Название: Mister Pickwick'in Maceraları II. Cilt
Автор: Чарльз Диккенс
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-54-8
isbn:
Otuzuncu Bölüm
Pickwickçilerin Nasıl Serbest Meslek Erbabı Bir Çift Gençle Tanışıp Yakınlık Kurdukları, Buzla Nasıl Oyalandıkları ve Ziyaretlerin Nasıl Sonuca Ulaştığıyla İlgili Bölüm
“Söyle bakalım Sam.” dedi Mr. Pickwick, çok sevdiği hizmetkârı Noel sabahı elinde ılık suyla yatak odasına girerken. “Hava hâlâ buz gibi mi?”
“Su kabındaki su donmuştu, size öyle diyeyim.” diye yanıt verdi Sam.
“Hava kötü Sam.” diye yorumda bulundu Mr. Pickwick.
“Sıkı giyinenler için hava hoş, aynı kutup ayısının kaymayı öğrenirken kendi kendine dediği gibi.” diye yanıtladı Mr. Weller.
“On dakika içinde inerim, Sam.” dedi Mr. Pickwick uyku takkesinin bağını çözerken.
“Pekâlâ, efendim.” diye yanıtladı Sam. “Aşağıda iki kesgeç var.”
“İki ne var?” diye bağırdı Mr. Pickwick, yatakta doğrularak.
“İki kesgeç.” dedi Sam.
“Kesgeç de ne demek?” diye sordu Mr. Pickwick, sözü geçen şeyin canlı bir hayvan mı yoksa yenilecek bir şey mi olduğundan emin olmayarak.
“Ne! Kesgeç nedir bilmiyor musunuz, efendim?” diye sordu Mr. Weller. “Ben herkesin kesgeç demenin, cerrah demek olduğunu bildiğini sanırdım.”
“Ah, cerrah mı gelmiş?” dedi Mr. Pickwick gülümseyerek.
“Aynen öyle, efendim.” diye yanıtladı Sam. “Yalnız bu aşağıdakiler safkan değil, daha çıraklar.”
“Yani bir diğer deyişle tıp öğrencileri sanırım, değil mi?” dedi Mr. Pickwick.
Sam Weller onaylar biçimde başını salladı.
“Memnun oldum.” dedi Mr. Pickwick, uyku takkesini enerjik biçimde yatak örtüsünün arasına yerleştirerek. “Onlar hoş insanlardır, gerçekten hoş insanlardır. Muhakemeleri gözlem ve derin düşünceyle, zevkleri de okuma ve çalışmayla rafine hâle gelmiştir. Çok memnun oldum.”
“Mutfaktaki ocağın başında puro tüttürüyorlar.” dedi Sam.
“Ah!” dedi Mr. Pickwick ellerini ovuşturarak. “Hoş hisler ve heyecanlı bir ruh hâliyle yaşıyorlar demek. Tam da görmek istediğim şey.”
“Birinin de…” dedi Sam, efendisinin lafı bölmesini fark etmeyerek. “Birinin de bacakları masada ve sek brendi içiyor. Öbürüyse, yani gözlüklü olan, almış bacaklarının arasına bir fıçı istiridye, makine gibi yiyor ve yediklerini de şöminenin köşesinde uyuyakalmış küçük ödem yığınına atıyor. “
“Dehalara özgü eksantriklikler.” dedi Mr. Pickwick. “Çekilebilirsin.”
Sam söylenileni yaptı. Mr. Pickwick de on beş dakika içinde kahvaltıya indi.
“Sonunda geldi!” dedi yaşlı Wardle. “Pickwick, bu Miss Allen’ın abisi, Mr. Benjamin Allen. Biz ona Ben diyoruz, istersen sen de öyle diyebilirsin. Bu da onun değerli arkadaşı Mr…”
“Mr. Bob Sawyer.” diye lafa girdi Mr. Benjamin Allen, bunun üzerine Mr. Bob Sawyer ve Mr. Bejamin Allen aynı anda güldüler.
