Название: Çin masalları
Автор: Frederick Herman Martens
Издательство: Maya Kitap
isbn: 978-625-8068-29-0
isbn:
Kutsal Güney Dağı, Hunan vilayetindeki Songshan’dır. Kızıl Yıldız Mars’tır. Göğün güney çeyreğindeki takımyıldızları Çin’de “Ateş Kuşu” adı altında gruplandırılır. “Dört ırmak diyarı” günümüzde Çin’in batısındaki Sichuan’dır.
Üç Hükümdar Tanrı
Biri gökyüzünde, biri yeryüzünde ve diğeri sularda bulunan üç hükümdar vardır, bunlara Üç Hükümdar Tanrı denir. Bu üçü kardeştir ve Yangzi Jiang Keşişi’nin babasının soyundan gelirler. Babaları bir gün ırmağın üzerinde seyrederken bir soyguncu tarafından suya atılmıştı; fakat önüne çıkan bir deniz tanrısı onu beraberinde ejder kalesine götürdüğü için boğulmadı. Ejderha Kralı, adamı gördüğü an onun sıradan biri olmadığını anlayıp kızıyla evlendirdi.
Erken gençlik dönemlerinden itibaren oğullarının üçü de gizli bilgeliğe özel bir eğilim göstermekteydiler ve birlikte denizdeki bir adaya gittiler. Oturup meditasyon yapmaya başladılar. Hiçbir şey duymadılar, hiçbir şey görmediler, tek kelime konuşmadılar ve hareket etmediler. Kuşlar gelip saçlarına yuva yaptı, örümcekler gelip yüzlerine ağlar ördü, solucanlar ve böcekler gelip burunlarında ve kulaklarında bir içeri bir dışarı süründü. Ama hiçbirine aldırış etmediler.
Birkaç yıl meditasyon yaptıktan sonra gizli bilgeliğe ulaşıp tanrı oldular. Büyük Tanrı onları Üç Hükümdar Tanrı olarak atadı. Varlıkları gökler oluşturur, yeryüzü tamamlar ve sular yaratır. Üç Hükümdar Tanrı bu amaçla var olan esas güçlerinin hepsini düzenin sağlanması için hizmete sunmuşlardı. Bu nedenle ilk tanrılar olarak da bilinirler ve dünyanın her yerinde onlar adına tapınaklar inşa edilmiştir.
Bir tapınağa girerseniz Üç Hükümdar Tanrı’yı tek bir kaide üzerine yerleştirilmiş halde bulursunuz. Kafalarına kadın şapkası takmışlardır, ellerinde krallarınkine benzer asalar tutarlar. En sağda duran sert bakışlara ve öfke dolu bir görünüme sahiptir. Sebebini soracak olursanız size şöyle denecektir: “Bu üçü kardeşti ve Büyük Tanrı onları Hükümdar Tanrılar yaptı. Böylece hangi sırayla oturacaklarını konuş tular. En genç olan dedi ki: ‘Yarın sabah güneş doğmadan önce burada buluşalım. İlk kim gelirse ortadaki onur koltuğuna, ikinci gelen kişi ikinci yere, üçüncü de üçüncü yere otursun.’ İki ağabey de öneriden memnundu. Ertesi sabah en genç olan erkenden gelip ortaya oturdu ve suların tanrısı oldu. Ardından ortanca kardeş gelip sola oturdu ve göklerin tanrısı oldu. En son gelen, en büyük olan kardeşti. Kardeşlerinin çoktan gelip yerlerine oturduğunu görünce öfkelendi ancak tek kelime edemedi. Sinirden yüzü kıpkırmızı kesildi, gözbebekleri mermi gibi yuvalarından fırladı ve damarları şişti. Gelip sağa oturdu ve yeryüzü tanrısı oldu.” Tanrıların heykelini yapan zanaatkârlar bunu fark ettiler, bu sebeple onu daima o şekilde betimlerler.
“Üç Hükümdar Tanrı” halk arasında anlatıldığı şekliyle yazıya dökülmüştür. Kuşkusuz Hint mitolojisindeki üçlü ilah grubu olan Trimurti’nin bir uyarlamasıdır. Görünüşe göre üçüncü tanrının artık halk tarafından anlaşılamayan ve dolayısıyla bu masalı ortaya çıkaran korkunç görünüşü, üç ilah grubundaki Şiva’yı temsil eder.
