Название: ARABA SEVDASI
Автор: Recaizade Mahmut Ekrem
Издательство: Автор
isbn: 978-625-8035-51-3
isbn:
“Ha, ahlâk tarafından genellikle pek çirkin olan o güzel topluluğun, o akıl ve zarafetleri akıllılıklardan çok, delilikleri destekleyen kadınlara duyulan aşka öyle mi? Korkarım, öğrencimin bir kadına ilgisi var.”
“Hayır, pek de öyle değil.”
“Kendini gözet evlâdım, kendini gözet! Kadınlar çok zararlıdırlar. Onlar, azap meleklerinin yeryüzünde ortaya çıkmış benzerleridir. Bizi cennet kapısından cehenneme atarlar. Bir âmâya demişler ki, ‘Karınız bir güldür.’ O da ‘Dikenlerinden öyle anlıyordum,’ cevabını vermiş.”
“Pardon Mösyö Piyer!”
“Dinleyiniz, dinleyiniz! Daha bitmedi. Sokrat ne diyor bilir misiniz? Diyor ki: ‘Kadın, her türlü fenalığın kaynağıdır.’ Aristofan da ‘Dünyada kadınlar kadar idaresi zor mahlûk yoktur; ne deliler ne de canavarlar. Onlar kadar korkulmaya değer yoktur!’ demiş.”
“Me monşer profesör (fakat sevgili profesör)!”
“Dinleyin, dinle genç bey!”
“Mon profesör (hocam)! Bu akşam her zamanki Mösyö Piyer değilsiniz. Ahlâkınız değişmiş. Pek nervö (sinirli) olmuşsunuz. Bilmem niçin?”
“İhtimal. Fakat siz her zamanki Bihruz Beysiniz!”
3
Bihruz Bey’in son sözü pek doğruydu. Daha üç dört ay önce Paul et Virginie’yi28 birlikte okudukları zaman bu iki tabiat çocuğunun hemen kendileriyle birlikte doğup, kendileriyle birlikte gelişip büyüyen ruhî ilgilerini, iki saf kalbi birbirine bağlayan o masumane sevginin ıssız bir adanın tenha yerlerinde, akarsuların kenarlarında, karanlık ormanların kıyıcıklarında, kumluk sahillerde; muz ağaçlarının tepelerinde, yavru kuşların yuvalarının yanında; aydınlık denizlere, renkli gün batımlarına, parlak güneşlere, güzel mehtaplara karşı ortaya çıkan güzel görüntülerini Mösyö Piyer ne kadar tatlı tatlı anlatmış, ne kadar tatlı tatlı okuyup yorumlamıştı. Daha üç dört hafta önce La Dam o Kamelya’yı29 köşke getirip de “Vuala ön şe dövr dö roman (işte bir şaheser roman)!” diyerek kitabı hemen o gece yukarıdan aşağıya Bihruz Bey’e dinletip anlatırken Margueritte’in, o aslında temiz olmayan bahtsız kadıncağızın âşık sevgilisi Armand hakkındaki temiz aşkından ve bu muhabbetten, aşktan kaynaklanan duyguların saflığından, inceliğinden, temizliğinden ve nihayet zavallı sevgilinin vereme yakalanıp garip bir şekilde ölmesinden Mösyö Piyer ne kadar üzülmüş, öğrencisini de ne kadar üzmüştü. Özellikle daha üç dört gün önce Alphonse Karr’ın30 Ihlamurların Altında adlı romanını Bihruz Bey okuyup da romanın kahramanı olan Estefan’ın aşk ile o derece çılgınlıklarını zihnine aldıramadığından bahsettiği zaman, kişisel ilginin o derecesi, tutkunun salıverilmesinin, sahibini âdeta mecnuna döndüreceğini ve bu mecnunluğa düşünlerin genellikle sevgililerine kavuşmakla da teselli bulamayıp, içeriği kendilerince de meçhul bir öldürücü his sonucu olarak intihar edegeldiklerini ve bu tutku halini Alman şairi Göte, meşhur verter hikâyesinde gayet doğal bir şekilde tasvir etmiş olduğundan bir kere de o hikâyenin Fransızca tercümesini okumak gerektiğini Mösyo Piyer ne kadar ciddî bir tavırla öğrencisine anlatmıştı.
