Название: Kilitli Oda
Автор: Пер Валё
Издательство: Ayrıksı Kitap
Серия: Martin Beck
isbn: 978-625-99187-2-3
isbn:
Şimdi Martin Beck’in pantolonu güneşli pencerenin önünde kurumuş ve leke hemen hemen yok olmuştu. Martin Beck giyinip telefonla taksi çağırdı.
Huzurevinin etrafındaki park geniş ve bakımlıydı. Çiçek tarhları, koru ve taraçalar arasında uzun, bol yapraklı ağaçlar, gölgelik serin patikalar vardı. Annesi hastalanmadan önce Martin Beck’in koluna yaslanıp burada gezinmeyi severdi.
Martin Beck doğruca ofise gitti ama ne Birgit Hemşire ne de bir başkasını buldu. Koridorda termos şişeler taşıyan bir bakıcıyla karşılaştı. Birgit Hemşire’yi sordu ve asistan ona Fince-İsveççe karışımı şakıyan bir sesle Birgit Hemşire’nin şu anda bir hastayla meşgul olduğunu söyledi. Martin Beck kıza Bayan Beck’in odası neresi diye sordu. Kız, koridorun devamındaki bir kapıyı başıyla işaret ettikten sonra elinde tepsi uzaklaştı.
Martin Beck kapının arkasına baktı. Oda, annesinin daha önce kaldığı odadan daha küçüktü ve daha çok hasta odasına benziyordu. İçeride iki gün önce getirdiği kırmızı lale buketi haricindeki her şey beyazdı, laleler şimdi cam kenarındaki bir masada duruyordu. Annesi yatağında uzanmış, her ziyaretinde daha da irileşmiş görünen gözlerini tavana dikmişti. Kemikli elleri yatak örtüsünü çekiştirdi. Martin Beck yatağın yanında dikilip annesinin elini tutunca annesi yavaşça onun yüzüne baktı. “Demek bunca yolu geldin?” diye fısıldadı, duyulamayacak bir sesle.
“Konuşarak kendini yorma, anne,” dedi Martin Beck, elini serbest bırakıp. Kocaman, hasta gözleri ve yorgun yüzüne bakarak yanına oturdu. “Nasılsın anne?” diye sordu.
Annesi hemen cevap vermedi. Sadece ona bakıp bir iki defa gözlerini kırpıştırdı, sanki göz kapakları, kaldıramayacağı kadar ağırdı. “Üşüyorum,” dedi annesi sonunda.
Martin Beck odada etrafına baktı. Yatağın ayak ucundaki bir sandalyede bir battaniye duruyordu. Martin Beck battaniyeyi alıp annesinin üstüne örttü.
“Teşekkürler hayatım,” diye fısıldadı.
Martin Beck annesine bakarak sessizce oturdu. Ne diyeceğini bilemeden zayıf, soğuk ellerini tutmakla yetindi.
Annesi nefes alırken gırtlağından incecik bir hırıltı çıktı. Yavaş yavaş nefes alışları sakinleşti, gözleri kapandı. Martin Beck annesinin elini tutarak orada oturmaya devam etti. Pencerenin dışında bir karatavuk ötmüştü. Bunun haricinde her şey sessizdi.
Martin Beck orada hareketsiz bir şekilde uzun bir süre oturduktan sonra yavaşça annesinin elini bıraktı ve ayağa kalktı. Annesinin yanağını okşadı. Sıcak ve kuruydu. Tam annesine bakarak kapıya doğru bir adım atarken annesi gözlerini açıp ona baktı.
“Yün bereni tak,” diye fısıldadı, “dışarısı çok soğuk.” Sonra annesi tekrar gözlerini kapattı.
Bir süre sonra Martin Beck eğildi, annesini alnından öpüp oradan çıktı.
12
Bugün, Svärd’ın evine kapıyı kırarak giren iki polisten biri olan Kenneth Kvastmo bölge mahkemesinde tekrar ifade vermek zorunda kaldı. Martin Beck, Belediye Sarayı’n-da onu aramış ve Kvastmo duruşmaya çağrılmadan önce, en önemli sorularından ikisini sorup cevap bulma fırsatı elde etmişti.
