Название: Deliler saltanatı
Автор: İskender Fahrettin Sertelli
Издательство: Maya Kitap
isbn: 978-625-8068-49-8
isbn:
Kızlarağası, Padişahın neşe ve memnuniyetini görerek derin bir nefes aldıktan sonra, kulağına üfler gibi yavaşça “Padişahım, bu samuru Efendimize takdim eden Şivekâr Sultan huzurunuza girmek üzere kapının dışında bekliyor,” dedi.
Samurun büyüsüne kapılıp yataktaki Şekerpare’yi unutan Sultan İbrahim:
“Gelsin” dedi.
Kızlarağası odadan çıktığı zaman, kapıda kimin beklediğini bilmeyen Şekerpare başını yorganın altından çıkararak “Şevketlim beni unuttunuz mu?” diye sordu.
Sultan İbrahim, bir dakika sonra kopacak kıyametin farkında değildi. Titrek sesiyle haykırdı.
“Sus. Başını ört. Sesini kıs ve yorganın altında patla!” Padişah samurla oynarken, Şekerpare sesini kesti ve başını yorganın altına soktu. Şekerpare, odaya kimin gireceğini bilmiyordu. Korku ve heyecan içinde, sinirleri gevşemiş, kalbi tekrar çarpmaya başlamıştı.
Kapı açıldı.
Şivekâr Sultan bir aylık hasretten sonra, nihayet Padişahın huzuruna girmeyi başarmıştı.
Sultan İbrahim, elinde okşadığı samuru göstererek zevcesinin yanına sokuldu.
“Gel bakayım Şivekârım,” dedi, “bu samuru sen nereden ele geçirdin?”
“Paramla bir köylüden satın aldım, Padişahım!
Sultan İbrahim, Şivekâr’ı yanına oturttu.
“De bakalım,” dedi, “bir aydan beri niçin görünmedin?”
“Bir aşüftenin sözüne kapılarak söylediklerinizi unuttunuz mu saadetli Padişahım!”
“Dün ne yaptığımdan haberim yok. Hatırım perişandır. Söyle bakayım, ben ne ettimdi sana?”
Şivekâr fırsatı kaçırmak istemedi:
“Şekerpare’nin sözüne bakarak seni gözüm görmesin defol git demiştiniz! Bundan sonra gazabınıza uğramaktan korktum ve gözünüze görünmemek için köşe bucak kaçtım.”
Sultan İbrahim, yatakta yatan Şekerpare’yi tamamen unutmuştu. Şivekâr’ın boynuna sarılarak dolgun yanaklarından öpmeye ve göğsünü sıkıştırmaya başladı.
“Şöyle açıl, saçıl bakayım, Şivekâr!” dedi. “Ben bu cılız kadınlardan bıktım. Koynuma yılan gibi girip beni zehirliyorlar. Hâlbuki sen şişmansın. Dolgun kalçalarını bir yandan öbür yana çevirmek için hayli zahmet çekiyorsun! Yatakta beni hiç üzmeden, yormadan memnun ediyorsun! Mademki, benim hazinemde eşi olmayan bu samuru bana hediye ettin! Ben de senin şerefine bu akşam Sarı Kameriye altında bir eğlence tertip edeceğim. Hasut kadınlar ve cariyeler senden ne kadar çok hoşlandığıma şahit olsunlar!”
Şivekâr Sultan gidince, Padişah bitap bir halde yatağa düştü ve belini, kollarını ovdurmak için iki halayık çağırttı.
Yorganın altında hiddet ve ıstırabından ne yapacağını şaşırıp öylece kalakalan zavallı Şekerpare, yavaşça başını dışarı çıkardı. Padişah, gözlerini kapamış baygın bir halde yanında yatıyordu.
Genç kadının sabrı tükenmişti.
Öksürdü.
Göğsünü şişirerek nefes almaya başladı.
Sultan İbrahim, gözünün aralayıp yanında yatan kadını görünce Şekerpare’yi hatırlamış ve kendi kendine gülmeye başlamıştı.
Şekerpare, Efendisinin tebessümünden cesaret alarak,
“Üst üste iki defa kalbinizi kırdınız, Padişahım! Özünüzle sözünüz birbirine uymadı. Bizim gibi ince belli gülfidanları yılana benzettiniz. Hâlbuki bir yandan öbür yana çabucak dönemeyen, dolgun kalçalı Ermeni güzeli, bakın Efendimize ne işkence etti!” dedi.
Padişahın cevap vermeye mecali yoktu.
Gözlerini kapadı.
Elleri göğsündene koyup, kalbinin çarpıntısını dinlemeye çalıştı.
Bu arada çağırdığı iki halayık geldi.
Padişahın kollarını ve bacaklarını ovuşturmaya başladılar. Şekerpare’ye de yavaşça odadan savuşup gitmek düştü.
Hekimbaşı, Şivekar’ın eğlencesinde rahatsızlanan Hünkârı tedavi etmeye geldi. Yaklaşık iki ay önce, yine böyle bir durum olmuştu ve Hekimbaşı iradesini kaybederek “Padişahım böyle yaşamaya devam ederseniz öleceksiniz” demişti.
O zaman Sultan İbrahim, hiddetlenmiş ve “Sen nasıl bir hekimsin ki, öleceğimi bildiğin halde beni tedavi etmezsin?” diyerek Hekimbaşını cellâda teslim etmişti.
Şeyhülislâm Yahya Efendi’nin ricası üzerine bir tesadüf eseri olarak başını kurtaran Hekimbaşı, Padişaha ölüm tehlikesiyle karşılaştığı halde bile söylemeye cesaret edemezdi.
Padişah, Hekimbaşının yine aynı şeyi söyleyeceğini düşünerek:
“A hekimbaşı, ben ne edeyim?” dedi. “Böyle nice civanlar kumral saçlı ateş pareler gözümün önünde birer melek gibi uçuşurlarken, kör nefis nasıl söz dinlesin?”
Hekimbaşı, Padişahın bir müddet kadınlardan uzak yaşaması gerektiğini düşünüyordu. Fakat bunu söylemeye, cesareti yoktu.
Zaten Padişahın rahatsızlığı iki günden uzun sürmedi, Padişah yine ayaklanıp zevküsefa dolu hayatına geri döndü.
Padişahın Şivekâr’a vaadettiği Sarı Kameriye eğlencesi yapıldı hatta unutuldu.
Şivekâr Sultan, Padişahla arasındaki gerginlik bitmesine rağmen Şekerpare’yi kıskanmaya devam ediyor, Padişahın ona daha fazla iltifat etmesine dayanamıyordu. Şekerpare’yi Padişahın yanından uzaklaştırmak isteyen Şivekâr, tüm gece bir çare düşündü ve sonunda aklına yeni bir kumpas geldi.
“Turhan Sultan’a iftira atarak zindana düşüren Şekerpare’dir!” diyecek ve Turhan’ın yerine Şekerpare’yi zindana attıracaktı. Çünkü Turhan Sultan’ın kendi aleyhinde neler düşündüğünden, Hamza Bey’le neler yapmak istediğinden haberdar olmayan Şivekâr, Turhan Sultan’la barışmaya karar vermişti.
Planını bir an önce uygulamak isteyen Şivekâr, o gece geç vakit, kimseye görünmeden sarayın zemin katına indi ve Turhan Sultan’ın yattığı zindanın penceresinin önünde durdu.
Zindanın penceresinden ince bir erkek sesi geliyordu.
Şivekâr Sultan yolun köşesinden başını uzattı ve zindanda Kızlarağasının başını ve cübbesini gördü.
СКАЧАТЬ