2- Stratosfer
Troposferin üzerinde olan ve dünya üzerinden 17-50 kilometreye kadar uzanan bu bölge, içerisinde 25 km yükseklikte ozon tabakasını barındırır. Oksijenin kimyasal olarak aktif bir türü olan ozon, güneşten gelen birçok zararlı ışını emer ve böylece gezegeni korur. Ozon bu ışınları emerken ısındığı için troposferden farklı olarak stratosferde yükseklere çıkıldıkça sıcaklık artar. Bu katmanda az miktarda bulut da bulunur.
3- Mezosfer
Dünya üzerinden 85 kilometreye kadar uzanan genişliğiyle mezosfer veya “orta” küre, içerisinde ozon barındırmaz ve tamamen soğuktur. Atmosferin en soğuk tabakasıdır.
4- Termosfer
Termosferin dış kenarı yani “sıcak” katman dünya üzerinden 640 kilometreye kadar uzanır. Burada bulunan hava son derece incedir. Soğuk mezosfere kıyasla burada sıcaklık yükselmeye başlar. İçerisinde ozon bulunmadığından burada güneşin yaydığı radyasyon daha kuvvetlidir ve sıcaklık 1700°C’ye kadar çıkabilir.
5- Ekzosfer
Ekzosfer yani “dış” katman, atmosferin uzay boşluğuyla buluştuğu yerdir. Ekzosfer, termosferin üzerinde bulunmaktadır ve bazı bilim insanları gezegenin üzerinden 9600 kilometreye kadar uzandığını düşünmektedirler.
5. Sıcak Essin, Soğuk Essin: Isıtma ve Soğutma Sistemleri
Atmosferde gerçekleşen her şeyi görmeniz mümkün olmasa da orada günlerin monoton geçmediğini bilmeniz gerekiyor. Atmosferin içinde bulunan görünmez hava kütleleri sürekli hareket halindedir. İşte hava kütlelerinin bu sürekli hareket hali ve değişimi hava durumuna bir açıklama getirmemizi sağlar. Bu durum bilimsel gerçeklere dayanır.
Atmosfer, büyük bir ısıtma ve soğutma sistemine benzer ve güneşten aldığı güçle çalışır. En basit haliyle açıklamak gerekirse, atmosferin çalışma şekli aşağıdaki gibidir:
• Güneş yeryüzünü ısıtır. Büyük bir elektrik deposu veya ısıtıcıya benzeyen yeryüzü de bu ısıyı emer. Daha sonra havayı ısıtmak için bu ısıyı yayar.
• Dünyadan yayılan sıcak hava genişler ve yükselir. Aynı anda hava basıncı düşer. Yani bir alçak basınç bölgesinde hava kütlesi yukarılardadır. Hava yükseldikçe soğur ve içerisindeki buhar yoğunlaşıp bulut haline gelir. Eğer hava durumu programlarında “alçak basınç” dendiğini duyarsanız gri bir gökyüzüne ve yağmura hazırlıklı olun.
• Daha sonra bu sürecin tam tersi yaşanır. Soğuk ve basınçlı hava tekrar aşağı inmeye başlar ve basınç yükselir. Yani bir yüksek basınç bölgesinde hava kütleleri aşağılardadır. Hava aşağı inmeye başladıkça dünyadaki hava sıcaklığı yükselir, genişler ve içerisinde daha çok su tutar. Eğer hava durumu programında “yüksek basınç” kelimesini duyarsanız yağmursuz ve güzel bir gün bekleyebilirsiniz.
Isıtmalı bir odada tavana süs asmak için bir merdivenin tepesinde duruyorsanız havanın yukarıda aşağıdan daha sıcak olduğunu hissedebilirsiniz, çünkü hepimizin bildiği üzere ısınan hava yükselir. Sıcak havanın yükselip çatıdan uçup gitmesini önlemek için yapabileceğiniz en iyi şey çatı yalıtımı yaptırmak olabilir. Atmosferin en alt tabakalarında, sera gazları ve bulutlarda, yalıtım vardır. Ama buradan yukarılara çıkıldıkça sıcaklık düşer. Kuru ve yükselen hava kilometrede 10°C civarında soğurken alçalan hava da aynı oranda ısınır. Bu da yüksek bir dağın tepesinde havanın neden soğuk olduğunu açıklar. İşin içine nemli hava girince yoğunlaşma, soğuma hızını değiştirdiğinden dolayı işler daha karmaşık olabilir.
