O akşam hocamla birlikte bira içtik. Hocam önceden beri az içen biriydi. Bir miktar içip de sarhoş olamayınca, sarhoş olana kadar içme macerasına atılamayacak birisiydi.
“Kötü bir gün oldu,” diyen hocamın yüzünde acı bir gülümseme belirdi.
“Keyfiniz bir türlü yerine gelmiyor mu?” diye endişeyle sordum.
O gün tanık olduğum olay sürekli zihnimi meşgul edip duruyordu.
Boğazıma kılçık batmış gibi acı çekiyordum. “Acaba konuyu açsam mı?” diye düşünüp sonra da, “En iyisi hiç bahsetmeyeyim,” diye karar kılmakta, bu ikilem içinde gidip gelmekteydim. “Canın bu akşam bir şeye sıkılmış gibi,” diyerek hocam konuşmayı başlattı.
“İşin doğrusu ben de biraz garibim. Farkındasın değil mi?”
Hiçbir karşılık verememiştim.
“Aslında az önce hanımla biraz tartıştık. Sinirlerim altüst oldu,” dedi hocam.
“Neden?”
“Kavga” kelimesini söylemeye dilim varmadı.
“Hanım beni yanlış anlıyor ve yanlış anladığını söylesem de bunu kabul ettiremiyorum. Sonunda ben de zıvanadan çıktım.”
“Sizi ne şekilde yanlış anlıyor?”
Hocam bu sefer hiç karşılık vermemişti.
“Eşimin düşündüğü gibi biri olsaydım şimdi böyle acı çekmezdim.”
Hocam nasıl bir ıstırap içindeydi? İşte bu akıl sır erdiremediğim bir meseleydi.
10
Dönüşte birkaç sokağı sessizlik içinde yürüyerek geçtik. Neden sonra hocam birden sessizliği bozdu.
“Yanlış yaptım. Bir hışımla evi terk ettiğimden, hanım muhakkak telaşlanmıştır. Şöyle bir düşününce, kadın dediğin güçsüz bir varlık. Eşim gibi birinin benden başka güvenebileceği hiç kimsesi yok.”
Hocam burada biraz duraksadı ama benden bir cevap bekler gibi de görünmeksizin hemen kaldığı yerden devam etti.
“Böyle deyince sanılacak ki evin reisinin kalbi daha sağlam ama biraz komik kaçıyor bu. Ben senin gözünde nasıl görünüyorum acaba? Zayıf biri mi, güçlü biri mi?”
“İkisinin ortasında bir yerlerde,” diye cevap verdim. Hocam bu cevabı biraz şaşırtıcı bulmuş gibiydi. Yine ağzını kapatıp konuşmadan yürümeye koyuldu.
Hocamın evine gidiş yolu pansiyonumun hemen yakınından geçiyordu. Oraya gelince, köşeyi dönüp, ayrılıp gitmek hocama karşı bir nezaketsizlik olur diye düşündüm. “Yolumuzun üstündeyken size evinize kadar eşlik etsem, olur mu?” dedim. Hocam birden eliyle susmamı işaret etti.
“Epey geç oldu, hemen evine dön sen. Ben de derhal eve döneceğim. Bizim hanım için…”
Hocamın lafının sonuna iliştirdiği “Bizim hanım için,” ifadesi, o an garip bir şekilde kalbimi ısıttı. Bu ifade sayesinde pansiyonuma dönüp huzur içinde uyuyabildim. O günden sonra uzun bir süre bu ifade aklımdan çıkmadı.
Hocam ve hanımefendi arasındaki kavganın o kadar ciddi bir şey olmadığını da bu ifadeyle öğrenmiş oldum. Olaydan sonra ardı arkası kesilmeden gerçekleştirdiğim ziyaretlerde vardığım sonuç, bir daha böyle bir şeyin vuku bulacağı bir vaziyetin söz konusu olmadığıydı. Üstelik hocamın bir gün bana şu duygularını dahi ifşa ettiği olmuştu:
“Şu dünyada kadın bildiğim sadece bir kişi var. Eşimden başka yeryüzündeki kadınların hemen hiçbirisinin gözümde kadın olarak bir çekiciliği yok. Sağ olsun, o da beni gökkubbenin altındaki tek erkekmişim gibi görüyor. Bu açıdan, yeryüzünün en mesut çifti biz olmalıymışız gibi geliyor.”