Arkasından Martin Beck, Belediye Sarayı’ndan çıkıp Svärd’ın oturduğu binaya kadar olan iki blokluk mesafeyi yürüdü. Kısa bir mesafeydi ancak Martin Beck oraya yürürken polis binasının her iki tarafındaki iki geniş inşaat alanından geçti. Güney kanadın dışında Järvafältet’e giden yeni metro hattı kazılıyordu ve yokuşun daha yukarısında yeni emniyet binasının temeli için patlatma ve delme operasyonları yürütülüyordu. Martin Beck’in yeni ofisi burada olacaktı. Şu anda ofisinin burada değil Güney Emniyet Merkezi’nde olduğuna şükrediyordu. Penceresinin dışında Södertäljevägen’den gelen trafiğin gürültüsü, kazılardan, matkap seslerinden ve kamyon seslerinden yükselen kakofoniye kıyasla sivrisinek vızıltısıydı.
Birinci kattaki dairenin dış kapısının yerine yenisi takılmış ve mühürlenmişti. Martin Beck mührü kırıp içeri yürüdü.
Sokağa bakan pencere kapalıydı, Martin Beck odanın duvarlarına ve azıcık mobilyalarına sinmiş, hafif ama kesif bir çürüme kokusu aldı.
Pencereye yürüyüp inceledi. Eski moda bir pencereydi, dışa doğru açılıyordu ve halka şeklindeki sallanan sürgüsü doğramadaki bir kertikten dışarı sarkıyor, pencere kapandığı zaman tutturma yerine takılıyordu. Kilidin iki mandalı vardı ama alttaki mandal eksikti. Boyası eskiydi ve pencerenin alt kısmındaki ve pervazındaki tahta bölüm hasar görmüştü. Tahminen o çatlaktan yağmur da rüzgâr da giriyordu.
Martin Beck jaluziyi indirdi. Aslında lacivertmiş ama eskilikten solmuş. Martin Beck şimdi de kapıya doğru yürüyüp odaya baktı. İki memur içeri girdiğinde oda aynen böyle görünüyordu, en azından Kvastmo’ya göre. Martin Beck tekrar pencereye yürüdü, kayışı hafifçe çekti ve yorgun bir gıcırtıyla jaluzi yukarı kalktı. Sonra Martin Beck pencereyi açıp camdan dışarı baktı.
Sağ tarafında gürültülü inşaat sahası yer alıyordu, ilerisinde de başka şeylerin yanı sıra, Kungsholms Caddesi’ndeki Cinayet Büro’nun pencereleri görülebiliyordu. Solundaysa Bergs Caddesi biraz daha devam ediyordu, sonra tam itfaiye binasının önünde sokak pat diye sona eriyordu. Kısa bir sokak Bergs Caddesi ve Hantverkar Caddesi’ni birleştiriyordu. Martin Beck, incelemesini bitirince buradan yürümeye karar verdi. Bu sokağın adını hatırlayamadı, hatta oradan yürüyüp yürümediğini de.
Pencerenin karşısında Kronoberg Parkı vardı. Tıpkı diğer Stockholm parkları gibi, zemindeki doğal bir yükseltiye yayılmıştı. Martin Beck, Kristineberg’de çalıştığı günlerde, çoğunlukla burayı kestirme yol olarak kullandığını hatırladı. Polhems Caddesi’nin köşesindeki taş basamaklardan çıkıp ilerideki eski Yahudi mezarlığının önünden geçmek alışkanlığıydı. Bazen yokuşun en tepesindeki ıhlamur ağaçlarının altında bir bankta oturup bir sigara içerdi.
Canı sigara çekti, ceplerini yokladı, üstünde sigara olmadığını adı gibi biliyordu. Teslimiyetle iç geçirdi ve belki ciklet çiğnemeli ya da pastil almalıyım diye düşündü. Ya da Malmö’deki Månsson gibi kürdan kemirebilirdi.
Mutfağa gitti. Buranın penceresi diğer odadakinden de beter durumdaydı ama burada pencere çatlaklarına bant yapıştırılmıştı.
İçerideki her şey yıpranmış gözüküyordu, yalnızca boya ve duvar kâğıdı değil, mobilyalar da öyleydi. Martin Beck dairede sağa sola bakınca derin bir keder hissine gömüldü. Bütün çekmeceleri ve dolapları açtı. İçlerinde pek bir şey yoktu, sadece temel ev gereçleri vardı.
Dar koridora çıkıp tuvaletin kapısını açtı. Küvet ya da duş yoktu. Ardından СКАЧАТЬ