Bu kadın cidden güzeldi. Pembe çehresinde uzun ve kıvrık kirpiklerle gölgelenmiş iri siyah gözler, biçimli bir burun, ağzında inci gibi sıralanmış beyaz, muntazam dişler birbiriyle çok güzel imtizaç etmişti.13 Sevimli ve şirin bir edası vardı.
Kamer Hanım bu genç kadını ilk gördüğü gün hayran olmuş ve bütün hareketlerini tetkike dalmıştı.
Gülerken o kadar güzel oluyor, dudaklarından dökülen dağınık ve perişan sözler kendisine öyle tatlı bir şuhluk veriyordu ki gören ve dinleyenler onun sıcak cazibesinden bir türlü kurtulamıyordu.
Kamer Hanım’ın kalbi bu genç ve güzel kadına benzemek iştiyakıyla14 yanıyordu, uzun müddet aynanın karşısından çekilemedi. Saçlarını Necla gibi taramak için bir hayli uğraştı. Hafize de yardım ettiği halde yapamadılar. Onun başının Beyoğlu’nun en mahir kuaförlerinden birinin elinden çıktığını ikisi de düşünemiyordu.
Dolabındaki sarı, mor, pembe, yeşil, turuncu renkli elbiselerin hiçbirinin Necla’nın giydiği sade ve zarif rop15 kadar güzel ve şık olmadığını esefle görüyordu. Yüreğinde tuhaf bir sıkıntı vardı. Bugün nedense hayatından hiç memnun değildi. Ümitleri, emelleri kırılmıştı; Necla gibi lüks hayatın kadını olamadığına yanıyordu.
Hafize’nin telkinleri neticesinde daima genç ve güzel olduğuna inanan Kamer Hanım, yıllardan beri her gün kapıyı çalıp gelecek muhayyel16 kocayı beklemekten yorulmadığı halde, bugün asabi ve hırçın bir tavırla aynanın önünde dolaşırken ruhunda derin bir fütur17 ve inkisar18 duyuyordu.
Onun beklediği bu muhayyel koca öyle bir kısmetti ki! Gayet zengin, asil ve güzeldi. Kamer Hanım mağrur ve müstağni19 bir halde böyle bir kocayı bile kabul etmekte tereddüt ediyordu. Uzun bir kavuna benzeyen başının içinde dolaşan bu gülünç ve boş tasavvurlar bu kadını her zaman tatlı bir zevk içinde yaşatıyordu.
Hafize her saat “Maşallah! Hanımcığım maşallah! Bugün her zamandan daha sevimli ve daha güzelsiniz. Herkes size bayılıyor, şıklığınıza, zarafetinize hayran olmayan yok,” dedikçe bu zavallı kadının ruhuna yeni bir güneş doğuyordu. Fakat o güneş bugün bulutlanmıştı. Şimdi hayalinde Necla’nın şaşaalı hayatı parlıyordu. Büyük salonlar, zarif tuvaletler, smokinli erkekler, zengin sofralar etrafında dolaşan çiftler, neşeli sözler, şakrak kahkahalar! Bunlar hayalinde canlandıkça onu bu hayattan mahrum eden talihe lanet ediyordu. Yıllardan beri dul bir halde hep böyle miskin ve boş bir ümitle yaşadığına ve beklemekten yorulmadığına şimdi şaşıyordu.
Hafize, bugün hanımının pek üzüntülü olduğunu sezdiği için ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemiyordu.
Karşılıklı oturup konuşmaya başladılar:
“Necla çok güzel, değil mi Hafize?”
Hafize dudaklarını büktü ve “Bilmem. Ben beğenmedim. Soğuk mu diyeyim, kibirli mi diyeyim, sevimsiz mi diyeyim, anlamadım doğrusu,” dedi.
“Yok! Yalan söyleme; kusursuz, fevkalade bir kadın!”
“A… Neden yalan söyleyeyim? Ona bir erkek gözüyle bakınız, ne kadar kusurları olduğunu görürsünüz.”
“Onu bilmem. Ben çok beğendim.”
“Siz benim ağzımı arıyorsunuz, ama ben yine doğruyu söylerim. Siz ondan daha şirin, daha güzelsiniz. İster inanın, ister inanmayın.”
Kamer Hanım hafif ve kıvrak bir kahkaha attı. “Deli kız!” diye söylendi. Aynanın önüne doğru yürüyordu. Hafize göz ucuyla ona bakıyordu.
