Tarihimizdeki garip olaylar. Sabri Kaliç
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tarihimizdeki garip olaylar - Sabri Kaliç страница 7

Название: Tarihimizdeki garip olaylar

Автор: Sabri Kaliç

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-46-7

isbn:

СКАЧАТЬ bu zata fevkalâde kıymetli elmaslarla süslü bir koyun saati8 yaptırmıştı. Saatin mücevherlerini de kendisi vermişti. Kapı Ağası Gazanfer Ağa cellâda verilince, Ağa’nın kıymetli taşlarla süslü saati koynundan çıkmış, cellâdın eline düşmüştü. Cellâtlar başlı başına bir servet olan bu saat için bir mezat yaptılar. Saati cellât mezadından Tırnakçı Hasan Paşa satın almıştı. Kısa süre sonra Tırnakçı Paşa da idam olundu, saat yine cellât mezadına düştü. Bu sefer de bu harikulâde güzel saati pek ucuz bir bedel karşılığında Kasım Paşa satın aldı. Bir iki ay geçmedi, Kasım Paşa da cellâda verildi, saat onun da koynundan çıktı ve üçüncü defa cellât mezadına düştü. Bu sefer de Gazanfer Ağa’nın uğursuz saatini Sadrazam Derviş Paşa satın aldı ve “Civan Bey” lakaplı kardeşine hediye etti. Civan Bey’in asıl adı bilinmemektedir; çünkü pek genç yaşında, yani tüysüz bir delikanlı iken sadrazamın himayesiyle Eğriboz Sancak Beyliği’ne tayin edilmiş ve “Civan Bey” dene dene adı unutulmuştur.

      Müverrih Reçeli İbrahim Efendi ile bu Civan Bey Eğriboz’daki Bey konağının deniz üstüne kurulmuş salaş taraçasında sohbet ediyorlarmış. Söz saatten açılmış. İbrahim Efendi de saat meraklısı imiş. Civan Bey koynundan çok süslü bir saat çıkararak müverrihe göstermiş. İbrahim Efendi: “Ömrümde bu kadar güzel saat görmedim!” deyince Civan Bey de saatin hikâyesini anlatmış. Peçevî elindeki saati hemen bırakarak “Bu nasıl hediye! Böyle uğursuz saati insan düşmanına vermez!” demiş. Bu söz Civan Bey’i etkilemiş, hemen hançeriyle saatin elmaslarını çıkarmış ve bir çekiç ile de çarklarını kırarak denize atmış…

      Denizin dibinde saatin parıltısı bile görülüyormuş. Civan Bey’le İbrahim Efendi taraçada otururlarken bir atlı gelmiş, Civan Bey’e vazifesinden azledildiğini tebliğ etmiş. Civan Bey şaşırmış: “Azlimizi gerektiren bir şeyimiz yok idi!” demiş. Gelen adam: “Beyim! Sadrazam Derviş Paşa idam olundu. Sizin de idamınız için ferman çıkıp Bostancıbaşılara gönderildi, ama sonra şefaatçileriniz himmet ettiler. İkinci bir ferman ile ben gönderildim ve idamınızla görevlendirilenlere ancak yarım saat önce yetişebildim!” cevabını vermiş.

      Bu olayı aktaranlar der ki, ikinci fermanı getiren adam, idam fermanını getirenlere Civan Bey meşhur saati çekiç ile kırdığı anda yetişmişti!

      Osmanlı’da bir düğün minyatürü

      BAŞIYLA FUTBOL OYNANAN VEZİR

      16. yüzyıl sonlarında, III. Mehmet devrinin büyük nüfuz sahibi vezirlerinden Doğancı Kara Mehmet Paşa aslında bir Ermeni idi. III. Mehmet’in maiyetine şehzadeliğinde girmiş, terbiyesi, zarafeti, nüktedanlığı ile bu padişahın has nedimeleri arasına girmişti. Kubbe veziri (devlet bakanı) idi, fakat padişah ona öyle takdir ediyordu ki herkes kendisini sadrazamlığa en kuvvetli aday olarak görüyordu. Sadrazam Bosnalı İbrahim Paşa ile aralarının açılması kendisini felakete sürükledi. Gayet kurnaz ve sinsi olan İbrahim Paşa hasmını mahvetmek için, makamının geniş yetkilerini kullanamadı, padişahtan çekindi. Ama el altından askeri teşvik etti, askere ulufe9 dağıtılacağı bir divan gününde asker para alamayınca Kara Mehmet Paşa’nın başını istedi ve ayak diredi. “Padişah Mehmet Paşa’yı bize tercih ederse biz de bizi seven bir şehzadeyi ona tercih ederiz” dediler. Padişah büyük bir ızdırap içinde Mehmet Paşa’yı feda etti. Paşa divandan kaldırılıp siyaset meydanına götürüldü, başı kesildi. Kesik başı alan yeniçerilerle sipahiler saray avlularından Atmeydanı’na kadar, top gibi, ayaklarıyla vurarak oradan oraya yuvarlaya yuvarlaya götürdüler, bir türlü ellerinden almak mümkün olmadı. Sonunda, kendi sadık kâhyası paşanın kesik kellesini 400 altına asilerden satın aldı ve gövdesinin yanına koyarak gömdürdü.

