100 büyük romancı. Sabri Kaliç
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу 100 büyük romancı - Sabri Kaliç страница 10

Название: 100 büyük romancı

Автор: Sabri Kaliç

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-50-4

isbn:

СКАЧАТЬ daha çok yakın çevre, aile hayatı, sevda ilişkileri, küçük kasaba izlenimleri gibi bireysel ve dar çerçeveli konular göze çarpar. Tarık Buğra “olay” değil “atmosfer” öykücüsüdür. Öykülerinden, onun hüznü yakından tanıyan bir yazar olduğu anlaşılmaktadır. Öykü ve romanlarında çocukluğun, ilk aşkın, vefasızlıkların, kırılmışlıkların ve yarıda kalmış şeylerin hüznü vardır. Yayımlanmış dört tiyatro eserinden İbiş’in Rüyası’nda ünlü komedyen Naşit’in hayatından bir bölümü, son derece duygulu, iki kişi arasında geçen fırtınalı bir aşk atmosferi içinde anlattı. İlk adı Dört Yumruk olan, daha sonra Akümülatörlü Radyo adıyla yayınlanan ve Devlet Tiyatroları’nda sahnelenen eserinde ise yarıda kalmış mutlulukların öyküsünü anlattı. Ayakta Durmak İstiyorum ve Yüzlerce Çiçek Birden Açtı oyunları ise özgürlüğe ve bağımsızlığa hasret insanın dramını hikaye etmiştir.

      1955’te yayınlanan Siyah Kehribar romanında, İtalya’da Mussolini devrinde geçen olayları anlattı, dikta rejimlerinin özgür ve zora gelmez mizaçlar üzerinde yarattığı olumsuz tesirleri betimledi. İbiş’in Rüyası adlı romanı, daha sonra oyun haline getirildi. Yalnızlar romanı ise, Akümülatörlü Radyo oyununun romanlaştırılmış halidir.

      Roman dünyamızda Tarık Buğra’ya sağlam ve sarsılmaz bir yer sağlayan yapıtı, Küçük Ağa’dır. Bu romanda ve bunun devamı olan Küçük Ağa Ankara’da ve Firavun İmanı romanlarında, Kurtuluş Savaşı ilk defa değişik bir açıdan ele alınmıştır. Bu roman dizisi tarihsel açıdan “Milli Mücadele’de insanın ve milletin yeri nedir?” sorusunun cevaplarını araştırmıştır. Yazar, Yağmur Beklerken romanında ülkemizin Serbest Fırka denemesinin, Gençliğim Eyvah’ta ise 1970’li yıllarda Türkiye’nin bir numaralı sorunu haline gelen anarşi olaylarının değişik yönlerini ve perde arkasını betimlemiştir.

      Tarık Buğra, Osmancık romanında da Osmanlı devletinin kuruluş yıllarını anlatmıştır. Bu eserde cihan devletini kuran irade, bilinç ve karakterin tahlili vardır. Tarık Buğra roman kahramanlarını idealize etmez. Onun romanlarındaki bütün karakterler doğaldır. İnsanı en gerçek ve inkar edilemez yanı (yani mizacı) ve en soylu duygusu (yani hüzünleri) açısından ele almıştır. Ona göre roman, hatta sanat “evreni ve insanları bir mizaca göre yeniden yaratmak”tır. Bu açıdan bakılınca Tarık Buğra, bir tahlil ustası olarak göze çarpar. Onun bazı romanlarında insan, bazılarındaysa konu ön plandadır fakat ikisi de her zaman dengelidir. Tarık Buğra roman ve tiyatro gibi kalıcı eserlerin ancak en mükemmel kültür Türkçesi ile yazılabileceğini savunmuştur. Her türlü basmakalıbı reddeden bağımsız bir sanat anlayışını benimsemiş olan Tarık Buğra; güzel Türkçesi, canlı ve yoğun üslubu, derin karakterleri ile Türk öykü, tiyatro ve roman yazarlarının en önemlileri arasında yer almıştır.

      Hisar dergisi ve Türkiye gazetesinde de yazan Tarık Buğra 26 Şubat 1994 tarihinde İstanbul’da vefat etti.

      Romanları: Siyah Kehribar (1955), Küçük Ağa (1964), Küçük Ağa Ankara’da (1966), İbişin Rüyası (1970), Firavun İmanı (1976), Gençliğim Eyvah (1979), Dönemeçte (1980), Yalnızlar (1981), Yağmur Beklerken (1981), Osmancık (1983)

      16

      Vedat TÜRKALİ

      (1919 – )

      Vedat Türkali, bir ömür boyunca inandığı idealler uğruna yaşadı ve romanlarında da senaryolarında da insanca bir hayata olan özlemini dile getirdi. Türk romanının klasikleri arasında olan “Bir Gün Tek Başına”da 1960’lı yılların toplumsal durumunu ve dönemin siyasal eylemlerini konu edinen yazar, sonraki romanı “Mavi Karanlık”ta da 12 Eylül darbesinin öncesindeki siyasal ve toplumsal gelişmelerin arka planını anlattı.