Bir Konfüçyüs Efsanesi
Konfüçyüs dünyaya geldiğinde tüm dört ayaklı hayvanların hükümdarı olan ve sadece yeryüzüne büyük bir insan geldiğinde ortaya çıkan Kilin adı verilen tuhaf yaratık, doğan çocuğu aradı ve üzerinde “Su Kristali’nin oğlu, kaderinde taçsız bir kral olmak var!” yazan bir yeşim taşı tükürdü. Sonra Konfüçyüs büyüdü, gayretle çalıştı, bilgeliği öğrendi ve bir aziz oldu. Dünyada çok faydalı işler yaptı ve ölümünden beri öğretmenlerin ve ustaların en büyüğü olarak kendisine derin saygı duyuldu. Birçok şeyi önceden biliyordu. Öldükten sonra bile bunu ispat eden deliller ortaya çıkmaya devam etti.
Bir zamanlar zalim İmparator Çin Şi Huang diğer krallıkların hepsini fethedip tüm imparatorluğu gezerken Konfüçyüs’ün memleketine gelerek onun mezarını buldu. Mezarın açılmasını ve içinde ne olduğunu görmeyi istedi. Çevresindekiler bunu yapmamasını tavsiye etse de onları dinlemedi. Böylece mezarın içine bir geçit kazıldı, mezarın ana odasında ahşabı oldukça taze görünen bir tabut buldular. Vurulduğunda sesi metal gibi çıkıyordu. Tabutun solunda gizli bir odaya açılan bir kapı vardı. O odada sanki yaşayan bir insanın kullanımı için konulmuş gibi duran bir yatak ve üzerinde kitapla kıyafetler duran bir masa vardı. Çin Şi Huang yatağa oturup aşağı baktı ve yerde bulut deseni işlemeleriyle süslenmiş kırmızı ipekten bir çift ayakkabı gördü. Bambudan bir asa duvara yaslanmıştı. İmparator, şakasına, ayakkabıları giyip asayı eline alarak mezardan çıktı. Ne var ki çıktığı gibi önünde aniden üzerinde şu satırların yer aldığı bir yazıt belirdi:
Fethetti Çin Şi Huang’ın ordusu altı krallığı,
Açıp mezarımı, bulmak için basit yatağımı;
Çalmış ayakkabımı, asamı da götürüyor,
Bilmiyor ki Shaqiu’ya, ölümüne gidiyor!
Çin Şi Huang çok endişeliydi ve mezarı tekrar kapattırdı; ancak Shaqiu’ya ulaştığında ölümüyle sonuçlanan ateşli bir hastalığa yakalandı.
Kilin tüm dört ayaklı hayvanların hükümdarı, en mükemmel zarafete sahip, okapiye benzeyen efsanevi bir yaratıktır. “Su Kristali” Kuzey’de yaşayan, temel gücü su ve bilgelik olan; bu nedenle de Konfüçyüs’le ilişkilendirilerek onun annesi olduğu düşünülen Su Tanrısı’dır. Çin Şi Huang (MÖ 200) tarihte kitapları yakması ve Çin’i yeniden düzenlemesiyle ünlüdür. Shaqiu (Kumlu Tepe) o günlerde Çin topraklarının batısında yer alan bir şehirdi.
Savaş Tanrısı
Savaş Tanrısı Guan Di aslında Guan Yu olarak isimlendirilmişti. Sarı Türbanlıların isyanı tüm imparatorluğu kasıp kavururken yol kenarında tanıştığı ve kendisi gibi vatan aşkıyla dolu iki kişiyle bir dostluk anlaşması yaptı. Bu ikilinin biri, bir sonraki imparator olan Liu Bei, diğeri ise Zhang Fei’di. Üçü bir şeftali bahçesinde buluşup farklı ailelerden olmalarına karşın birbirleri için kardeş olacaklarına dair yemin ettiler. Beyaz bir at kurban edip ölene dek birbirlerine sadık kalacaklarına ant içtiler.
Guan Yu son derece sadık, dürüst, namuslu ve cesurdu. Konfüçyüs’ün imparatorlukların yükseliş ve düşüşünü anlatan “Lu’nun Vakayinameleri” kitabını okumaya bayılırdı. Sarı Türbanlıları bastırıp Dört Irmak Diyarı’nı fethetmesi için arkadaşı Liu Bei’ye yardımda bulundu. Bindiği at Kızıl Tavşan olarak bilinirdi ve bir günde bin altı yüz kilometre koşabilirdi. Guan Yu’nun Yeşil Ejderha denen yarım ay şeklinde bir bıçağı vardı. Kaşları ipek kelebeklerinki gibi güzel, gözleri anka kuşunun gözleri gibi uzun kesimliydi. Yüzü açık parlak kırmızı renkte ve sakalı karnına değecek kadar uzundu. Bir keresinde imparatorun huzuruna çıktığında imparator ona “Dük Hoşsakal” olarak seslenip sakalını yerleştirmesi СКАЧАТЬ