Orduyu uyandırması için bir oğlan çocuğu gönderildi. Böylece askerler köpeği aramaya gidebilirdi. Ama ordu da gitmişti! Artık insanlar iyiden iyiye korkmaya başladı. Sonra James Amca sarayın terasına çıkıp insanlara seslendi. Dedi ki: “Dostlarım! Vatandaşlarım! Artık ne kendimden ne de sizden şunu gizleyebilirim: Bu mor ejderha beş parasız bir sürgün, aramızda yaşayan çaresiz bir yabancıdır. Ayrıca o… ejderhaların sonuncusu değildir.”
İnsanların aklına ejderhanın kuyruğu geldiğinden “Doğru, doğru,” dediler.
James Amca devam etti: “Cemiyetimizin müşfik ve savunmasız bir mensubunun başına bir şey geldi. Ne olduğunu bilmiyoruz.”
Herkes Frederick isimli tavşanı düşünüp sızlandı.
“Ülkemizin savunma gücü yok edildi,” dedi James Amca.
Herkes zavallı orduyu hatırladı.
“Yapılacak tek bir şey kaldı.” James Amca konusuna ısınmaya başlamıştı. “Basit bir tedbiri göz ardı ettiğimiz için daha fazla tavşanı, hatta donanmamızı, polis kuvvetimizi ve itfaiyemizi yitirirsek kendimizi affedebilir miyiz? Sizi uyarıyorum: Mor ejderhanın hiçbir şeye hürmeti yok, en kutsal şeylere bile.”
Herkes kendini düşündü. Sordular: “O basit tedbir ne?”
James Amca cevap verdi: “Yarın ejderhanın doğum günü. Her doğum gününde hediye almaya alışkındır. Eğer güzel bir hediye alacak olursa, onu hemen arkadaşlarına göstermek için acele edecektir. Buradan uçup gidecek ve bir daha geri dönmeyecektir.”
Kalabalık çılgınca tezahürat yaptı. Prenses de balkonunda ellerini çırpıyordu.
“Ejderhanın beklediği hediye,” dedi James Amca neşeyle. “Oldukça pahalı türden. Ama armağan gönülsüz verilmez, bilhassa da misafirlere. Ejderhanın istediği şey bir prensestir. Bizim yalnızca bir prensesimiz var, bu doğru. Ancak böyle bir zamanda cimrilik etmemeliyiz. Hem verene hiçbir şeye mal olmamış bir hediye kıymetsizdir. Prensesinizden vazgeçmeye hazır olmanız, ne kadar cömert olduğunuzu gösterecektir.”
Kalabalık ağlamaya başladı çünkü Prenses’i çok seviyorlardı. Ama ilk görevlerinin cömert davranıp zavallı ejderhaya dilediğini vermek olduğunu da anlamışlardı.
Prenses de ağlıyordu çünkü hiç kimsenin, özelikle mor bir ejderhanın doğum günü hediyesi olmak istemiyordu. Tom’un gözlerinden yaşlar akıyordu çünkü çok kızgındı.
Doğruca eve gidip küçük filine olanları anlattı. Fil sahibini neşelendirecekti. Öyle ki çok geçmeden filin küçük hortumuyla çevirdiği topacı izlemeye daldılar.
Tom sabah erkenden saraya gitti. Ağaçsız tepelere baktı. Artık orada oyun oynayan hiç tavşan kalmamıştı. Sonra beyaz güller toplayıp Prenses’in penceresine attı. Sonunda Prenses uyanıp dışarı baktı.
“Yukarı gel de beni öp,” dedi Prenses.
Tom beyaz gül çalılarına tırmanıp pencereden Prenses’i öptü. “Nice mutlu yıllara,” dedi.
Mary Ann ağlamaya başladı ve: “Ah, Tom bunu nasıl söylersin? Biliyorsun ki…” dedi.
“Yapma lütfen,” dedi Tom. “Mary Ann, benim biricik prensesim. Ejderha doğum günü armağanını alırken ben ne yapacağım sanıyorsun? Ağlama, benim canım Mary Ann’im! Fido ile her şeyi ayarladık. Sadece sana söylediklerimi yapman yeterli.”
“Hepsi o kadar mı?” dedi Prenses. “Ah, kolaymış. Hep yaptığım şey bu.”
Ardından Tom, Prenses’e ne yapması gerektiğini anlattı. Prenses onu tekrar tekrar öptü. “Ah, iyi kalpli, akıllı, tatlı Tom,” dedi. “Fido’yu sana verdiğim için ne kadar mutluyum. İkiniz beni kurtardınız. Canlarım benim!”
Ertesi sabah James Amca en güzel paltosu ile üzerine altın yılan resimleri işlenmiş yeleğini giyip şapkasını taktı. O bir büyücüydü ve parlak yelekleri pek seviyordu. Prenses’i götürmek için bir arabayla gelmişti.
“Haydi küçük doğum günü hediyesi,” dedi yumuşak bir tavırla. “Ejderha çok mutlu olacak. Ağlamamana çok sevindim. Biliyorsun yavrum, kendimizin mutluluğu yerine başkalarının mutluluğunu düşünmeyi öğrenmeye küçük yaşta başlamalıyız. Sevgili yeğenimin bencil biri olmasını istemem. Evinden ve arkadaşlarından çok uzakta zavallı, hasta bir ejderhayı böylesi küçük bir zevkten mahrum bırakmak da istemem.”
Prenses bencil olmamak için elinden geleni yapacağını söyledi.
Kısa süre sonra araba, sütunun yakınında durdu. İşte ejderha oradaydı. Çirkin mor başı güneşte parlıyordu, biçimsiz mor ağzı ise yarı açıktı.
James Amca dedi ki: “Günaydın efendim. Size doğum gününüz için küçük bir hediye getirdik. Böylesi önemli bir yıldönümünün münasip bir armağan sunulmadan geçip gitmesini istemeyiz. Bilhassa ülkemizde yabancı olan birisi için. İmkanlarımız küçük ama kalbimiz büyük. Bir tane prensesimiz var ama size onu seve seve veriyoruz. Öyle değil mi, evladım?”
Prenses, “Sanırım, öyle,” dedi. Ejderha biraz daha yaklaştı.
Bir ses aniden haykırdı: “Koş!”
Tom oradaydı. Hayvanat bahçesindeki kobay faresi ile iki Belçika tavşanını yanında getirmişti. “Adalet yerini bulacak,” dedi Tom.
James Amca öfkeden deliye dönmüştü. “Bu da ne demek oluyor, efendim?” diye bağırdı. “Şu kaba saba tavşanlarınla bir devlet törenini nasıl bölersin? Git buradan yaramaz çocuk! Başka bir yerde oyna hayvanlarınla.”
Ama James СКАЧАТЬ