Mr. Pickwick, Bob Sawyer’a selam verdi ve Bob Sawyer da Mr. Pickwick’in selamına karşılık verdi. Bob ve yakın arkadaşı daha sonra önlerindeki yiyecekleri mideye gömmeye koyuldular ve böylece Mr. Pickwick’in ikisine de bakma fırsatı oldu.
Mr. Benjamin Allen; siyah saçı biraz kısa kesilmiş ve beyaz yüzü de biraz uzun yaratılmış, kaba saba, tıknaz, kalın yapılı bir genç adamdı. Gözlük ve beyaz bir yakalık takıyordu. Çenesine kadar iliklenmiş tek sıra düğmeli paltosunun altında görülebilen sıradan sayıda siyah beyaz renkte bacaklar pek de güzel bir biçimde cilalanmamış olan botlara kadar devam ediyordu. Paltosunun kolları kısa olsa da altında herhangi bir gömlek kolu görünmüyordu ve göğsü, bir gömleğin varlığından söz etmeye yetecek oranda açıkta olsa da bunu herhangi bir kumaş uzantısıyla desteklemek mümkün değildi. Genel anlamda özensiz bir görünümü vardı ve her yana tam gövdeli Küba purosu kokusu yayıyordu.
Üzerinde pardösü de palto da olmasa da ikisinin de doğası ve özelliklerinden nasibini almış bir tür kalın, mavi ceket olan Mr. Bob Sawyer’ın bir tür mendebur şıklığı ve fiyakalı bir hâli vardı. Bu gündüzleri sokaklarda puro tüttürüp geceleri bağırıp çağıran, garsonlara ilk isimleriyle hitap eden ve eşit derecede yersiz pek çok şey yapan birine has bir varoluş hâliydi. Üstünde ekoseli bir pantolonla, geniş, eski püskü ve çift sıra düğmeli bir yelek vardı. Dışarıdayken yanında, üstünde büyük bir topacı olan kalın bir baston taşıma âdeti bulundururdu. Eldiven giymekten kaçınıyordu ve genel anlamda sefil bir Robinson Crusoe gibi görünüyordu.
Mr. Pickwick Noel sabahı kahvaltı masasına otururken işte böylesine değerli kimselerle tanıştırılmıştı.
“Çok hoş bir sabah beyler.” dedi Mr. Pickwick.
Mr. Bob Sawyer bu cümleye karşılık başını belli belirsiz salladı ve Mr. Benjamin Allen’dan hardalı istedi.
“Bu sabah çok yol geldiniz mi beyler?” diye sordu Mr. Pickwick.
“Muggleton’daki Mavi Aslan’dan.” diye kısaca yanıt verdi Mr. Allen.
“Geçen gece bize katılsaydınız keşke.” dedi Mr. Pickwick.
“Keşke.” diye yanıtladı Bob Sawyer. “Ama brendi de bırakılacak gibi değildi, öyle değil mi Ben?”
“Kesinlikle.” dedi Mr. Benjamin Allen. “Purolar da hiç fena değildi, hele domuz pirzolaları bayağı iyiydi, öyle değil mi Bob?”
“Kesinlikle öyle.” dedi Bob. Yakın arkadaşlar sanki dün geceki yemeği anımsamak, yemeğe dair arzularını artırmış gibi kahvaltıya öncekinden daha da özgürce saldırmaya başladılar.
“Götür, Bob.” dedi Mr. Allen, dostuna cesaretlendirici bir tonda.
“Öyle yapıyorum zaten.” diye yanıtladı Bob Sawyer. Arkadaşına ayıp olmasın diye kendini iyice kaptırdı.
“Organları parçalara ayırmak kadar insanın iştahını açan bir şey daha yok.” dedi Mr. Bob Sawyer masayı incelerken.
Mr. Pickwick biraz ürperdi.
“Bu arada, Bob.” dedi Mr. Allen. “O bacakla işin bitti mi?”
“Neredeyse.” diye yanıtladı Sawyer, konuşurken bir yandan bir bıldırcının yarısını yerken.
“Bir çocuk için fazla kaslı. Öyle değil mi?” dedi Mr. Allen umursamaz bir edayla.
“Çok.” dedi Bob Sawyer, ağzı dolu hâlde.
“Senin СКАЧАТЬ