Afrika masalları. E. J. Bourhill
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Afrika masalları - E. J. Bourhill страница 9

Название: Afrika masalları

Автор: E. J. Bourhill

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-10-8

isbn:

СКАЧАТЬ genişliyordu. Sonunda güneş gözden kaybolmuştu. Derken uzaklardan durmak bilmeyen bir gök gürültüsü işitildi. Bir an dahi ara vermeyen bu ses giderek yaklaşmaktaydı. “Bu gökgürültüsü değil,” dedi Prens. “Dolu yağacak. Ama etrafta sığınabileceğim hiçbir yer yok. Prenses’in yüzünü bir daha göremeyeceğim!”

      “Korkma,” dedi bir ses kulağına yaklaşarak. Genç adam başını çevirince Ağaçkakan’ı gördü. “Yere uzan. Ben başını koruyacağım zira ben de bir büyücüyüm.”

      Prens yere uzandı. Küçük Ağaçkakan kanatlarını açıp genç adamın üzerinde uçmaya başladı. Sanki bir silahtan fırlatılmış gibi kocaman bir dolu tanesi düştü yere. Ardından bir dolu tanesi daha geldi. Derken, ördek yumurtası büyüklüğünde, sivri uçlu ve buz gibi soğuk yüzlerce ve binlerce dolu tanesi şiddetli bir sağanak halinde ve korkunç bir gürültüyle sarp kayalıkların üzerini kapladı. Daha önce kimse bulutlar diyarında böylesi şiddetli bir fırtınaya şahit olmamıştı.

      Prens’in sağ salim geri döndüğünü, üstelik keyfinin de pek yerinde olduğunu gören düşmanları şaşkına dönmüş ve eskisinden de çok öfkelenmişlerdi. Ama kararlarından dönmediler. Gölgeli bir ağacın altında bütün kabile şefleri ile büyücülerin katıldığı büyük bir indaba12 düzenlediler. Kral’ın önderliğinde günlerce sürecek bir ava çıkılmasına karar verildi. Kraaldan uzak kalacakları bu süre zarfında Prens, bir assegai ile öldürülecekti. Ancak bu olaya kaza süsü verilecekti çünkü Prenses’in, kocasının cinayete kurban gittiğini düşünmesini istemiyorlardı. Bu defa planlarının işe yarayacağını düşünüyorlardı çünkü av heyecanı sırasında ellerine pek çok fırsat geçecekti. Fakat gölgesinde toplandıkları ağacın dallarına tüneyen Ağaçkakan her şeyi işitmişti. Bu bilge kuş, büyük bir büyücüydü. Hain planı öğrenir öğrenmez bulutlar diyarının baş büyücüsünün boş kulübesine giderek burada koruyucu bir muska hazırladı. Yılanların en öldürücüsü mamba ile yılanların en büyüğü pitonun yağından aldı, sonra kaplanın akciğerlerini saran deriden biraz kopardı. Bütün bunları karıştırıp piton derisinden yapılmış ve saklaması kolay üç küçük torbaya koydu. Sonra torbaları ağzına alıp doğruca Tavşan Prens’in yanına koşturdu.

      “Bunları al ve sakın üstünden ayırma,” dedi Ağaçkakan. “Hayatını tehdit eden yeni tehlikeler var.”

      Prens kuşun sözüne uydu ve ava katılmak üzere neşeyle yola çıktı. Günlerce kraaldan uzakta kaldılar ve her gün yeni bir şef genç adamı öldürmeye çalıştı. Ancak fırlattıkları assegailerin hedefi tutturamadan yere düşüveriyordu. Ağaçkakan’ın hazırladığı muska sayesinde Prens bütün bu saldırılardan korunmuştu.

      Sağ salim eve döndü ancak o akşam Prenses’e daha fazla direnmenin bir faydası olmadığını söyledi. Bulutlar diyarının halkı onu öldürmeden rahat etmeyecekti.

      Prenses bu sözleri büyük bir üzüntüyle dinledikten sonra şöyle dedi: “Çok haklısın. Zamanla senin ne kadar zeki ve cesur olduğunu görürler diye ümit etmiştim ama bu işe yaramayacak. Bu gece hızlıca yeryüzüne inip talihimizi orada arayalım. Ben merdiveni hazırlayacağım, sen de Fare ile Ağaçkakan’ı çağır.”

      Prenses sihirli tüyü çekti ve ucu yeryüzüne bakacak şekilde tuttu. Tüy hemen uzamaya başladı. Birkaç dakika içinde tüyün ucu Tavşan Prens’in kulübesinin yakınlarına ulaşmıştı. Sonra dört arkadaş aşağı indiler. Böylece bulutlar diyarını sonsuza dek terk ettiler.

