Название: Piramit ve Diğer Wallander Maceraları
Автор: Хеннинг Манкелль
Издательство: Ayrıksı Kitap
Серия: Kurt Wallander
isbn: 978-625-99813-2-1
isbn:
Yaklaşık bir saat sonra işi bitmişti. Mutfağa gelmesi için Wallander’e işaret etti.
“Kesinlikle intihara benziyor,” dedi Hemberg dalgınlıkla masadaki futbol bahis kuponunu düzeltip okurken.
“Bir patlama sesi duydum,” dedi Wallander. “Silahtan gelmiş olmalı.”
“Başka bir şey duymadın mı?”
Wallander en iyisinin doğruyu söylemek olduğunu düşündü.
“Kestiriyordum,” dedi. “Ani bir gürültüyle uyandım.”
“Ondan sonra ne oldu? Merdivenlerde koşan kimsenin sesini duydun mu?”
“Hayır.”
“Onu tanıyor musun?”
Wallander bildiği kadarını anlattı.
“Hiç akrabası yok muydu?”
“Bildiğim kadarıyla yoktu.”
“Soruşturmamız gerekecek.”
Hemberg bir süre sessizce oturdu.
“Aile fotoğrafı yok,” diye devam etti. “İçerideki şifonyerde veya duvarlarda fotoğraf yok. Çekmecelerde hiçbir şey yok. Sadece eski iki gemicilik kitabı. Bulabildiğim tek ilgi çekici şey kavanozdaki renkli bir böcekti. Geyik böceğinden daha büyük. Bunun ne olduğunu biliyor musun?”
Wallander bilmiyordu.
“En büyük İsveç böceği,” dedi Hemberg. “Ama neredeyse nesli tükendi.”
Bahis kuponunu bıraktı.
“İntihar notu da yok,” diye devam etti. “Bıkmış ve her şeye bir kurşunla veda eden yaşlı bir adam. Doktora göre iyi atış yapmış. Tam kalbinden.”
Bir polis, mutfağa girip Hemberg’e bir cüzdan uzattı. İçinde postane tarafından verilmiş bir kimlik kartı vardı.
“Artur Hålén,” dedi Hemberg. “1898’de doğmuş. Birçok dövmesi var. Eski bir denizciden bekleneceği gibi. Denizde ne yaptığını biliyor musun?”
“Sanırım gemi mühendisiydi.”
“Seyir defterlerinden birinde mühendis olarak kayıtlı. Daha önceki bir tanesinde, sadece güverte görevlisi olarak görünüyor. Bir sürü farklı gemide çalışmış. Bir keresinde Lucia adında bir kıza delice âşık olmuş. Bu ismi hem sağ omzuna hem de göğsüne dövme yaptırmış. Sembolik olarak bu güzel ismi vurduğu da söylenebilir.”
Hemberg kimlik kartını ve cüzdanı bir çantaya koydu.
“Son sözü adli tıp söyleyecek,” dedi. “Hem silaha hem de kurşuna bakacağız. Ama kesinlikle intihar.”
Hemberg bahis kuponuna bir kez daha baktı.
“Artur Hålén İngiliz futbolu hakkında pek bir şey bilmiyormuş,” dedi. “Eğer bu tahmini tutsaydı, ikramiyeyi tek başına alırdı.”
Hemberg ayağa kalktı. Aynı zamanda ceset de taşınmaya hazırdı. Kapalı sedye, dar koridordan dikkatlice çıkarıldı.
“Daha sık olmaya başladı,” dedi Hemberg düşünceli bir şekilde. “Yaşlı insanlar kendi sonlarına kendileri karar veriyor ama genelde silah kullanmıyorlar. Hele bir revolver, çok nadir.”
Birden Wallander’i incelemeye başladı.
“Ama elbette bu senin de aklına gelmiştir.”
Wallander şaşırmıştı.
“Ne demek istiyorsun?”
“Bir revolveri olması garip. Çekmeceleri aradık ama ruhsatı yok.”
“Denizdeyken bir ara satın almış olmalı.”
Hemberg omuz silkti.
“Tabii ki.”
Wallander, Hemberg’i caddeye kadar takip etti.
“Komşusu olduğun için anahtarla senin ilgilenebileceğini düşündüm,” dedi. “Diğerleri işini bitirdiğinde sana bırakırlar. İntihar olduğundan tamamen emin olana kadar işi olmayan kimse içeri girmesin.”
Wallander binaya döndü. Merdiven boşluğunda elinde bir torba çöple dışarı çıkan Linnea Almquist’e çarptı.
“Bütün bu kargaşa da ne?” diye sordu sinirle.
“Ne yazık ki bir ölüm vakası,” dedi Wallander kibarca. “Hålén vefat etti.”
Kadın haberi duyunca oldukça sarsıldı.
“Çok yalnız kalmış olmalı,” dedi yavaşça. “Birkaç kez kahveye çağırmıştım. Zamanı olmadığı gerekçesiyle kendisini mazur görmemi istemişti. Ama acaba tek gerekçesi zaman mıydı?”
“Onu pek tanımıyordum,” dedi Wallander.
“Kalbinden mi?”
Wallander başını salladı.
“Evet,” dedi. “Muhtemelen kalbinden.”
“Umarım onun yerine gürültücü gençler taşınmaz,” dedi ve gitti.
Wallander, Hålén’in dairesine döndü. Ceset kaldırıldığı için artık daha kolaydı. Bir teknisyen çantasını topluyordu. Muşamba zemindeki kan gölü kararmıştı. Diken, tırnak etlerini yoluyordu.
“Hemberg anahtarları almamı söyledi,” dedi Wallander.
Diken, şifonyerin üzerindeki bir anahtarlığı işaret etti.
“Bina sahibini biliyor musun?” dedi. “Kız arkadaşım taşınmak için bir yer arıyor.”
“Duvarlar çok ince,” dedi Wallander. “Bil diye söylüyorum.”
“Şu yeni egzotik su yataklarını duymadın mı?” diye sordu Diken. “Gıcırdamıyor.”
Wallander nihayet Hålén’in dairesinin kapısını kilitleyebildiğinde saat altıyı çeyrek geçiyordu. Mona’yla buluşmasına daha saatler vardı. Tekrar evine gitti ve bir kahve koydu. Rüzgâr çıkmıştı. Pencereyi kapatıp mutfakta oturdu. Alışveriş yapacak zamanı yoktu, market de zaten kapanmış olmalıydı. Yakınlarda geç saatlere kadar açık olan dükkân yoktu. Mona’yı akşam yemeğine çıkarması gerektiğini düşündü. Cüzdanı masanın üzerindeydi. Yeterli parası vardı. Mona akşam yemeğini dışarıda yemeyi severdi ama Wallander bunun parayı sebepsiz yere çöpe atmak СКАЧАТЬ