Tarihimizdeki garip olaylar 2. Sabri Kaliç
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tarihimizdeki garip olaylar 2 - Sabri Kaliç страница 5

Название: Tarihimizdeki garip olaylar 2

Автор: Sabri Kaliç

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-68-9

isbn:

СКАЧАТЬ Statüsü

      Eski Türkler’de kadınların toplumda üç derecesi vardı: Hatun, kunçevi, kuma.

      Kunçevi, hatunluğun bir derece altı, kuma da kunçeviden aşağı bir dereceydi. Bir hakanın oğlunun hakan olabilmesi için, anasının hatun (yani kendi İline bağlı prenseslerden) olması şarttı. Hem baba, hem ana tarafından prens olmayanlar soylu sayılamazdı. Kumaların oğulları mirasa katılamazlardı. Onlara, yaşayabilmeleri için, doyacak kadar bir mal verilirdi.

      Hakanların gerçek eşleri ‘Melike’ niteliğini de alırdı. Melike’nin Türkçedeki karşılığı ‘Türkan’ sözcüğüdür. Selçuk devletlerindeki ‘Türkan Hatun’lar, ancak Melike oldukları için bu unvanı alıyorlardı. Bu söz, onların kişisel adları değildir.

      Yuğ

      Eski Türklerde yas ayinlerine (Yuğ) denirdi. Cenaze törenine özel yascılar ve ağlayıcılar gelirdi. Bunlar tören boyunca sürekli ağlarlar, yüzlerini ve birçok yerlerini yaralıyorlardı. Bütün bu davranışlar, ölüye tapmaktan çok, ölünün öfkesini gidermek, yatıştırmak içindi. Çünkü bu öflke toplum için tehlikeliydi.

      Yine bu öfkeyi giderebilmek için, ölünün evinde Kara Şaman koyu renkli bir hayvan kesip kunban ederdi. Bu ayin, eski yurdundan ayrılmak istemeyen ölünün ruhunu bu yurttan çıkarmak ve böylelikle yurdu tehlikeli bir ruhtan kurtarmak içindi.

      Yemekli Senato

      Eski Oğuzlar çok geniş bir alana yayılırlardı. Fakat bütün hanların ve beylerin her gün toplanmaları da gerekirdi. Bu nedenle, nerede divan kurulacaksa, yemeğin de orada yenilmesi icap ederdi. Bundan dolayıdır ki, çoğunlukla Han ile Beylerbeyi’nin, başka günlerde de öbür Bey’lerin otağlarında yemekli divanlar kurulurdu.

      Şölen, aristokratik bir divan olduğu için, Senato’ya benzerdi. Bütün üyeleri Bey’lerdendi. Her Beyin bir mabutu, bir damgası vardı.

      Şölen, Kurultay’ın küçüğüdür. İlhanlığa oranla Kurultay neyse, İl’e oranla Şölen de odur. Bağımsız aşiretler döneminde, bağımsız aşiret meclisi, gerçekten bir halk meclisiydi. Devletin dairesi büyüdükçe demokratlığı da gittikçe azaldı.

      Serdarlık

      Teke’lerde resmi örgütün dışında, serbest ve bağımsız bir serdarlık örgütü vardı. Büyük zaferler kazanmış olan bu doğal komutanlar, diğerlerinden sıyrılarak, kendi kendine yetişir ve iş görürlerdi. Serdarlardan biri çadırının önüne bir bayrak dikince, bunu görenler, yeni bir akına çağrıldıklarını anlarlar, katılmak isteyenler, serdara başvurarak toplanma zamanını öğrenirlerdi. Yalnız, hedefin neresi olduğu sorulmaz ve söylenmez, bunu ancak serdar bilirdi.

      İpek Yolu’nun Güvenliği

      İlhanlık döneminde, Çin’le Avrupa arasındaki ipek ticareti yolu Türklerin ellerindeydi. İlhanlığın kendisi de aslında bu yolla varoluyordu. Deniz yolu ticareti nasıl Venedik ve Cenova gilbi devletleri yarattıysa, kara yolu ticareti de Büyük Türk İlhanlıklarını ortaya çıkardı. Mançurya’dan Macaristan’a kadar olan büyük ülkede, güvenlik en yüksek derecesindeydi. Sayısız hayvan sürüleri uçsuz bucaksız çayırlarda güvenle otlar, ticaret kervanları Çin’den Avrupa’ya, Avrupa’dan Çin’e güvenle gidip gelirlerdi.