“Acaba sizin boyunuz, endamınız onda var mı?”
Kamer Hanım başını çevirdi ve “Talihim yok Hafize, talihim,” dedi. Ve ilave etti:
“Şimdiye kadar Necla’nın kocası gibi zengin bir şey yakalayamadık, ne yazık! Eğer böyle birisine tesadüf etmiş olsaydım, ben de Necla gibi lüks hayatın kadını olmasını bilirdim.”
“Yine olur hanımcığım. Karşımıza böyle birisi çıkar çıkmaz hemen bu mahalleden uzaklaşır, Beyoğlu’nda bir apartman tutar, orada yaşamaya başlarız. Mücevherleriniz, kürkleriniz, elbiseleriniz olur, kapınızda bir de otomobiliniz bekler. Niçin olmasın? Şimdiye kadar siz istemiş olsaydınız, çoktan böyle lüks hayatı yaşamaz mıydınız sanki?”
Kamer Hanım içini çekti, “Talih daima benden lütfunu esirger Hafize,” dedi.
Artık her gün mübaşirin evine gidip gelmeye başladılar. Necla muntazaman20 hemen her hafta annesiyle kardeşini görmeye geliyordu. O, çok sokulgan ve candan bir kadındı. Fakat onun süsüne ve tuvaletine bakan gözler biraz daha dikkatli olsaydı, bu genç ve güzel kadının bezgin ve yorgun bir ruh taşıdığını görmekte güçlük çekmezdi. Eve geldiği günler derin bir iştiyakla kardeşine koşar, onu öper, koklar, bağrına basar ve sonra başını onun göğsüne dayayarak orada bir an kendisini dinlerdi. Necla, İrfan’ı bir anne şefkatiyle seviyordu. Genç kızın ince ve solgun yüzü kendisine endişe veriyordu. Doktorlar iyi gıdalarla beslenmesini söylemişlerdi. Bütün gayretiyle bir anne gibi İrfan’a paketlerle yiyecek taşımaktan yorulmuyordu. İrfan onun bebeği, çocuğu ve emeli olmuştu.
Necla’nın halinden pek şikâyeti yoktu. Maçka’da güzel bir apartmanın hanımıydı. Bol para sarf ediyor, kocalığı bütün arzularını yerine getirerek onu memnun etmeye çalışıyordu. Fakat Necla, ruhen harap ve kırgındı. Muvakkat21 gördüğü bu refah içinde hiçbir emeli yoktu. Hayatı çok tatsız buluyor, günün kadını olarak yaşamak kendisine daha fazla rahatlık veriyordu. Bir gün, her şeyin geçeceğini, gençlikle bu hayatın da sönüp biteceğini ve bütün şahsiyetine kirli bir damganın ebediyen yadigâr olarak vurulacağını biliyordu. Genç kızlık çağının ilk devrelerinde çok elemli günler, ümitsiz ve heyecanlı saatler geçirmişti. On yedi, on sekiz yaşının baharında, güneşsiz, havasız kalmış bir çiçek gibi boynu bükülmüş ve çaresizlik içinde bunaldığı günler olmuştu.
Babasının genç bir subayken muharebede şehit olduğunu annesi kendisine anlatırdı. Necla babasını hiç görmemişti. Annesi, Kadri ile sevgi neticesinde evlendiği zaman, üvey baba yanında bir sığıntı olarak yaşamaya başlamış, mahrumiyet acısı küçük kalbini derin sızılarla hırpalamıştı. Şadiye, kayıtsız ve şefkatsiz bir kadındı. Kendisini hiçbir gün sevip okşadığını hatırlamıyordu. İrfan doğduktan sonra onun lüzumsuz bir eşya gibi bir tarafa atılması lazım gelmişti.
Kadri her gece bin türlü bahane uydurup yaygaralar kopararak bu kızı başından defetmek istiyordu. Şadiye kızını üvey babasının yanında СКАЧАТЬ
13
Bağdaşmak, uyuşmak.
14
Güçlü istek, arzu.
15
Tek parça kadın giysisi.
16
Hayal gücüyle yaratılan, hayal edilen.
17
Bezginlik, umutsuzluk, usanç.
18
Gücenme, gönlü kırılma.
19
(Mec.) Nazlı davranan.
20
Düzenli olarak.
21
Geçici.