Gün boyu güneşle ısınan yeryüzü, etrafını saran havayı da ısıtır. Geceleri ise dünya güneşten uzaklaştığı için gün içinde yeryüzünün çektiği bütün sıcaklık atmosfere karışır. Özellikle geceleri gökyüzünde yalıtım etkisi yaratacak bulutlar yoksa bu durumun görülmesi daha muhtemeldir. Gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkının nedeni budur.
Engebeli yollara girme sırası geldi. Fark etmiyor olsanız bile engebeli yerler size hava basıncıyla alakalı bir iki küçük ipucu verir. Karanlık çağlarda yaşıyor ve dünyanın düz olduğuna inanıyor olsanız bile yeryüzünde dağlar ve tepeler olduğunu kabul ederdiniz. Güneş ışınları çıkıntılı ve oluklu yüzeylere vurduğunda yüzeyin her yerine aynı derecede ulaşamaz. Örneğin, bir tepenin güneşli tarafı gölgeli tarafından daha çok ısı alır. Bu da demek oluyor ki yeryüzüyle birlikte hava da eşit olmayan bir biçimde ısınır. Böylece farklı hava basınçlarıyla birlikte yüksek tepe veya sıradağların üzerinde alçaktan uçan yolcular için “engebeli havalar” ortaya çıkar.
Sıcak ve yükselen havanın sarmal sütunlar şeklinde bir araya gelmesi yani sıcak hava cereyanları, engebeli arazilerden yayılan engebeli ısı sonucunda da oluşabilirler. Şahin ve kartal gibi yırtıcı kuşlar bu sıcak hava cereyanlarından yararlanarak uçarlar. Böylece kanatlarını çırpıp enerji harcamak yerine, kanatlarını iki yana açıp havada süzülürler. Planör pilotları da bu doğal olaydan yararlanıyorlar. Sıcak hava cereyanları güneşin ısıtma etkisiyle oluştukları için günün her dakikasında oluşmazlar. Bu yüzden yırtıcı kuşlar sadece güneşli havalarda uçmayı tercih eder; sıcak hava cereyanlarının onların uçmasını sağlayacak kadar güçlü olduğu zamanlarda yani genellikle sabah saat ondan sonra harekete geçerler.
Kara kütlesi, nispeten sabit sıcaklıklarda kalan okyanuslarla kıyaslandığında, güneşin ısısından daha çabuk etkilenir, ısıyı tutar ve kolaylıkla yayabilir. Okyanusların sabit sıcaklıklarda seyretmesi ve kara kütlesinin daha düzensiz oluşu, sıcak hava cereyanlarının denizlerde nadir görülmesine neden olur. (Ayrıca uçakta seyahat eden yolcuların, uçak denizin üzerinde alçaktan uçarken daha rahat bir yolculuk geçirmelerinin nedeni de budur.)
Yunan filozof Aristo’nun hava durumunun nedenleri hakkında kendi fikirleri vardı ve fikirleri gerçeklerden çok da uzak sayılmazdı. Aristo’ya göre güneş, toprak ve suyu ısıttığında bir araya gelerek yağmur ve karı oluşturan “buharları” ve aynı zamanda rüzgârı oluşturan “gazları” üretiyordu. Leonardo da Vinci ise iki tür hava olduğu teorisine bağlı kaldı. Onun teorisine göre, birinci hava türü yani “ateş hava” ateşin yanmasını sağlar ve yaşamı sürdürür; ikinci hava türü “pis hava”nın ise tam tersi etkileri vardır. Oksijen keşfedildiği zaman “ateş hava” kategorisine dahil edilmiştir.
Arkadaşlarınızı СКАЧАТЬ