      En Önemli Edebi Eserler

      Göktürk Yazıtları’ndan, yani Yuluğ Tekin’in eserinden sonra bütün Türk edebiyatının en önemli ürünleri olan iki eser, Divanu Lûgaati’t-Türk ile Kutadgu-Bilik, Karahan’lılar çağında yazılmıştır.

      Kutadgu-Bilig, «kutlu bilgi» demektir. Yazarı, Karahanlılar Saray Nâzırı Yusuf Has Hâcib’tir. 1070’te tamamlanmıştır, 7000 beyte yakındır. Kitapta 4 kişi konuşmaktadır:

      Adaleti temsil eden «Gündoğdu» adında bir hükümdar. Devlet fikrini simgeleştiren ‘Aytoldu’ adında bir vezir, bu vezirin aklı canlandıran ‘öğdülmüş’ adındaki oğlu ve yine bu vezirin kanaat fikrini temsil eden ‘Udgurmuş’ adlı kardeşi.

      Eserin, ‘Fergana Nüshası’, ‘Viyana Nüshası’ ve ‘Mısır Nüshası’ olmak üzere, üç yazma nüshası ele geçmiştir. Bunlardan ikisi Arap harfleriyle, biri Uygur harfleriyle yazılmıştır.

      Kullandığı dile örnek iki beyit:

      “Körü-berse imdi bu Türk beğleri

      Ajun beğlerinde bular yeğleri.”

      (Görüverse şimdi bu Türk beyleri – Dünya beyleri içinde bunlardır en iyileri.)

      “Bu bir edgü erat anı öğdüler

      Biri ısız erdi anı söğdüler.”

      (Bu bir iyi idi, onu övdüler – Biri kötü idi, ona sövdüler.)

      Divânu Lûgaati’t-Türk’ün yazarı Kaşgarlı Prens Mahmud ise, Kutadgu-Bilig’in kendisine ithaf edildiği Karahanlı İmparatoru Hasan Hakan’ın amcasının oğlu Prens Hüseyin Han’ın oğludur.

      Yusuf Has Hacip

      Daha sonraki döneme ilişkin olup, yazarı bilinemeyen ‘KITAB-I DEDE-KORKUT’ da, başlı başına bir değerli yapıttır. Günümüz edebiyatında değeri ve önemi gittikçe büyümektedir.

      Kutadgu-Bilig ile Kitab-ı Dede Korkut, Türkler Müslüman olduktan sonra yazılmışlardır.

      Önemi bakımından bunları Türk destanları, Uygur edebiyatı metinleri, Babur Şah’ın anıları (Bâbur-Nâme), Nevâî’nin Divan’ları, Hamse’si, Muhakemetu’l Lugaateyn’i ve öbür mensur eserleri izler.

      Attila’nın Mezarı

      Muncuk’un oğlu Attilâ, Hun yabgularından Çiçi Yabgu’nun on ikinci kuşaktan, Mete’nin (Oğuz Han’ın) ise on sekizinci kuşaktan torunudur.

      Avrupa Türk-Hun (Kun) imparatoru Attilâ, ağabeyisi Bleda’nın öldürülmesi üzerine 445 yılında tahta geçti, sekiz yıllık bir saltanattan sonra, ikinci eşi Ildike (ya da Ildi- ko) ile evlendiği gece (453) öldü. Attilâ ilk gençliğini bir Roma sarayında geçirdi. Roma kültürünü ve Latince’yi öğrendi, özellikle Roma İmparatorluğu’nun bütün zaaflarını öğrendi ve tahta çıktığı zaman bunlardan dâhice yararlanmasını bildi.

      Önce Doğu Roma (Bizans) üzerine yürümüş ve İmparatorluğu yıllık vergiye bağlamıştı. Kendisine çok ağır gelen bu durum dolayısıyla birkaç yıl sonra Bizans İmparatoru vergiyi kesmişti. Attilâ, Belgrad-Niş-Filibe gibi önemli şehirleri alarak Bizans üzerine yürüdü. Gelibolu yarımadasına geldiğinde Bizans ordusu karşısına çıktı ve korkunç bir yenilgiye uğradı. İmparator, eskisinden de ağır bir vergi yükünü kabullenmek zorunda kalarak onu İstanbul kapılarından uzaklaştırabildi.

      Bir süre sonra yeniden Bizans’la arası açılan Attilâ, Balkan’larda 70 СКАЧАТЬ