Название: Kızılderili masalları
Автор: W. T. Larned
Издательство: Maya Kitap
isbn: 978-625-8068-21-4
isbn:
Sonra babasına ait üç sihirli okun evde olduğunu hatırladı. Başka bir zaman olsa, bu oklara dokunmak aklından bile geçmezdi ama bu güzel kuşa sahip olmayı kafasına koymuştu. Hemen eve koşturdu, okları getirip nişan aldı. İlk ok, kuşun çok yakınından geçti ama ona isabet etmedi. İkinci ok da hayvana ulaşamadan suya düştü. Üçüncü ok, kuğuyu tam boynundan vurdu ama kuğu, hemen ayaklanıp batmakta olan güneşe doğru uçtu.
Derin Ses hayal kırıklığına uğramıştı. Okları kaybettiği için ağabeylerinin ona çok kızacağını bildiğinden hemen suya dalıp ilk iki oku buldu ama üçüncü oku, Kızıl Kuğu yanında götürmüştü.
Derin Ses, kuğunun yaralı olduğunu ve uzaklara uçamayacağını düşündü. Bu nedenle, sihirli okları kılıfına koyup kuşa yetişmek için koşturdu. Dere tepe düz gitti, ormanları aştı ve nihayet akşam olup hava kararınca kuğuyu artık göremez oldu.
Ormandan çıktığı sırada uzaktan gelen sesler işitti ve yakınlarda insanlar olduğunu anladı. Etrafına bakınca uzak bir tepede kurulu büyük bir kasaba olduğunu gördü. Bekçi olan yaşlı bir baykuşun şöyle seslendiğini duydu: “Ziyaretçimiz var!” Buna karşılık halk yüksek sesle cevap verdi: “Merhaba!”
Derin Ses, gözcüye yaklaşıp kötü bir amaçla gelmediğini, yalnızca kalacak bir yer aradığını söyledi. Baykuş cevap vermedi ama onu Şef’in çadırına götürüp içeri girmesini söyledi.
“İçeri gelin,” dedi Şef. “Şuraya oturun,” diye ekledi genç adamı görünce.
Derin Ses’e yiyecek ikram edildi ve çok az soru soruldu.
Biraz sonra, onu yakından izlemekte olan Şef, “Kızım, damadımızın mokasenlerini al. Gerekiyorsa, tamir ediver,” dedi.
Derin Ses, böyle aniden evlendirildiğine çok şaşırmıştı ve bu kızın, ağabeylerinden birinin karısı olması gerektiğine karar vermişti. Kız pek güzel değildi; ayrıca mokasenleri asık suratlı bir şekilde alarak huysuz biri olduğunu da göstermişti. Öyle ki Derin Ses kızın arkasından koşturup mokasenleri elinden aldı ve kendisi astı.
Çok yorgun olduğu için hemen uykuya daldı. Ertesi sabah erkenden kıza, “Kızıl Kuğu nereye gitti?” diye sordu.
“Onu yakalayabileceğini mi sanıyorsun?” diye cevap verip öfkeyle yüzünü çevirdi kız.
“Evet,” dedi Derin Ses.
“Aptallık bu!” dedi kız ama delikanlı ısrar edince kapıya gidip kuğunun hangi yöne doğru uçtuğunu gösterdi.
Hava hâlâ karanlıktı ve yolun yabancısı olduğundan yavaş ilerliyordu. Gün ağarınca bütün gün var gücüyle koşturdu. Geceye doğru neredeyse tükenmişti, yakınlarda dinlenebileceği bir başka köy olduğunu görünce sevindi.
Bu köyde de gözcülük yapan bir baykuş vardı; boz renkli ve büyüktü. Delikanlıyı uzaktan görünce kamptakilere seslendi, “Guk-guk! Ziyaretçimiz var!”
Derin Ses’i Şef’in çadırına götürdüler ve tıpkı önceki gece olduğu gibi yemek ikram ettiler. Bu sefer, Şef’in kızı güzel ve nazikti.
“Bu, büyük ağabeyimin karısı olsun,” diye düşündü delikanlı, “çünkü büyük ağabeyim bana karşı hep iyi davranmıştır.”
