Название: Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt
Автор: Сюэцинь Цао
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-34-0
isbn:
Yucun içten içe çok sevinerek bu teklifi kabul etti. Her şeyin gayet memnun edici bir hâl aldığını düşündü. Ruhai bulduğu ilk fırsatta başkente göndereceği hediyeleri ve seyahat için gereken her şeyi hazırlayıp Yucun’a verdi.
Hastalığı yeni atlatan küçük öğrencisi Daiyu, önce babasından ayrılma fikrini kabullenemedi ama büyükannesinin ısrarlarına boyun eğmek zorunda kaldı.
“Ben artık elli yaşıma geldim ve tekrar evlenmeye de hiç niyetim yok.” diye kendi gerekçelerini ekledi Ruhai. “Sen daha çok küçük ve narinsin; ne sana bakacak bir annen var başında ne de seni kollayıp gözetecek bir kardeşin. Eğer gidip büyükannen, dayıların ve kızlarıyla yaşarsan zihnimden büyük bir yük kalkacak. Öyleyse neden gitmeyesin?”
Bunun üzerine gözünde yaşlarla babasından ayrılan Daiyu, dadısı ve Rong Konağı’ndan kendisini almaya gelen birkaç hizmetçiyle beraber tekneye binip yola koyuldu. Yucun da iki delikanlıyla diğer tekneye atlayıp, Daiyu’nün peşinden gitti.
Günü gelince başkente vardılar. Yucun kendisine çekidüzen verip iki delikanlının eşliğinde Rong Konağı’nın kapısına gitti ve akrabalığını belirten kartviziti içeri gönderdi.
Jia Zheng eniştesinin gönderdiği mektubu çoktan almıştı, onu hemen içeri çağırttı. Karşılaştıklarında Yucun’ın etkileyici görünümü ve kültürlü konuşması Jia Zheng üzerinde mükemmel bir izlenim bıraktı. Jia Zheng eğitimli insanlara karşı nazik ve yeteneklilere karşı çok saygılıydı; büyükbabası gibi ihtiyaç içinde olan insanlara yardım eli uzatmaya ve sıkıntıda olanların imdadına koşmaya hazırdı. Hele de eniştesi rica edince, Yucun’a olağanüstü iyi davrandı ve ona yardımcı olmak için bütün gücünü kullandı.
Yüce makama başvurusunun yapıldığı aynı gün Yucun eski görevine geri getirildi ve atanmayı beklemesi söylendi. İki aydan kısa bir süre içinde, boş olan Yingtian yamen makamını doldurmak için Jinling’e gönderildi. Jia Zheng’la vedalaştıktan sonra en hayırlı günü seçip, yeni görevi için yola koyuldu. Şimdilik onu burada bırakalım.
Daiyu’ye dönecek olursak, o gün tekneden ayağını yere bastığında, Rong Konağı’ndan gönderilen bir tahtırevan ve bavulları için arabalar hazır bekliyordu. Büyükannesinin başkalarınınkine hiç benzemeyen, çok muhteşem bir evi olduğunu annesinden çok dinlemişti. Son birkaç gündür ona eşlik eden ve evdeki hiyerarşide nispeten daha düşük pozisyonda olan hizmetkârların bile kıyafetlerinin, yemeklerinin ve davranışlarının ne kadar sıra dışı olduğunu kendi gözleriyle görünce onları çalıştıran efendileri kim bilir nasıldır diye düşündü. Kimseye kendisini güldürmemek için yeni evinde adımlarına dikkat etmesi, her an tetikte olması ve ölçülü konuşması gerektiğine karar verdi.
Koltuğa oturup da şehir duvarlarından içeri girdiği andan itibaren, tüllü pencereden sokaklardaki telaşa ve insan kalabalığına bakınca, her şeyin daha önce gördüklerinden çok başka olduğunu fark etti.
Uzunca bir yol katettikten sonra geldikleri caddenin kuzey ucunda, çömelmiş kocaman iki mermer aslan ve tokmakları hayvan kafası olan, üç büyük kapı gördü. Bu kapıların önünde renkli şapkaları ve şık üniformalarıyla yaklaşık on adam oturuyordu. Ana kapı açık değildi. İnsanlar sadece doğudaki ve batıdaki yan kapılardan girip çıkıyorlardı. Ana kapının üzerindeki levhada kocaman harflerle: NİNGGUO KONAĞI İmparator’un emriyle yapılmıştır, yazıyordu.