      Türk edebiyatına yazar, romancı ve senarist olarak ismini yazdıran Vedat Türkali, 13 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’da dünyaya geldi. Asıl adı Abdülkadir Demirkan olan Türkali 1950’li yıllarda soyadını Pirhasan olarak değiştirdi, ama yazılarında “Vedat Türkali” imzasını kullanmaya devam etti. Samsun Lisesi’ni bitirdikten sonra askeri öğrenci olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Aynı yıl eşi Merih Pirhasan’la evlendi. Askeri liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. Yasa dışı eylemlerde bulunduğunu gerekçesiyle 1951’de yedi yıl hapis cezasına çarptırıldı.

      “Gar Yayınları”nı Rıfat Ilgaz ile kurduktan sonra, 1960’da Dolandırıcılar Şahı ile senaristliğe başladı. 1964 yılında Türk sinemasında yepyeni bir anlayışın ürünü olan Karanlıkta Uyananlar (1964) adlı Ertem Göreç filminin senaryosunu yazan ve bu senaryoyla 1965 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanan Türkali, aynı yıl yönetmenliği de denedi. Gerek kendi adıyla gerek takma adlarla Yeşilçam’a birçok filmler yazan Türkali, o günlerini Yeşilçam Dedikleri Türkiye adlı romanında anlattı.

      Toplumsal sorunlara değinen ve gerçekçi bakış açısı içeren birçok senaryo yazan Vedat Türkali, bu ürünlerin bir bölümünü daha sonra kitap haline getirdi. Yazar asıl ününü Bir Gün Tek Başına adlı romanıyla duyurdu. Adı geçen romanla 1974’te Milliyet Yayınları Roman Yarışması Birincilik Ödülü’nü, 1976’da ise Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandı. 1960’lı yılların toplumsal durumunu ve dönemin siyasal eylemlerini konu edinen Bir Gün Tek Başına; çalkantılı yıllar içinde küçük burjuva aydının yaşamını, içinde bulunduğu durumu, çelişkilerini ve ruhsal bunalımını yansıtır. Bu kitabı izleyen Mavi Karanlık romanı ise 12 Eylül darbesinin öncesinde siyasal ve toplumsal gelişmelerin arka planını anlatır. Toplumun değişik kesimlerinden seçtiği karakterlerin, aydın ve küçük burjuvaların durumunu anlattığı bu kitapta olaylar Bodrum’da geçer.

      Vedat Türkali, 90’lı yılların başından itibaren sessiz bir sürece girmiştir. Bunun en büyük nedeni de Türkali’nin; “Bir Gün Tek Başına, bu kitabı yazmak için kullandığım bir müsveddeydi,” dediği Güven’i yazmak için on yılı aşkın süre Londra’da yaşamasıdır. Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) tarihçesi niteliğinde kaleme alınan Güven’in ilk adımları, 1956 yılında Türkali cezaevindeyken atılmıştır. Türkali bu kitabı kaleme alırken ilk tepki yıllarca çalıştığı yayınevinden gelmiş ve yayınevi böyle ‘tehlikeli’ bir kitabı basmak istememiştir. Gendaş Yayınevi ile anlaşan Türkali’nin kitabı çıkar çıkmaz farklı kesimlerden sesler yükselmiştir. Kimileri bu kitabın Türkiye sosyalist hareketinde önemli bir rol üstlenen TKP tarihini çarpıttığını söylerken kimileri de kitabı edebi açıdan ele alarak değerlendirmiş ve ‘Güven’deki çelişkili noktalara dikkat çekmiştir.

      12 Eylül darbesinden sonra Türk Yazarlar Sendikası (TYS), Aydınlar Dilekçesi ve Barış Derneği’nin davalarından yargılanan Vedat Türkali Yeşilçam Dedikleri Türkiye adını taşıyan romanında Türkiye ile sinemamızın merkezi olan Yeşilçam arasında bağlantı kurarak aydınların toplumsal sorunlarını ve sorumluluklarını incelemiştir.

      Romanları: Bir Gün Tek Başına (1974), Mavi Karanlık (1983), Yeşilçam Dedikleri Türkiye (2001), Tek Kişilik Ölüm (1989), Güven (2 Cilt / 1999), СКАЧАТЬ