Название: Aşk-ı Memnu
Автор: Халит Зия Ушаклыгиль
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-33-4
isbn:
Adnan Bey’in odasından çıkarken Mlle de Courton, sallanıyordu. Yemek zamanına kadar Nihal’den kaçtı, sofrada ona bakarken hep ağlamak istiyordu.
O gece Nihal’e mutlak haber vermek için kati talimat almış idi. Bülent uyuduktan sonra, yavaş sesle ikisinin arasında cereyan eden konuşmadan sonra Mlle de Courton, müsterih oldu. Kendi kendisine Galiba babasının hakkı var, dedi.
Nihal’e yalnız, eve bir kadın geleceğinden, bu kadının herkesle beraber sofraya oturacağından, onun da bir odası olacağından, bu kadının Nihal’i pek ziyade seveceğinden bahsetmişti. Nihal bütün bu şeyleri pek büyük bir sükûn ile dinlemiş, sanki yeni bir şey işitmiyormuşçasına küçük bir hayret eseri bile göstermemiş idi. Yalnız birtakım teferruatı merak ediyordu: Odası nerede olacaktı? Bu kadın güzel, kendisinden daha mı güzeldi? Bey babası ona ne diyecekti? Hangi odada yatacaktı? Bülent’e karışacak mıydı? Beşir yine Nihal’in olacak değil miydi? Ondan sonra… Bu suali en nihayet sormuştu: Ondan sonra babası Nihal’i gene eskisi kadar sevecek miydi?
Bu sualin cevabını aldıktan sonra Nihal, henüz kapanmamış cibinliğinin altında şüphesiz gene bir araba seyranında gülerek uyuyan Bülent’e bakarak uzun uzun düşünmüştü. Nihayet Mlle de Courton demiş idi ki:
“Şimdi bey baban senden izin bekliyor, eğer sen izin verecek olursan gelecek. Yarın sabahleyin bey babana söylersin, değil mi çocuğum?..”
Nihal yalnız başını hafifçe sallayarak sessiz bir “Evet!” demiş ve o gece yalnız kaldıktan sonra Bülent’in yataklığına eğilerek rüyasının saadetiyle gülen bu çehreyi, güya saadet tebessümünü orada tespit etmek isteyerek uzun bir buse ile öpmüş; daha sonra, bilinemez nasıl bir hisle, bu geceden başlayarak aralarına bir duvarın çekilmesi lüzumunu anlamışçasına babasının odasıyla kendi odalarının arasındaki kapıyı birinci defa olarak kapamıştı.
“Behlûl Bey!..”
“Nihal Hanım!..”
“Niçin bana bakmadan cevap veriyorsunuz?”
Behlûl bir iskemlenin üstüne çıkmış, duvarda bir levhanın köşesine resim sokuşturmakla meşgul idi. Nihal’in son sualine yine başını çevirmeyerek cevap verdi:
“Dargın değil miyiz?”
Nihal, kin tutmaz çocuklara mahsus bir barışıklık hevesiyle “A!..” dedi. “Ben tamamıyla unutmuştum. Gerçekten, dün akşam dargındık, değil mi? İstersen çıkayım…”
Behlûl iskemleden atladı. “Çerçevenin hiç aralığı yok. Biraz daha zorlansa cam kırılacak…” Elinde resmi sallayarak duvarlara bakıyordu. “Şimdi bunu nereye koymalı?.. Nihal! Ben sana bir şey söyleyeyim mi? Sen benimle niçin dargın duramıyorsun, bilir misin? Çünkü dargın duracak olsan kavgaya imkân bulamayacaksın. Yeniden kavga etmek için mutlak barışmak lazım geliyor…”
Nihal gülerek Behlûl’ün indiği iskemleyi çekip oturdu. “Bak, bunda da yanılıyorsun. Sen bugün İstanbul’a ineceksin, değil mi? Sana ısmarlanacak birçok şeyler var. İşte barışmak için âlâ bir sebep…”
Behlûl birden reddetti: “Mümkün değil Nihal… Başkasına havale et. Bu ufak tefek beni yoruyor. Hem bugün…” Elini sallayarak işlerinin çokluğunu anlatmak istiyordu. Sonra aklına bir şey gelerek: “Çantanı göster bakayım Nihal… Ne kadar paran var?”
