Название: Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt
Автор: Ahmet Cevdet Paşa
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-39-5
isbn:
İşte bu suretle Beni Büveyh Devleti kuvvet kazanıp genişleyerek, Rey, Cebel, Fars, Ehvaz ve Irak’ın gelirleri tamamen onların hazinelerine gelirdi. Musul ve Diyarbakır gelirlerinden de belli bir vergi alırlardı. Abbasi halifesi kendi ellerinde olup o kuvvet ile her tarafta sözlerini geçirirlerdi.
Üç yüz otuz yedi yılında Mu’izzü’d-Devle, Musul üzerine yürüyünce Nasıru’d-Devle İbni Hâmdân Nusaybin tarafına savuştu. Mu’izzü’d-Devle, Musul’u zapt eyledi ise de o esnada Horasan askerlerinin Rey ve Cürcan taraflarına tecavüz niyetinde oldukları kardeşi Rüknü’d-Devle tarafından kendisine bildirilmiş ve asker istemiş olduğundan, Nasıru’d-Devle ile haberleşti, Nasıru’d-Devle, Musul Eyaleti, El-Cezire diyarı ve Şam tarafı için Mu’izzü’d-Devle’ye yıllık sekiz milyon dirhem vermek ve hükmü altında olan beldelerde İmâdu’d-Devle, Rüknü’d-Devle ve Mu’izzü’d-Devle adlarına hutbe okutmak üzere barış yaptı. Mu’izzü’d-Devle Bağdat’a geri döndü.
İmâdu’d-Devle’nin Vefatı ve Büveyhoğulları ile Samanoğullarının Savaşları
İmâdu’d-Devle’nin evladı olmadığından kardeşi Rüknü’d-Devle’nin Fena Hüsrev adlı oğlunu yanına alarak Fars ülkesi için onu kendisine veliaht yapmıştır. Üç yüz otuz sekiz yılında İmâdu’d-Devle Şiraz’da vefat edince Fena Hüsrev, Fars emiri oldu. Ama beylerbeyi unvanı babası Rüknü’d-Devle’ye intikal etti. Mu’izzü’d-Devle de ona tabi oldu.
İmâdud-Devle’nin yanında büyük adamlar ve kendisiyle aynı değerde beyler olup onlar Fena Hüsrev’i küçük gördüklerinden, Hüsrev gereği gibi hükûmeti eline alamamıştı. Babası Rüknü’d-Devle, Şiraz’a giderek ve Mu’izzü’d-Devle de Bağdat’tan askerle vezirini göndererek, Hüsrev’in hükûmetini tesis edip kuvvetlendirdiler. O zaman mahlas ve lakap vermek hilafet makamına ait olduğundan, Halife Mutî tarafından Fena Hüsrev’e Adudu’d-Devle mahlası verildi.
Horasan ve Maveraünnehir Emiri Nuh İbni Nasır Samani tarafından verilmiş olan emir üzerine Horasan Başkomutanı Mansur İbni Karatekin ise üç yüz otuz dokuz yılında bir büyük ordu ile Rey şehri üzerine yürüyünce, Rüknü’d-Devle’nin kaymakamı İsfahan’a kaçmış olduğundan Mansur, Rey şehrine girerek her tarafa asker gönderip, Rüknü’d-Devle’nin memurlarını kovup bütün dağlık bölgeleri ele geçirmiştir.
Rüknü’d-Devle, o zaman Şiraz’da bulunduğundan, bu durumdan haberdar olduğu anda hemen ileri giderek kardeşi Mu’izzü’d-Devle’ye emirname yazıp, Irak’a komşu olan yerlerden Horasanileri defedip kovmak üzere asker sevk etmesini bildirmiş olduğundan, Mu’izzü’d-Devle hemen Sebüktekin adlı teşrifatçısı ile Deylemî, Türk ve Araplardan oluşan büyük bir ordu sevk etti. Sebüktekin, Horasanilere galip gelerek Hamedan’ı zapt etti. Rüknü’d-Devle de askeriyle oraya geldi. Yanında çok miktarda asker toplandı. Fakat Mansur’un askeri daha fazla olduğundan, Hamedan üzerine yürümeye cesaret edemeyip İsfahan’a gitti. Rüknü’d-Devle de mevcut maiyetinde olan askerle o tarafa hareket etti. Aralarında nice günler şiddetli muharebeler vuku buldu. İki taraf da erzak yokluğundan şiddetli bir sıkıntıya düştü. Hatta Rüknü’d-Devle, kaçmayı düşünürken Mansur ondan evvel davranıp geceleyin çadırlarını terk ederek kaçmıştır.
