Acayib-i Âlem. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Acayib-i Âlem - Ахмет Мидхат страница 19

Название: Acayib-i Âlem

Автор: Ахмет Мидхат

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-10-5

isbn:

СКАЧАТЬ kararlaştırmışlardı.

      Sabahleyin Odesa’dan kalkan tren katarı akşamüzeri Balta kasabasına ulaştı. Bu kasaba, Podolya sancağının merkezi olarak Kadin-ya isminde bir küçük nehir üzerine inşa edilmiş ve on beş bin kadar nüfusu olan pek güzel bir kasabadır.

      Tren oraya geldiği zaman istasyonda bir kalabalık göründü ki içinde birçok askerî zabit de vardı.

      Vagondan çıkan bizim iki seyyahın başlarında Tatar kalpağı olduğundan nazarıdikkati çekiyor değil idiyseler de şu kalabalığın ne olduğunu anlamak için bir arabacıya müracaat ettikleri zaman arabacı bunların Osmanlı olduklarını şivelerinden anladı. Dedi ki:

      “Galiba siz misafir olmalısınız. Osmanlı’ya benziyorsunuz.”

      “Evet! Osmanlı’yız. Moskova’ya gidiyoruz.”

      “Öyle ise bu Nikolayev yolunu neden tercih ettiniz? Çünkü bundan sonra gideceğiniz yer Nikolayev’dir. Hâlbuki Odesa’dan her gün vapurlar kalkıp denizden ve nehirden Nikolayev’e gidiyorlar. Bunu haber almadınız mı idi?”

      “Haber aldık ama karadan seyahati denizden seyahate tercih ettik. Hem de Buğ Nehri henüz buzlardan kurtulmamış olduğundan Nikolayev’e kadar vapurlar varmıyorlar. Bu kalabalık nedir?”

      “Geldiğiniz katarda Prenses … vardır da onu karşılıyorlar. Balta mutasarrıfı, belediye reisi, askerî kumandanı, despotu filanı bu akşam hep buradadırlar. Fakat yine talihiniz vardır. Bir koloni bulur iseniz yarın buradan Elizabethgrad kasabasına gidecek olan katara binmeye bakınız.”

      “Vay! Buradan Elizabethgrad’a tren işler mi?”

      “Şimdiye kadar işlemezdi ama prenses gideceği için fevkalade bir katar çıkaracaklardır. Yol yapılıp bitmiştir ama henüz açılmadı.”

      “Prensesin bineceği katara biz kendimizi nasıl kabul ettirebiliriz? Hem karadan seyahati biz tercih ediyoruz.”

      O akşam hava biraz soğuk ve yağışlı olduğundan Hicabi Bey her hâlde treni tercih ederek dedi ki:

      “Aman birader! Engel olma! Eğer arabacı bize bir kolayını gösterirse trene binelim. Bu havada araba ile gitmekte ne zevk olacak?”

      Meğer arabacı geçen Kırım Savaşı’nda Osmanlı eline esir düşmüş bir adam olduğundan güzel Türkçe de biliyormuş. Hicabi’nin sözünü anlayarak dedi ki:

      “Rusya memleketlerinde her şey mümkündür. İstasyon memuruna birkaç ruble sıkıştırınca o da katarda elbette bir tarafa sıkıştırır.”

      Arabacı şu sözü söylerken prenses de kendisi için hazır edilen faytona binmekte idi. Arabacının sözünü, binbaşıdan büyük bir rütbede olması üniformasındaki sırmaların çokluğundan anlaşılan bir zabit işiterek böyle akşamüzeri Balta gibi bir yerde Türkçe söylenen söze kulak kabartmış ve söyleyenin bir Rus arabacısı ve dinleyenlerin de iki Türk olduklarını görünce yanlarına sokulmuştu.

      Bu kişi gerçekten binbaşı rütbesinde olup Tatar milletinden imparatorun harp yaverlerinden bir beyzade imiş. Tatarlara mahsus olan bir Türkçe ile Osmanlı seyyahlarının hâllerini, hatırlarını sorduktan sonra eğer prensesin bineceği katar ile Elizabethgrad kasabasına gitmek isterler ise hiçbir kimseye bir para vermemelerini ve yarın sabah alaturka saat üçte burada hazır bulunmalarını tembih etti.

      Yaver bu kayırıcı tembihi edince arabacının Osmanlı seyyahları hakkındaki hürmeti başkalaşıp o da Balta’nın hem ucuz hem temiz bir lokantasına kendilerini misafir etmek için götürmeyi teklif etti.

