Büyülü şehir. Эдит Несбит
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Büyülü şehir - Эдит Несбит страница 4

Название: Büyülü şehir

Автор: Эдит Несбит

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-06-1

isbn:

СКАЧАТЬ birlikte sessizce içeri girdiler. Bu sırada Philip yatmaya gitmişti. Yapı epey ilerlemiş ama henüz tamamlanmamıştı.

      “Hiç dokunmayacağım,” dedi Susan. “Bırakalım yarın da oynasın çocuk. Şu dadı geri dönmeden her şeyi toplarız. Keplerine, yakalarına, hele o kendini beğenmişliğine sinir oluyorum!”

      Böylece Philip ertesi gün bina kurmaya devam etti. Aklınıza gelecek her şeyi kullandı bu yapı için: domino taşları ile domino kutusu, tuğla bloklar ve kitaplar, bin bir dil dökerek Susan’dan aldığı masuralar, bir yakalık kutusu ve aşçının katkısı olan birkaç kek kalıbı. Domino taşlarıyla merdivenleri, domino kutusunu kullanarak ise taraçayı yaptı. Bahçeden biraz karapelin otu getirip masuralara doldurdu. Bunlar güzel birer saksı görevi görmüştü. Tıpkı büyük saksılardaki defne ağaçlarına benzemişti. Pirinç malzemeden el yıkama tasları kubbe olacaktı. Salondaki şifonyerden aldığı yine pirinç malzemeden çaydanlık kapakları ve kahve cezveleri ise göz kamaştırıcı derecede ihtişamlı minarelere dönüşmüştü. Satranç taşları da minare olarak işe yaramıştı.

      “Asfalt yollar ve çeşme yapmalıyım,” dedi Philip düşünceli bir şekilde. Yollar sedef kart düzenleyicilerle döşendi. Gümüş ve cam bir küllük ise çeşme olmuştu. Bunun ortasından telkâri işlemeli bir iğne kutusu yükseliyordu. Philip, çeşmenin akan sularını yapmak için gümüş çikolata kâğıtlarının ince kısımlarını kullandı. Helen bu çikolatayı veda ederken vermişti. Palmiye ağaçlarını yapmak çok kolay olmuştu çünkü daha önce Helen’ın gösterdiği yöntemi izlemesi yeterliydi. Bunun için karaçam parçalarını oyun hamuru yardımıyla mürver ağacı köklerine yapıştırdı. Lucy’nin oyuncakları arasında bol bol oyun hamuru vardı. Her şeyden bol bol vardı.

      Böylece şehir masayı kaplayana dek büyüdü. Philip hiç azalmayan enerjisiyle başka bir masada yeni bir şehir yapmaya koyuldu. Bu şehrin en çok göze çarpan yapısı, tabanını bir çeşmenin çevrelediği büyük su kulesiydi. Artık Philip’i hiçbir güç durduramazdı. Çeşmeleri yapmak için büyük avizelerin kristal damla taşlarını söktü. Bu şehir ilkinden daha görkemli olmuştu. Muhteşem bir kulesi ve gözlem evi vardı. Bunlardan ilki müsvedde kâğıtların atıldığı bir çöp kovasından, ikincisi de bir fotoğraf büyütme makinesinden yapılmıştı.

      Philip’in kurduğu şehirler gerçekten çok güzeldi. Keşke size bunları en ince ayrıntısına kadar tasvir edebilsem. Fakat bu şehirleri anlatmam sayfalar alacaktır. Bahsettiğim şeylerin yanında bir de kuleler, taretler4, büyük merdivenler, pagodalar, kameriyeler, gümüş kâğıt şeritleriyle parlak ve su gibi bir görünüm verilmiş kanallar ile üzerinde bir teknenin bulunduğu bir göl vardı. Philip, oyuncak bebek evindeki eşyalardan uygun olduğunu düşündüğü her şeyi inşa ettiği yapılarda kullandı. Ahşaptan yiyecekler ve tabaklar, kurşun çay fincanlarıyla kadehler faydalandığı eşyalardandı. Şehir halkı olarak da domino taşlarıyla piyonları kullandı. Yakışıklı satranç figürleri ise minare görevi görecekti. Kaleler yaptı ve bunlara kurşun askerleri yerleştirdi.

      Çok sıkı ve zekice çalıştı. Şehirler güzelleşip ilgi çekici hale geldikçe Philip eserlerini daha çok seviyordu. Artık mutluydu. Mutsuz olmak için zamanı yoktu.

      “Helen gelinceye kadar bozmayacağım şehirleri. Bunlara bayılacak!” dedi.