“İşte saygısızca bir sual…”
“Canın isterse! Ben şimdi ücret almadan hiçbir iş görmüyorum. Bana borç verecek kadar paran varsa mesele değişir.”
Nihal çantasını cebinden çıkardı, açtı ve içindekileri eteğine dökerek “Oh! Bilsen!..” dedi. “Bana bugün o kadar şeyler lazım ki… İpek alınacak bir; Bülent makası ikiye ayırarak beline hançer yapmış, makas alınacak, iki; Beşir ne kadar zamandan beri yalvarıyor, kıpkırmızı bir fesle mavi bir püskül istiyor, onlar alınacak, üç…”
Behlûl dönerek uzaklaştı. “Ben vazgeçtim. Bir de Beşir’in şeylerini havale ediniz, tamam olsun. Kırmızı fesle mavi püskül nereden bulmalı? Çarşıya kadar çıkılacak. Hem bana borç verecek kadar paran yok…” Tekrar Nihal’e döndü. “Evvela buradan çıkar, babana gidersin, paralarını gösterirsin, anlıyor musun?..”
Nihal yerden paralarını toplayarak çantasına doldurdu. “Vazgeçtim!” dedi. Bugün gidip babasından para istemek fikri Nihal’i ani bir tesir ile değiştirmiş idi. Dalgın bir nazarla karşısında bekleyen Behlûl’e baktı, sonra dedi ki:
“Büyük meseleden elbette haberin vardır. O senden bir şeyi saklamaz ki…”
Şimdi birden birbirlerine karşı yine düşman gibi söylemeye başlamışlardı. Bu iki kardeş çocuğunun arasında böyle her dakika çocukluktan beri tutuşmaya hazır bir kavga kıvılcımı vardı.
Behlûl sordu:
“Kim?”
Nihal dudaklarını kısarak cevap verdi:
“O!..”
“Baban için ‘o’ demek terbiyeye pek uygun bir şey değil. Sen gittikçe büyüyeceğine günden güne şımarık bir çocuk oluyorsun Nihal. Evin içinde bunu sana söyleyecek kimse yok da onun için ben söylüyorum. Mlle de Courton şapkasının çiçeklerine, giysilerinin dantelalarına bakmaktan vakit bulamıyor ki… Dün akşam sofrada o ağlamak ne oluyordu sanki?..”
Nihal sapsarı idi. İskemlede, hareketsiz, Behlûl’ü dinleyerek duruyordu. Boğuluyor gibi yutkundu, şüphesiz ağzından çıkmak isteyen şeyleri güç zapt etti, dedi ki:
“Görüyorsun ki bugün seninle kavga etmeye hiç arzum yok…”
Sonra ellerini iki tarafına salıvererek ilave etti:
“Kuvvetim yok…”
Sesinde öyle acı bir bitkinlik manası vardı ki Behlûl birden başlayan bu mücadelenin bir çocukluk mücadelesinden başka bir şey olacağını anladı, birbirine bakışarak durdular.
Sonra Behlûl sakin bir sesle dedi ki:
“Nihal! Ben öyle zannediyorum ki sen bu meselede fena hareket ediyorsun. Bilsen, onu görsen, birden seveceksin… Bundan sonra senin için artık bir kadın olmak zamanı gelecek. O zamanın da bir hususi terbiyesi vardır ki onu ne Mlle de Courton’dan ne de Şaki-re Hanım’dan öğrenebilirsin. Daha sonra evin intizamı… İtiraf et ki şimdi bu bir evden başka her şeye benziyor. Buraya öyle bir kadın girecek olursa…”
Nihal gittikçe sararıyordu. O bu sabah babasının yanından çıktıktan sonra buraya Behlûl’ü kendisine müttefik bulmak ümidiyle gelmiş, onun hiç olmazsa bu meselede kendisiyle beraber olacağını zannetmiş idi. Hep öyle, hareket etmeden duruyordu. Behlûl devam ediyordu:
“Evet, öyle bir kadın girecek olursa bütün ev birden değişecek; bugün istedikleri gibi yaşayan bu hizmetçiler, СКАЧАТЬ