      SOKOLLUZÂDE HASANPAŞA’NIN CENNET BAĞI

      Sadrazam Sokollu Mehmet Paşa’nın oğlu Hasan Paşa 16. yüzyıl sonlarının en namlı ve en zengin vezirlerindendir. Müverrih Peçevî İbrahim Efendi onun hayatından söz ederken şöyle anlatır: “Gayet yakışıklı, gösterişli, bir şehbaz ve şehlevend vezirdi. Ama çok mağrurdu, gözüne kimseyi kestirmez, akranı şöyle dursun üstüne bile iltifat etmezdi. Yanında daima bir mahbup gözde hazinedarı bulunurdu, kendi ne giyerse hazinedarı oğlana da onun eşini giydirirdi. Bindiği atın eşi ata bindirir ve hazinedarı ile at başı beraber giderlerdi. Çoğunlukla da al atlas entari giyerdi. Beline altı parça süslü paftadan oluşan bir altın kemer bağlardı ki bu kemerin paftaları üzerinde Zümrüdüanka kuşu resimleri vardı. Bağdat valisi iken üstat kuyumculara gümüşten büyük bir bahçe yaptırmıştı. Kurulup toplanabilen ve paşa tarafından “cennet bağı” adı verilmiş olan bu gümüş çiçek bahçesi bahar açmış dallardan, nar ve turunç fidanlarından oluşmuş, pek güzel ve seyretmesi insanı hayretten hayrete düşüren bir kuyumculuk şaheseriydi. Hasan Paşa bir gün Bağdat’tan gelirken haydut saldırısına uğradı. Sokolluzâde’nin yanında maiyetinden başka kuvvet olmadığından, Tokat Kalesi’ne kapanmaya mecbur olmuştu. Peşindeki haydut Deli Hasan bir taraftan Tokat’ı kuşatma altına almış, diğer taraftan da Paşa’nın ardı sıra gelen ağırlığını, hazinesini ve meşhur cennet bağını eline geçirmişti. Deli Hasan, Paşa’nın hazinesini eşkıyaya bölüştürürken kıymetli kumaşları arşın yerine kılıçla ölçtürmüş, altın ve mücevheri de kalkan ile üleştirmişti. Cennet bağına gelince önce onu kurdurmuş, ayakdaşlarıyla beraber bir müddet seyretmiş ve sonra o sanat eserini de kırdırarak adamlarına dağıtmıştı. Hasan Paşa’ya gelince bir sabah Tokat Kalesi burçlarında Deli Hasan’ın baldırıçıplak ordusunu seyrederken karşı tarafta bir keskin nişancı tarafından atılan bir kurşunla alnından vurularak ölmüştü.”

      “HAYATI ROMAN” BİR ADAM: ABAZA MEHMET PAŞA

      I. Ahmet zamanında Anadolu’da yaşanan Celâli İsyanı’nın ileri gelen simalarından Canbolat oğlu Ali Bey’in Mehmet isminde gayet sevgili bir Abaza kölesi vardı. Bir an bile yanından ayırmadığı bu çocuğu kendisine hazinedar yapmıştı. Sadrazam Kuyucu Murat Paşa, Canbolat oğlu ile yaptığı çok kanlı bir muharebede Celâlîleri bozguna uğratmış, koca Oruç Ovası yaralı ve ölülerle kaplanmıştı… Paşa bunları ölü-yaralı diye ayırmakla uğraşmaktansa kocaman kuyular kazdırıp tamamını gömdü. Zaten “Kuyucu” lakabı da bu olaydan gelmedir…

      Takip kuvvetlerinin getirdiği esirlerin de sorguya çekilmeden kuyuların ağzında diz çökertilip boyunları vuruluyordu. Canbolat oğlunun hazinedarı Abaza Mehmet de yakalanmıştı, henüz 15-16 yaşlarında ve melekler kadar güzel bir gençti. Boynu vurulmak üzere çökertilmişken Mehmet’i yeniçeri ağası Halil Ağa gördü, acıdı, ölümden kurtararak yanına aldı, manevî evlat edindi. Abaza Mehmet, Halil Ağa’nın himayesinde devlet hizmetine girdi. Babalığı sadrazam olunca o da vali ve “Abaza Mehmet Paşa” oldu. Fakat Oruç Ovası’ndaki müthiş hatıra, Murat Paşa’nın kuyusu gözünün önünden hiçbir zaman silinmedi ve o gün kendisini öldürmek için çökertmiş yeniçerilere karşı içinde sönmez bir kin besledi. Paşa Erzurum Valisi iken İstanbul’da Genç Osman, yeniçerilerin çıkardığı bir ihtilâlde tahttan indirilmiş ve Yedikule Zindanı’nda boğulmuştu. Abaza Mehmet Paşa bunu fırsat bildi, Sultan Osman’ın kan davasını güderek isyan etti ve işe Erzurum’dan başlayarak, ne kadar yeniçeri varsa öldürttü. Sonra Sivas’ı ele geçirdi ve orada da bir yeniçeri katliamı yaptı. Erzurum’dan Kayseri’ye kadar Anadolu’da СКАЧАТЬ



<p>8</p>

Koyun saati: Cep saatinin daha büyüğü olup, koyunda taşınan saat.

<p>9</p>

Ulufe: Osmanlı’da askerlere üç ayda bir verilen maaş.