Bu akşam Mösyö’ye ne oldu da daima saygıyla andığı aşk ve muhabbeti böyle aşağılamaya kalkıştı? Zavallı Bihruz Bey muallim efendiye hitaben: “Parlon damur sil vu ple (aşktan söz edelim lütfen),” dediği zaman neler düşünmüştü. Gündüzki aşk macerasını bütün ayrıntılarıyla kısaca Mösyö Piyer’e anlattıktan sonra o kısa anlatımı, muallim efendinin dildeki ustalığıyla giydirilmiş, kuşatılmış, süslenmiş, kıvraklaşmış olarak tekrar işitecekti. Evet! Muhteşem dünyanın süsü olan salınarak yürüyen altın saçlı kızla ilk âşıkane bakışmalara başlanarak bahçeye inişler, lakın (gölün) kenarında duruşlar, gülüşler, söylenişler; yer aynası şakası, pırlanta sohbeti, çiçek muhabbeti, gezinişler, yürüyüşler, randevu talebi, rakip belâsı, üzüntü veren ayrılık, veda etmeden gidiş, engellere karşı durma, vakitsiz takip, sonucu olmayan arama, helecanlar, öfkeler sırasıyla üçer beşer kelimeyle söylendikçe Mösyö Piyer bu cümle ve fıkraları kendisine mahsus söyleyiş ve coşkuyla genişletip süsleyerek tekrar edecek, Bihruz Bey de bunları dinledikçe bu güzel, bu şairane romanın kahramanının bizzat kendisi olduğunu düşünerek mutlu (olacak) ve gururlanacaktı.
Bihruz Bey’in yararlanması bundan ibaret de kalmayacaktı: Henüz birinci bölümü meydana gelebilen bu güzel romanı istediği şekilde sonuçlandırmak için türlü entrikalara, tedbirlere başvurmak gerekeceği konusunda Mösyö Piyer’in teorik ve pratik bilgilerinden de yararlanacaktı. Par malör (ne yazık ki) muallim efendinin bu akşam tersliği tuttu. Sonuç hakkında kendisinden bir fikir almak şöyle dursun, başlangıçtan bile söz etmeye imkân bulunamadı.
Diğer taraftan Mösyö Piyer de öğrencisine karşı gösterdiği kaba davranışta o kadar haksız değildi. Herif, Süveyş Kanalı meselesi gibi ciddî ve derin bir konu içinde yuvarlanıp uğraşıyor, söylenip duruyorken Bihruz Bey’in damdan düşer gibi:
“Parlon damur sil vu ple (aşktan söz edelim lütfen),” demesi ve özellikle, “Dö kel amur vule vu kö jö parl (aşkın hangi türünden bahsetmek istiyorsunuz)?” bilip de bilmezlikten gelmesine, “Dö lamur dö fam (kadın aşkından)!” kaba bir ifadeyle karşılık vermesi affolunur münasebetsizliklerden, hazmedilir kabalıklardan mıdır? Oysaki Bihruz Bey, kendi kabahatini anlayamadığından Mösyö Piyer’in münasebetsizliğini mizacındaki sinirliliğin her nedense heyecanda bulunmasına ve bu kötü tesadüfü fataliteye (kadere) yükleyerek konuşmayı mecburen tamamlamamaya karar verdi. Yemek gürültüsü de sona ermişti. Meyveyi beklemeksizin sofradan kalktı. Onun başlatmasıyla aralarında şu sözler söylendi:
“Pardon Mösyö Piyer! Rahatsızım, başım pek ağrıyor. Müsaadenizle içeri gideceğim. Siz yarın belki erken inmiş olursunuz, o hâlde a mardi, nes pa (salı günü değil mi)?”
“Nasıl isterseniz.”
“Bonsuar (iyi akşamlar) mösyö.”
“Bonsuar bey. Allah rahatlık versin.”
4
Zavallı Bihruz Bey bu dakikada gerçekten çok fazla üzgündü. Gündüz saat dokuzdan beri zihninin aşırı çalışmasından, kalbinin nöbet nöbet şiddetli helecanlara tutulmasından zavallı gencin sinirlerinde büsbütün bir sarsıntı meydana gelmişti. Odasında yalnız başına bir hayli düşündükten sonra yapacağı şeyi kararlaştırdıktan sonra bir dereceye kadar sakinleştirmekte başarılı olduğu sinirsel sarsıntıyı Mösyö Piyer’den alacağı öğütler sayesinde bütün bütün yatıştırabileceğini ümit ederek, bu ümitle sofraya oturmuşken muallim efendiden ansızın uğradığı sert muamele, sinirlerini yeniden altüst ettiğinden zavallının sevdalı başına şiddetli bir ağrı yapışmış ve bu ağrı kendisini dinlenmeye muhtaç etmişti. Bunun üzerine bey, sofradan kalktığı gibi salona bile uğramaksızın harem dairesine geçti. Doğruca yatak odasına gitti. Kendisini soymak СКАЧАТЬ
28
Paul ve Virginie, ilk olarak 1788’de yayımlanan Jacques-Henri Bernardin de Saint-Pierre’nin romanıdır.
29
La Dame Aux Camélias: Kamelyalı Kadın. Alexandre Dumas tarafından yazılmış, ilk baskısı 1848 yılında yapılan roman
30
Fransız eleştirmen, gazeteci ve romancı