Bütün gece mışıl mışıl uyudu. Şafak sökerken uyandı. Hiç vakit kaybetmedi. Şef’in kızı, bütün sorularına hemen cevap verdi. Kızıl Kuğu’nun önceki gün öğleden sonra oradan geçtiğini söyleyip ne tarafa gittiğini gösterdi. Çayıra giden en kısa yolu da işaret etti.
Güneş doğana kadar yavaşça ilerledi, sonra yine koşturmaya başladı. Çok hızlı koşuyordu. Hatta bir ok fırlatıp onu geçmeye çalışıyordu. Hakikaten ona göre yavaş kalan ok, arkasına düşüyordu. Daha hızlı ilerlemesine yardım ettiği için ikinci gün de bunu defalarca yaptı. Akşama doğru, yakınlarda bir kasaba göremeyince bütün gece yol alması gerekeceğini düşünerek daha yavaş yürümeye başladı.
Hava karardıktan kısa bir süre sonra ormanda küçük bir ışık çarptı gözüne. Yakınlarda küçük bir çadır olduğunu gördü. İhtiyatlı adımlarla ilerleyerek kapı eşiğinden içeri baktı. Ateş başında yaşlı bir adam oturmaktaydı, başını öne eğmişti.
Derin Ses çıt çıkarmadığı halde yaşlı adam, “İçeri gir, torunum,” diye seslendi.
Delikanlı çadıra girdi.
“Otur bakalım,” dedi yaşlı adam, kendisinin tam karşısındaki yeri işaret ederek. “Üstünü başını kurut. Yorgun olmalısın, biraz dinlen. Ben de sana yemek hazırlayayım. Suyla dolu tencerem ateşin yanında durur.”
Derin Ses ocağın her tarafına baktı ama tencere falan göremedi. Bir anda içi su dolu toprak bir tencere ortaya çıktı. Yaşlı adam bir darı tanesi ile bir çayüzümü alıp tencereye koydu ve kaynaması için ateşe yerleştirdi. Derin Ses acıkmıştı ama iyi bir akşam yemeği yiyebileceğinden şüpheliydi.
Su kaynayınca ihtiyar adam tencereyi ocaktan aldı ve delikanlıya, tencere gibi topraktan yapılmış bir tabak ve kaşık uzatarak yemekten koymasını söyledi.
Derin Ses çorbayı öyle lezzetli buldu ki tencerenin dibi görünene kadar tabağını tekrar tekrar doldurdu. Utanmıştı ama karnı hâlâ açtı.
Daha ağzını açamadan yaşlı adam, “Ye, torunum. İyice doyur karnını,” diyerek tencereyi gösterdi. Tencere bir anda yeniden dolmuştu.
Derin Ses, yine bütün çorbayı sildi süpürdü. Bu defa açlığı yatışmıştı. Sonra tencere ortadan kayboluverdi.
“Torunum,” dedi yaşlı adam Derin Ses yemeğini bitirince, “güç bir yola çıkmışsın ama başarılı olacaksın. Kararlı ol ve karşına çıkabilecek şeylere hazırlan yeter. Yarın gün batana dek yol alacaksın. Sonra büyücü dostlarımdan biriyle karşılaşacaksın. Sana yiyecek ikram edip yatacak yer verecek ve benim söylemeye izinli olduğumdan çok daha fazlasını anlatacak. Sebat et, yeter. Yarından sonraki gün, sana bilmek istediğin her şeyi ve dileğine nasıl erişeceğini söyleyecek bir kişiyle daha tanışacaksın.”
Derin Ses, beyaz ve yumuşacık buffalo kürkünde yatıp mışıl mışıl uyudu. Yaşlı adamın sözleri onu çok mutlu etmişti.
Büyücü adam akşam yemeğinde yaptığı gibi kahvaltı hazırladı. Ardından delikanlı yola çıktı. İkinci büyücü, kendisine anlatıldığı gibiydi. Yine sihirli tencerede yapılan yemekten yedi ve beyaz buffalo kürkünden yatakta uyudu.
İkinci büyücü, genç adamın başarısından o kadar emin gözükmüyordu. “Niceleri yürüdü bu yolu senden önce,” dedi, “ama hiçbiri geri dönmedi. Göreceğiz bakalım, göreceğiz.”
Bu sözler, Derin Ses’in cesaretini sınamak için söylenmişti. Delikanlı, СКАЧАТЬ