100 büyük romancı. Sabri Kaliç
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу 100 büyük romancı - Sabri Kaliç страница 11

Название: 100 büyük romancı

Автор: Sabri Kaliç

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-50-4

isbn:

СКАЧАТЬ 1936’da Manisa Ortaokulu’nu, 1939’da parasız yatılı olarak okuduğu Balıkesir Lisesi’ni ve 1944 yılında da ikinci sınıftan sonra askeri öğrenci olarak devam ettiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. A. N. Tarlan yönetiminde hazırladığı bitirme tezinin başlığı “Tokatlı Kâni: Sanat, Şahsiyet ve Psikoloji” idi. O dönemde Akşehir’de bulunan Maltepe Askeri Lisesi’nde 1945 yılında, bir yıl edebiyat öğretmenliği yaptı. Üniversite öğrenciliği sırasında Türkiye Komünist Partisi’ne katılarak faaliyette bulunduğu iddiasıyla sıkıyönetim mahkemesince tutuklanarak hapse mahkum edildi. Altı ay işkenceleriyle ünlü Sansaryan Hanı’nda, dört ay da Tophane Cezaevi’nde olmak üzere on ay hapis yattı. Ocak 1946’da tahliye olduktan sonra doğduğu yer olan Manisa’nın Hacırahmanlı Köyü’ne yerleşti. Burada evlenerek uzun süre çiftçilik yaptı. 1976’da tiyatro oyuncusu Serpil Gence ile ikinci evliliğini yapıp İstanbul’a yerleşti ve bir çocuğu oldu. 1980’den sonra, Milliyet Yayınları’nda danışmanlık ve çevirmenlik, kısa bir süre de Can Yayınları’nda redaktörlük yaptı. Üzerinde çalıştığı Canistan adlı romanını tamamlayamadan geçirdiği kalp krizi sonucu Moda’daki evinde vefat etti ve İstanbul Üsküdar’daki Bülbülderesi Mezarlığı’nda toprağa verildi. 1990’da Hacırahmanlı Belediyesi sanatçının anısına “Yusuf Atılgan Halk Kitaplığı”nı kurdu. Hakkında yazılan yazı ve röportajlarla kendisine adanan yazılar, ölümünün ardından bazı “Perşembeci Dostları” tarafından Yusuf Atılgan’a Armağan adlı kitapta derlendi.

      İlk romanı Aylak Adam’la modern Türk edebiyatı içinde çok önemli bir yere sahip olan Yusuf Atılgan, özellikle yabancılaşma ve bunun zorunlu sonucu olan yalnızlık temalarını başarıyla işleyen bir yazar olarak tanındı. Geçimini ailesinden kalan mirasla, herhangi bir işte çalışmak ihtiyacı duymadan sağlayan; kendi tanımıyla “zengin değil, ama paralı” bir adam olarak hemen hemen hiçbir sorumluluk üstlenmeden bohem bir hayat yaşayan ve “gerçek sevgiyi” arayan C. adlı genç bir adamın anlatıldığı Aylak Adam adlı ilk romanı, Türk edebiyatında çağdaş bireyi olanca trajedisiyle yansıtabilen bir roman olarak öne çıktı.

      İkinci romanı olan Anayurt Oteli ise, Aylak Adam’ın C. karakteriyle iletmeye çalıştığı kentli bireyin yalnızlığını, Zebercet karakteriyle kasabaya daha da önemlisi yalnızlığın kimsesizlik olarak biçimlendiği bir çaresizliğe, bunalıma ve giderek, cinayet ve intiharla sonuçlanan bir trajediye taşır. Aylak Adam’ın C.’si gibi Anayurt Oteli’nin Zebercet’i de esas olarak sevgiyi aramaktadır, ancak Zebercet’in yaşadığı sevgi açlığı C.’nin yaşadığıyla kıyaslandığında katıksızdır ve bir dizi cinsel problemle de bütünlenerek bunalım düzlemine taşınır.

      Yusuf Atılgan’ın ölümünden sonra yayımlanan “bitmemiş” romanı Canistan ise olayların geçtiği zaman dilimi ve coğrafya göz önünde bulundurulduğunda “birey”den, dolayısıyla da birey bazında yaşanan çelişki ve açmazdan bağımsızdır. Atılgan Canistan’da, insan gerçekliğine daha dolaysız hatta güdüsel bir düzlemde yaklaşmaya çalışır. Bu çerçeveden bakıldığında, Aylak Adam’ı kentin, Anayurt Oteli’ni kasabanın ve Canistan’ı da köyün romanı saymak gibi bir değerlendirme yapılabilir. Böylesi bir bakış, Yusuf Atılgan’ın yazı serüvenine olduğu kadar Türk romanının serüvenine de farklı bir perspektif getirir. Canistan “köy romanı”na daha önce benzerine rastlanmayan biçimde şiddet öğesini ve cinselliğin şiirsel katkısını getirir. Bu çerçeveden bakıldığında Canistan, aynı zamanda “can”a yani insana (hayata) yazılmış bir destan niteliğindedir.

      Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli romanı 1987’de yönetmen Ömer Kavur tarafından aynı adla sinemaya aktarılmış ve büyük beğeni toplayan film birçok ulusal ve uluslararası festivalde önemli ödüller almıştır.

      Romanları: Aylak Adam (1959), Anayurt Oteli (1973), Canistan (tamamlanamamış – 2000)

      18

      Yaşar KEMAL

      (1923 – )

      Hayatı boyunca Nobel Edebiyat Ödülü’ne en fazla aday gösterilen yazarlardan biri olan ve romanlarıyla Türkiye’yi ve Türk insanını tüm dünyaya tanıtan Yaşar Kemal, yaşamını destansı bir yazar ve onurlu bir aydın olarak sürdürmektedir.

      Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli olan Yaşar Kemal, 1923 yılında Adana’nın Göğceli köyünde, Nigâr Hanım ile çiftçi Sadık Efendi’nin oğlu olarak dünyaya geldi. Aslen Van-Erciş yolu üzerinde ve Van Gölü’ne yakın Muradiye ilçesine bağlı Ernis (bugün Günseli) köyünden olan ailesi I. Dünya Savaşı’ndaki işgal yüzünden uzun bir göç süreci sonunda Adana’nın Osmaniye ilçesine (bugün il) bağlı Hemite (bugün Gökçedam) Köyü’ne yerleşmişti. Küçük yaşta geçirdiği bir kaza nedeniyle bir gözünü kaybeden Yaşar Kemal, beş yaşındayken babasının Hemite Camii’nde namaz kılarken öldürülmesine tanık oldu. Burhanlı Köyü ilkokulunda başladığı ilköğrenimini Kadirli Cumhuriyet İlkokulu’nda tamamladı. Adana’da ortaokula devam ederken bir yandan da çırçır fabrikasında işçilik yaptı. Ortaokulu son sınıfta terk ettikten sonra çeşitli işlerde çalıştı. Kuzucuoğlu Pamuk Üretme Çiftliği’nde ırgat katipliği (1941), Adana Halkevi Ramazanoğlu Kitaplığı’nda memurluk (1942), Zirai Mücadele’de ırgatbaşlığı, daha sonra Kadirli’nin Bahçe köyünde öğretmen vekilliği (1941-42), pamuk tarlalarında, batozlarda ırgatlık, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptı. Yirmiye yakın işte çalıştığı bu yıllarda en uzun işi beş yıl üst üste yaptığı çeltik tarlalarında kontrolörlük oldu. Bu arada 17 yaşındayken siyasi nedenlerle ilk tutukluluk deneyimini yaşadı. Askerlikten sonra 1946’da gittiği İstanbul’da Fransızlara ait Havagazı Şirketi’nde gaz kontrol memuru olarak çalıştı. 1948’de Kadirli’ye döndü, bir süre yine çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptıktan sonra arzuhalcilik yapmaya başladı, çeşitli güçlüklerle karşılaştığı için bu işi de sürdüremedi. 1950’de Türk Ceza Kanunu’nun 142. maddesine aykırı eylemde bulunmak savıyla tutuklandı ve bir süre Kozan Cezaevi’nde yattı. 1951’de serbest bırakılınca İstanbul’a gitti.

      Kısa bir işsizlik döneminin ardından Cumhuriyet gazetesinde röportaj yazarlığı ile başladığı gazeteciliği, fıkra yazarlığı ve kurduğu yurt haberleri serisinin yönetimi ile sürdürdü (1951-63). 1962’de girdiği Türkiye İşçi Partisi’nde Genel Yönetim Kurulu üyeliği, Propaganda Komitesi başkanlığı ve Merkez Yürütme Kurulu üyeliği yaptı. 1963’te ayrıldığı gazetecilikten sonra kendini bütünüyle roman yazma uğraşına verdi. 1967’de haftalık dergi Ant’ın kurucuları arasında yer aldı. Sorumlusu olduğu bu derginin yayınları arasında çıkan Marksizmin Temel Kitabı adlı yapıttan dolayı 18 ay hüküm giydi. Bu karar Yargıtay tarafından bozuldu. Ant dergisindeki yazılarından dolayı çeşitli kovuşturmalara uğradı. 1973’te Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kuruluşuna katıldı ve 1974-75 yıllarında ilk genel başkanlığını üstlendi. 1995’te Der Spiegel’de çıkan bir yazısı dolayısıyla İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı, 20 ay hapis cezasına çarptırıldı ve cezası ertelendi.

      Yazar, küçük yaşlarda halk edebiyatına ilgi duydu; saz çalmaya, türkü söylemeye ve destanlar anlatmaya başladı. Yöredeki halk ozanlarıyla karşılıklı atışmalar СКАЧАТЬ