Konuşmanın öncesini unuttuğum için hocamın böyle kişisel bir meseleyi benimle ne amaçla paylaştığını net olarak söyleyemem. Lakin hocamın o anki ciddi tavrı ve ses tonundaki kasvet, şimdi bile hafızamda yer etmekte. Yalnız, o vakit kulağıma garip gelen şey “Yeryüzünün en mesut çifti biz olmalıymışız gibi geliyor,” şeklindeki son sözleriydi. Hocam neden “Yeryüzünün en mutlu çiftiyiz,” diyemeyip “Öyle olmamız gerekiyor,” demişti? İşte sadece bu ifade içime bir şüphe düşürmüştü. Özellikle hocamın bunu bir çeşit vurguyla, üstüne basa basa söyleyişi bana garip geliyordu. Hocam gerçekten mutlu muydu veyahut mutlu olması icap ederken acaba pek o kadar da mutlu değil miydi? İçten içe şüphelenmeden edemiyordum. Ne var ki bu şüphelerim az bir zaman sonra yok olup gitmişti.
Bu süre zarfında gittiğimde, hocamı evde bulamadığım bir vakit, hanımefendiyle baş başa sohbet etme fırsatım olmuştu. Hocam o gün Yokohama’dan demir alacak buharlı gemiyle16 yurtdışına gidecek arkadaşlarını uğurlamaya Şimbaşi’ye17 gittiğinden evde yoktu. O zamanlar Yokohama’dan bu gemiye binecek kişiler, önce Şimbaşi’de sabah sekiz buçuk buharlı trenine binerlerdi. Ben bir okumam için hocamın yardımına ihtiyaç duymuş ve önceden hocamın iznini de almış olarak sözleştiğimiz gibi saat dokuzda kendisini ziyarete gelmiştim. Hocamın Şimbaşi’ye gidişi, bir gün önce lütfedip vedalaşmaya gelen arkadaşlarına yönelik bir nezaket gereği gerçekleşmişti ve hesapta olmayan bir durumdu. Kendisi hemen döneceği için evde olmasa da benim beklememi istemişti. Bunun üzerine ben de misafir odasına geçip hocamı beklerken hanımefendiyle sohbete koyuldum.
11
Üniversite öğrencisi olmamın üzerinden epey zaman geçmişti. İlk kez hocamın evine gelişimden beri oldukça olgunlaştığımı hissediyordum. Hanımefendiyle de artık iyice yakınlaşmıştık. Hanımefendiye yönelik bir çekingenlik duymuyordum. Karşılıklı havadan sudan konuşuyorduk. Fakat kayda değer bir mesele üzerinde konuşmamış olmalıyız ki şimdi hepsini unutmuşum.
Konuşmalarımız içinden zihnimde yer eden sadece bir şey var ama bundan bahsetmeden önce söylemek istediğim bir şey daha var. Hocam üniversite okumuş biriydi. Bunu başından beri biliyordum. Bununla beraber hocamın hiçbir iş yapmadan boşta gezdiğini ilk defa Tokyo’ya dönüşümün üzerinden bir müddet geçince fark etmiştim. O zamanlar niye bir işle meşgul olmadığını merak ediyordum.
Hocam, bu dünyanın tanımadığı bir insandı. Bundan dolayı hocamın ihtisas alanını ya da düşüncelerini paylaşma şerefine nail olan kişi, kendisiyle çok yakın bir ilişki içerisinde olan bendenizden başkası olmasa gerekti. Bunun üzüntü verici bir şey olduğunu dile getirirdim hep. Hocam ise, “Benim gibi birinin bu âlemin içine çıkıp da iki kelam etmesi olacak iş değil,” deyip kestirir atardı. Bana göre böyle bir cevap aşırı bir alçakgönüllülük olduğundan, bu dünyayı küçümsediği hissini veriyordu. Aslında, hocamın şimdi isim yapmış eski sınıf arkadaşını pek rahat bir СКАЧАТЬ
15
Genelde erkeklerin giydiği bir çeşit geleneksel Japon giysisi. (ç.n.)
16
O zamanlar yurtdışına gitmek için buharlı gemi kullanılmaktaydı ve Yokohama da dönemin önemli limanlarından biriydi. (ç.n.)
17
Günümüz Japonya’sında Tokyo’nun Minato semtinde yer alan bir yer. Japonya’da ilk demiryolu hattı Şimbaşi ile Yokohama arasında kurulmuştur. (ç.n.)