Mu’izzü’d-Devle’nin Umman’ı İşgali
Daha önce açıklandığı üzere Mu’izzü’d-Devle, Basra’ya giderken çöl yolundan hareket etmesi nedeniyle Karâmita’nın itiraz etmelerini Umman Emiri Yusuf İbni Vecîh fırsat bilerek Karâmita’yı kendi tarafına çekip meylettirdi ve onlar da karadan kendisine yardım edince üç yüz kırk bir senesinde büyük bir donanma ve çok sayıda askerle gelip Basra’yı muhasara etti. Mu’izzu’d-Devle’nin Ehvaz’da bulunan veziri bu durumu haber aldığı gibi ileri gidip Basra’nın imdadına erişerek Ummanîleri bozguna uğrattı. İbni Vecîh kaçarken gemileri, mühimmat ve silahları hep Mu’izzü’d-Devle’nin askerine kalmıştır. Çok zaman geçmeden Yusuf İbni Vecîh vefat ederek hükûmeti Karâmita eline geçmiş ve daha sonra Mu’izzü’d-Devle, bir büyük donanma sevk ederek Umman’ı istila etmiştir.
Rüknü’d-Devle’nin Yine Horasan Başkomutanı ile Savaşması
Daha önce açıklandığı üzere Horasan Başkomutanı Mansur İbni Karatekin, Rüknü’d-Devle ile İsfahan’da meydana gelen muharebede kaçtıktan sonra çok vakit geçmeyip vefat edince ona halef olan eski Horasan Başkomutanı Ebu Ali İbni’l-Muhtac, Merv’de asker hazırlayarak, üç yüz kırk iki yılında Rey üzerine hareket etti. Rüknü’d- Devle’nin askerî gücü ona eşit olmadığından, Taberek Kalesi’nde mevzilenerek savunmaya karar verdiğinden Ebu Ali gelip onunla aylarca savaştı. Fakat zafer kazanamadı. Nihayet Rüknü’d-Devle’nin her yıl Samani emirine iki yüz bin altın vermesi koşuluyla barış yaptılar. Bunun üzerine Ebu Ali Horasan’a döndü. Fakat “Ebu Ali muharebede doğruluk ve içtenlik ile davranmadı.” diye Emir Nuh Samani’ye gammazlanınca Ebu Ali, Horasan başkomutanlığından alındı. O da gücenip Rüknü’d-Devle ile haberleşerek, üç yüz kırk üç yılında Rey’e geldi, Rüknü’d-Devle kendisine fevkalade ikramda bulundu.
Ebu Ali, Horasan’ın halife tarafından kendisine verilmesini istedi. Rüknü’d-Devle de kardeşi Mu’izzü’d-Devle’ye yazıp Horasan’ın Ebu Ali’ye verilmesi hakkında halife tarafından ferman getirtti. Ebu Ali, bu ferman ile Nişabur’a gitti. Halife Mutî Lillah adına hutbe okuttu ve Horasan’ı istila etti. İşte o esnada Nuh İbni Nasır-ı Samani öldü, yerine geçen oğlu Abdülmelik tarafından sevk olunan çok sayıda askere, Ebu Ali mukavemete güç yetiremeyip Rey’e geldi ve üç yüz otuz dört senesinde dâr-ı bekaya gitti. Ondan sonra da Horasan askerleri ile Rüknü’d-Devle arasında birçok muharebe vuku bulmuştur. O esnada Mu’izzü’d-Devle de Azerbaycan ve diğer taraflarda iç savaşlar ile meşguldü. Ve kendisini en çok uğraştıran İmran İbni Şahin idi.
İmran İbni Şahin’in Durumu
İmran İbni Şahin, Camide köyü ahalisinden olup pek çok suç ile itham olunduğundan, üç yüz otuz sekiz senesinde Batîha’ya iltica etmişti. Batîha dediğimiz Basra sazlıklarıdır ki Fırat Nehri taşınca Basra civarına kadar uzunluğu yirmi ve eni sekiz dokuz saatlik araziyi istila eder, birçok göl, ada, sazlık ve kamışlık ortaya çıkar, bu adalar arasında kayıklar yürür ve bazı Araplar bu adalarda sazlıklardan kulübeler yapıp otururlardı. İbni Şahin, cezalandırılmaktan kurtulmak için bu Batîha’ya sığındı. Balık ve su kuşlarını avlayarak geçinmekteyken, yanına balıkçılardan ve hırsızlardan birçok kişi toplanınca, bir dereceye kadar hükûmet memurlarına karşı durabilecek kadar kuvvete erişti.
СКАЧАТЬ