmüşler, etiyle de hasta kadını beslemişler. Siyah kadın birden iyileşip yataktan kalkmış. Ancak kuşun uçuşan tüylerinden biri kazara yere düşüp döşemelerin arasına sıkışmış. Kimse fark etmemiş onu.

      Zaman akıp geçmiş. Şehzade hâlâ karısının beyazlamasını bekliyormuş. Haremde, artık orada yaşayanlara okuma yazma öğretecek ihtiyar bir kadın varmış. Bir gün alt kata inerken döşemelerin arasında bir şeyin parıldadığını görmüş. Ona doğru ilerleyince elmas gibi parlak bir kuş tüyü bulmuş. Tüyü alıp evine götürmüş ve çatı kirişinin arkasına tutturmuş. Ertesi gün yeniden saraya gitmiş. O yokken kuş tüyü kirişten atlamış, bir süre titremiş, sonra da güzel mi güzel bir genç kıza dönüşmüş. Odayı toplamış, yemek pişirmiş, her şeyi yerli yerine koymuş, sonra yeniden kirişe zıplayarak bir tüye dönüşmüş. İhtiyar kadın eve geldiğinde gördükleri karşısında çok şaşırmış. “Tüm bunları birisi yapmış olmalı,” diye düşünmüş. Etrafa bakınmış, bütün evi arayıp taramış ama kimseyi bulamamış.

      İhtiyar kadın ertesi sabah tekrar saraya gitmiş. Tüy aynı şekilde insana dönüşüp bütün ev işlerini halletmiş. İhtiyar kadın eve döndüğünde evini tertemiz, her şeyi yerli yerinde bulmuş. “Bu işin sırrını çözmem gerek,” diye düşünmüş. Ertesi sabah saraya gidermiş gibi evden çıkıp kapıyı aralık bırakmış. Sonra da gidip bir köşeye saklanmış. Birdenbire odada etrafı toplayıp yemek pişiren bir genç kızın belirdiğini görmüş. Saklandığı yerden fırlayarak kızı yakalamış, kim olduğunu ve nereden geldiğini sormuş. Genç kız ona talihsiz hikâyesini anlatmış. Siyah kadın tarafından iki kez öldürüldüğünü ve bir tüy olarak geri döndüğünü söylemiş.

      “Kendini üzme artık kızım,” demiş ihtiyar kadın. “Ben işleri yoluna koyacağım. Hem de bugün.”

      Bunları söyledikten sonra doğruca Şehzade’ye gidip onu o gece evine davet etmiş. Şehzade siyah kadından artık iyiden iyiye sıkılmış olduğundan onu evinden uzaklaştıracak her bahaneye memnuniyetle sarılıyormuş. O nedenle akşam da tam vaktinde ihtiyar kadının evine varmış. Yemeğe oturmuşlar, ardından da kahve vakti gelmiş. Genç kız elinde fincanlarla odaya girmiş. Şehzade onu görünce bayılacak gibi olmuş.

      “Fakat anacığım,” demiş Şehzade biraz olsun kendine gelince, “o kız СКАЧАТЬ