      Ertesi sabah bir toplantı yaptılar. ‘‘Bize hizmet edecek insanlar bulmalıyız,” dedi Prens. “Prenses için büyük bir krallık ve büyükbaş hayvanlar istiyorum. Karım bu kulübede bir başına yaşayamaz.”

      “Sana verdiğim o üç küçük torba sayesinde bütün istediklerin gerçekleşecek,” dedi Ağaçkakan. “Tek yapman gereken dilek dilemek. İstediğin her şeye anında ulaşacaksın.”

      “Öyleyse,” dedi Prens, “güzel kulübelerim olsun; Prenses’e hizmet etmekten asla yorulmayacak çalışkan hizmetçiler ve ona tavsiyede bulunup yol gösterecek bir de bilge kadın olsun.”

      Bir anda hayal edemeyeceğiniz kadar güzel kulübeler belirdi dört yanda. Üstelik, ihtiyaç duyabilecekleri her şey vardı bu kulübelerde. Otuz güçlü kuvvetli ve iyi huylu hizmetçi kız emirlerini bekliyordu. Ayrıca bilge bir kadının bilmesi gereken her şeyi bilen sevimli bir Kraliçe vardı aralarında. Bu yaşlı kadıncağız dünyanın en iyi kalpli insanıydı.

      Böylece Tavşan Prens karısının güvende olacağından ve ona çok iyi bakılacağından emin oldu. Prenses’i Ağaçkakan’a emanet ederek Fare ile birlikte asker ve büyükbaş hayvan bulmak üzere yola çıktı.

      Elleri boş dönmeyeceklerdi. Kısa bir süre yol aldıktan sonra binlerce savaşçısı ve büyükbaş hayvanı olan şanlı bir kralın ününü işittiler. Ağaçkakan’ın vermiş olduğu küçük torbalar sayesinde Prens bu büyük kralı alt ederek onun bütün ordusunu ve hayvanlarını Prenses’e götürdü.

      Sonra büyük bir krallık kurdu. İki sadık dostunu ödüllendirmek için Fare’yi bir prens ve Ağaçkakan’ı ise bir prenses yaptı. Fare’ye askerler verip yeni ülkeler fethetmesi için uzaklara yolladı. Korkarım, Fare’nin maceralarını hatırlayamıyorum. Tek bildiğim büyük bir şef olduğu ve hâlâ karısıyla beraber Tavşan Prens’e sadakatle hizmet ettiğidir.

      Tuhaf Anne

      Bir Swazi Masalı

      Uzun yıllar önce bir gelin ve bir damat yaşardı. Güney Afrika halkının geleneklerine göre yeni evli bir çift ilk senelerini damadın annesiyle geçirirdi zira gelin kendi evinden sorumlu olmadan önce tamamlanması gereken ritüeller vardı.

      Bu nedenle gelinle damat, yaşlı annenin kulübesinin hemen yakınındaki küçük bir kulübede yaşıyordu. Her gün tarlalarını çapalamaya gidiyorlardı. Burada darı, şeker kamışı, kabak ve sukabağı yetiştiriyorlardı. Sukabakları yeşilken pek lezzetli olur, olgunlaşıp kabuğu sertleşen sukabaklarından ise su kapları ve taslar yapılır. Damadın annesi tarlanın kendine ait kısmında çalışırken, genç çift de onlara ayrılmış toprağı ekiyordu.

      Genç kadın her sabah kocası için güzel yemekler hazırlar ve tarladan dönünce yemesi için evde bırakırdı. Kahverengi kil tencerelere konmuş bu yemekler genellikle şekerkamışı suyuyla tatlandırılmış yeşil mısır lapası, taze sukabağı ve ıspanak olurdu. Yanında da büyük bir sukabağına konmuş soğuk bira. İşte yine böyle bir gündü. Genç kadın bütün gün çalıştığından eve yorgun ve aç dönen kocası için akşama kadar bütün bunları hazır etmişti. Ne var ki damadın ihtiyar annesi bu güzel yemekleri görünce canı çekti. Bu yüzden genç çift tarlada çalışırken siyah öküz derisinden fistanını çıkarıp kazmasının sapına astı. Sonra kazmaya döndü: “Kazma, haydi ben dönene kadar git çalış.”

      Kazma bu emre itaat etti. Dolayısıyla, oğlu ne zaman annesinin arazisine baksa orada çalışan birini görüyordu.

      Yaşlı kadın her şeyi yoluna koyunca oğlunun kulübesine СКАЧАТЬ



<p>12</p>

Indaba: Bir toplantı veya konsey.