      Suphi Bey, binbaşının lütfuna teşekkür ederek arabacının arabasına binerek sözünü ettiği lokantaya gittiler.

      O akşam Balta kasabası namına olarak belediye dairesi tarafından prensese bir ziyafet verilmekte olduğu için belediye dairesi mükellef şekilde donanmış ve askerî bando da getirilerek kasabanın ileri gelenlerinin hepsi davet edilmişti.

      Meğer prenses, Kafkasya’dan dönerek Moskova’ya gidiyormuş.

      Bizim seyyah arkadaşlar vardıkları lokantada biraz karınlarını doyurduktan sonra Rusya’da bir belediye dairesinin bir prensese verdiği ziyafeti de görmek için lokantadan yanlarına aldıkları bir çocuğun yol göstermesi ile şenlik yerine doğru gitmişlerdi.

      Bunlar henüz oraya varmadan arkalarından bir Kazak süvarisi dörtnala koşup gelerek “Türk! Voyageur!”19 diye kendilerini teftişe başlayınca Hicabi Bey epeyce ürktü ise de Suphi Bey daha girgin davranarak ne istediğini Kazak süvarisinden Rusça olarak sordu.

      Süvarinin iki parmağını şakağına götürerek kendilerini selamladığı görülünce bunda bir tehlike olmadığı anlaşılarak Hicabi Bey de müsterih olmuştu. Süvari “Karusa! Karusa!” diye etrafına bakınarak bir araba araştırdı ise de araba bulunamadığı gibi ziyafet yerine hemen hemen yaklaşılmış da olduğundan güler yüzlü bir ifade ile seyyahları oraya kadar götürdü.

      Meğer Tatar binbaşı o akşam Balta kasabasında Osmanlılardan iki seyyah bulunduğunu prensese arz etmiş ve hatta müsaade buyururlar ise Elizabethgrad kasabasına kadar prensesin bineceği katara binmelerini de temenni etmiş olduğundan prenses dahi seyyahlar ile görüşmek emeline düşmüş imiş.

      Avrupalılar seyahate ve seyyahlara pek büyük ehemmiyet vererek seyyah olanlar ile görüşmeye en büyükleri dahi haddinden fazla rağbet gösterirler ki bunun birçok sebebi olup söz konusu sebeplerden bazıları o seyyahın geldiği memleket adamlarından bir numuneyi seyyahın kendisinde görmek ve dünyada gezip gördüğü yerlerin hâllerinden bazı şeyler dinlemek ve özellikle kendi ismini dahi seyyahın seyahatnamesine kaydettirmektir.

      Prensesin şu arzusu bizim seyyahlar için dahi şeref verici ve faydalı bir istek idiyse de nasılsa Kazak süvarisine verilen emri neferin yerine getirme tarzı biraz fazlaca Kazakça olduğundan biçare Hicabi Bey bir aralık epeyce ürkmüştü.

      Prenses için donatılmış olduğunu haber verdiğimiz belediye dairesi hakikaten pek güzel donatılmış olup hele prensesin bulunduğu salon içinde şüphesiz beş altı yüz kadar mum yanmakta idi.

      Prenses bir mükellef kanepe üzerine kurulmuş, yanındaki koltuk sandalyede Balta despotu ve diğer yanındaki sandalyede de söz konusu yerin askerî kumandanı oturmakta bulunmuştu ki şu hâlde diğer hazır bulunanlar ve kadınlar da kendi rütbe ve derecelerine göre yer almışlardı.

      Suphi Bey önde Hicabi Bey arkasında olduğu hâlde Tatar binbaşısı bunları prensesin huzuruna çıkardı.

      Prenses kırkını geçmiş orta yaşlı bir kadın olup fakat genç iken emsalsiz güzellerden olduğu hâlâ yüzünde kalıntısı görülen güzellik eserlerinden anlaşılmakta idi.

      Dünyanın protokol kurallarına hiç riayeti yok gibi görülen Suphi Bey’i bu akşam şu salonda görmeliydi. Meğer koca Suphi protokol kurallarına riayet edilmesi gerekince en parlak şekilde icrasından dahi aciz kalmazmış.

      Tatar binbaşısı eliyle seyyahları göstererek besbelli onları takdime dair olmak üzere prensese Rusça birkaç söz söyleyip de prenses de gülümseyerek СКАЧАТЬ



<p>19</p>

Voyageur: Yolcu (Fransızca). (e.n.)