Daiyu bunun anneannesinin büyük oğlunun evi olabileceğini düşündü. Caddeden aşağıya doğru biraz daha ilerlediklerinde, yüksekçe üç kapı daha gördü. Bu da Rongguo Konağı’ydı. Ana kapıdan değil de batıdaki daha küçük olan kapıdan içeri girdiler. Omuzlarında tahtırevan olan taşıyıcılar bir ok atımı mesafe katettikten sonra bir dönemeçte onu yere bırakıp çekildiler. Daiyu’nün arkasındaki hizmetçiler birer birer inip yürümeye başladılar. On yedi on sekiz yaşlarında, şık kıyafetli dört genç, tahtırevanı çiçek oymalı ahşap bir kapıya doğru taşımaya başladı, hizmetçiler de arkalarından geliyordu.
Kapıya geldiklerinde tahtırevan yere indirildi ve dört genç geri çekildi. Hizmetçiler gelip perdeyi kaldırdılar, Daiyu’nün inmesine yardım ettiler. Elini bir hizmetçinin elinin üzerine koyup oymalı kapıdan geçti.
İçeride, her iki taraftaki verandalar, açılmış kollar gibi bir giriş salonuna doğru uzanıyordu. Salonun tam ortasında kırmızı sandal ağacından çerçevesi olan mermer bir pano duruyordu. Panonun diğer tarafında üç küçük salon daha vardı. Bunların arkasından ana binaya ait genişçe bir avluya geçiliyordu. Ön tarafta kirişleri oymalı, sütunları süslü, beş oda vardı. Avlunun her iki tarafında üzeri kapalı geçitler uzanıyor; saçaklarından, içlerinde her renk papağan, ardıç kuşu ve türlü türlü kuşların bulunduğu kafesler sarkıyordu.
Ana binanın merdivenlerinde oturan kırmızı ve yeşil giysili birkaç hizmetçi onları görünce hemen yerlerinden fırlayıp gülümseyerek karşılamaya geldi.
“Hanımefendi de şimdi sizden söz ediyordu, tesadüfe bakın ki işte buradasınız.”
Üç dört tanesi kapının perdesini kaldırmak için birbirleriyle yarıştı ve aynı anda bir başkasının anonsu duyuldu: “Bayan Lin geldi.”
Daiyu içeri girer girmez, iki hizmetçinin destek olduğu, gümüş saçlı, yaşlı bir hanımefendinin kendisini karşılamaya geldiğini gördü. Bu kadının büyükannesi olduğundan emin bir şekilde dizlerine kapanıp saygılarını sunmak üzereyken, yaşlı kadın kollarını uzatıp onu sarmalayarak göğsüne bastırdı.
“Ah canım benim! Zavallı kuzucuğum!” diye bağırıp hıçkırıklara boğuldu.
Orada bulunan herkes elleriyle yüzlerini kapatıp ağlamaya başladı. Daiyu ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Sonunda ötekiler kadıncağızı yatıştırmayı başarınca, Daiyu büyükannesine saygılarını sundu. Bu kadın, Leng Zixing’in sözünü ettiği, Shi ailesinin dul hanımefendisi, Jia She ve Jia Zheng’ın annesiydi. Hanımefendi tek tek herkesi tanıttı.
“Bu büyük dayının karısı Xing yengen; bu dayın Zheng’ın karısı Wang yengen ve bu da müteveffa kuzenin Zhu’nun karısı Li Wan.”
Daiyu başını eğerek hepsini tek tek selamladı.
“Hanımları çağırın!” diye devam etti Büyük Hanımefendi Shi. “Uzaklardan misafirimizin ilk kez geldiğini söyleyin; onun şerefine bugünlük derslerinden muaf olabilirler.”
İki hizmetçi onun emirlerini yerine getirmek için hızla çıktı. Kısa süre içinde üç dadı ve beş altı hizmetçinin eşlik ettiği üç genç hanım içeri girdi. Bir tanesi orta boylu ve tombuldu; yanakları yeni olgunlaşmış kiraza benziyordu; burnu da kaz yağından yapılmış sabun gibi parlaktı. Nazik, mahcup ve şirindi, cana yakın görünüyordu.
İkincinin omuzları eğik, beli inceydi. Uzun boylu ve zayıftı, kaz yumurtası gibi oval bir yüzü vardı. Kavisli kaşlarının altındaki güzel gözleri büyüleyici bir pırıltıyla bakıyordu. Zarif ve hoş tavırlarını görmek bütün kabalıkları unutturuyordu.
Daha gelişimini tamamlamamış gibi СКАЧАТЬ