      İki şehir bir köprüyle birbirine bağlanmıştı. Bunun için bir cetvelden faydalanmıştı. Bu cetveli hizmetçilerin dikiş odasında bulmuş ve hiçbir itirazla karşılaşmadan almıştı. Zira evdeki bütün hizmetçiler arkadaşıydı artık. İlk önce Susan’la dost olmuştu ve bu her şeyi değiştirmişti.

      Köprüyü yerleştirip şehir sakinlerini temsil etmeleri için Bay ve Bayan Nuh’u ana meydana koymuş, eserinin uyandırdığı hayranlık hissiyle kendinden geçmiş halde durmaktaydı ki omuzlarına dokunan bir çift sert el irkilip çığlık atmasına neden oldu.

      Dadının ta kendisiydi bu. Beklendiğinden bir gün erken gelmişti. Gerçek şu ki ağabeyi yeni evlendiği karısıyla dönmüştü. Dadı ile yengesi birbirlerinden hiç hazzetmemişlerdi. Bu yüzden dadının keyfi pek bozuktu. Philip’i omuzlarından tutup sarstı. Bu, Philip’in daha önce hiç başına gelmemiş bir şeydi.

      “Seni yaramaz kötü çocuk!” dedi dadı çocuğu sarsmaya devam ederek.

      “Ama ben hiçbir şeye zarar vermedim. Hepsini yerine koyacağım,” dedi. Korkudan titriyordu, yüzünün rengi de solmuştu.

      “Bir daha hiçbir şeye dokunmayacaksın. Sabah her şeyi kendi ellerimle yerine koyacağım. Sana ait olmayan şeyleri nasıl alırsın?”

      “Ama istediğimi alabileceğimi söylemiştiniz,” dedi Philip. “Eğer yaptığım yanlışsa bu sizin hatanız.”

      “Yalancı çocuk seni!” diye bağırdı dadı ve Philip’in parmak boğumlarına vurdu. Daha önce kimse Philip’e vurmamıştı. Çocuğun benzi iyice attı ama ağlamadı. Gerçi elleri hakikaten çok acıyordu. Çünkü dadı ona vurmak için sert ve köşeli cetveli kapmıştı.

      “Siz bir korkaksınız,” dedi Philip. “Yalan söyleyen sizsiniz, ben değilim.”

      “Kapa çeneni,” dedi dadı. Sonra Philip’i hemen yatağa yolladı.

      “Akşam yemeği falan yok sana!” dedi öfkeyle, Philip’i yatırıp yorganının kenarlarını sıkıştırırken.

      “Yemek falan istemiyorum zaten,” dedi Philip. “Hem güneş batmadan sizi affetmem gerek.”

      “Affedecekmiş!” diye cevap verdi dadı bir hışımla dışarı çıkarken.

      “Özür dilediğinizde, sizi affetmiş olduğumdan emin olabilirsiniz,” diye bağırdı Philip arkasından. Elbette bu sözler dadıyı eskisinden de çok sinirlendirecekti.

      Philip’in yalnız kaldığında ağlamış olup olmaması bizi ilgilendirmiyor. Dadının Philip’i sarsıp dövdüğünü gören ama müdahale etme cesaretini gösteremeyen Susan, biraz sonra sessizce yukarı çıkıp Philip’e biraz süt ve kek getirdi. Ama Philip uyumuştu ve Susan’ın söylediğine göre kirpikleri ıslaktı.

      Philip uyandığında oda öyle aydınlıktı ki önce sabah olduğunu sandı. Ama hemen sonra bu güzel aydınlığın kaynağının sarı güneş ışığı değil, beyaz ayışığı olduğunu fark etti.

      İlk başta neden bu kadar üzgün olduğuna şaşırdı. Sonra Helen’ın uzaklara gittiğini ve dadının ona ne denli kötü davrandığını hatırladı. Dadının şehri yıkacağı geldi aklına. Helen kardeşinin eserini hiç göremeyecekti. Philip bir daha öyle güzel bir şehir kuramazdı. Sabah olduğunda hepsi yok olacaktı. Philip o şehri nasıl yaptığını hatırlayamayacaktı bile.

      Ayışığı çok parlaktı.

      “Acaba şehrim ayışığında nasıl gözüküyor?” dedi Philip kendi kendine.

      Sonra büyük bir heyecan içinde aşağı inip şehrinin nasıl göründüğüne bakmaya karar verdi.

      Hemen sabahlığını giyip odasının kapısını yavaşça açtı ve sessizce koridoru СКАЧАТЬ



<p>4</p>

Taret: Gemilerde ya da kalelerde, topun makine bölümünü ve topçuları koruyacak biçimde yapılmış zırhlı kule. (ç.n.)