“Abılay’ın çağında Ozan Bukar,
Adil Han’ın çağında Tübek var.
Her devrin bir danışmanı olsa da,
Bana düşen danışman da bu kadar!”,
diyen Tezek’in kalbine adeta mızrak saplarcasına Süyinbay şöyle der:
“Ey Han Tezek, baylığına etmem ram
Gördüğümü gizlemden derim tan
Eğer bir gün hiddetlensem gerçekten
Uçan kuşu gökyüzünde uçurmam
Sen sultansın, yıkıyorsun kanla kan
Hilen ile haraç verir dört bir yan
Allah için sevilecek huyun yok
Nasıl durdun sen Kazak’ta nasıl Hân?
Ablan, Dulat, Şapıraştı el midir?
Bugün halkın dolup taşan göl müdür?
Dalgalansa göl köpüğü kapatır
Bu köpükler sultan denen kul mudur?
Sultan şeytan, halk melektir kanımca
Şeytan yenen melekteki hâl midir?
diyerek, aceleci törenin gönlünü yatıştırır. Jetisu’da kılıcından kan damlayan Han Tezek’i yenerek mücadeleyi kazanan 3 sanatçıyı biliyoruz. Onlar: Süyinbay, Baktıbay ve Böltirikti. “Tezek’in bir yanı yönetici, bir yanı âşık” diye Tezek’in kendisi söylemiştir. Tezek değerini arttırarak, namını yaymak için etrafına âşıkları çok toplamıştır. Süyinbay’ı da, Baktıbay’ı da, Böltirik’i de Han sarayında danışman yapmak istemiş, ama üçü de Tezek’i yenmiş, keyfini kaçırmıştı. Bu üçü sözün kudretiyle Kırgız hanı Şabden ile Tezek’in unvanını ellerinden almıştır. Acı da olsa adaleti, doğruyu yüz yüze açık söylemek Jambıl’ın kendi üstatlarından öğrendiği bir yönüdür.
Baktıbay Jolbarısulı
Kazak âşık, ozan. Genç yaşlarında âşıklık geleneğiyle tanındı. Tezek Töre ile atışması (1861) onu Jetisu bölgesinde tanıttı. Kazakların “Batırlar Jırı” (Kahramanlık Destanı) adlı eserinin birçok hikâyesini ezbere bilen ve halkın epik geleneğine uygun çalıp söyleyen bir destancı olarak atışmalara katılmıştır. (Yaşadığı döneminin önemli âşıklarından Meykekız, Arıstan, Jüsipbek, Aset, Beyimbet, Kıpşakpay ile atışmalara çıkmıştır). Baktıbay’ın mürtecil eserleri “Jelkobız” (Kazak ulusal müzik aleti) adıyla yayınlanmıştır.
Jambıl hocalarından insan takdirini yaparken dürüst, açık yürekli, adaletli olmayı öğrenmişti. Bunu Süyinbay, Baktıbay ve Böltirik ustalarını örnek alarak, ozanlık için gerekli birçok özelliği benimsemişti.
Bunların hepsini Tezek, Süyinbay, Baktıbay’ın atışmalarında, Böltirik’in âşık atışmalarında ve Jambıl’ın kendi sözlerinde görebiliriz.
Tezek Han kendisinin bile bu ozanlardan çekindiğini kabul etmişti. Günün birinde Tezek, Kojbanbet Bey’e itiraf niteliğinde şunları söyler: “İki âşık ve bir de ozan (destancı) gördüm. Âşıklardan biri Jalayır boyundan Baktıbay, diğeri Kızıl Ekey boyundan Süyinbay ve Istı boyundan ozan Böltirik’ti. Benim dedem; Abılay, babam; Abil, ben; Tezek’im. Binlerce tebaamı korumaya ve bakmaya gücüm ve kudretim olsa da, bu üçüne mağlup oldum. Onlar, bütün hayallerimi dağıttılar”.
“Yılkı tayı yakalanmaz, tutulmaz.
Bir vatanı yakıp yıkar fukara,
Tanrı sözü hiç yabana atılmaz, deyince
“Suçu olmaz usta, hatip, hak dilin
Zenginliği sağlığıdır yoksulun”
– diye, dünya malına aldanan Tezek Han’ı kendi yurdunda yenmiştir.
Başka bir ifadeyle, Süyinbay, kınındaki kılıç, parlayan ateş, kasırganın kopması, rakibini toz gibi silip süpüren yakıcı bir fırtına, şahindi. Süyinbay’ın sözlerinde elmasın keskinliği, yılkının yüğrüğü, söz sanatının muazzam ustalığı açıkça görünmektedir.
Süyinbay Aronulı Issık Göl’de düzenlenen bir atışmaya katıldı. Süyinbay Aronulı müzesindeki âşıkların balmumu heykelleri.
1936 yılında Jambıl, Moskova’daki on günlük edebiyat ve sanat toplantılarının ardından döndüğünde, yaşı bir asrı geçen bir aksakal onu selamlamaya geldi.
– Jambıl, bundan sonra sen göğe daha çok yükselsen de, aşağı düşmezsin. Yaklaşık on beş yıl önce seninle ilgili bir rüya görmüştüm. Birisi Almatı’nın Taşkent Caddesi’nden otuz tane rahvan getiriyordu. En güzeline bakıp çobana sordum, “Kimin bu atlar?” Çoban ise: “Bunlar Süyinbay’ın Jambıl’a vasiyet ettiği rahvanlardır. Onun vasiyetini yerine getiriyorum” dedi. Atları sürmeye devam etti. Bugünkü Taşkent Caddesi, Ulu İpek Yolu’nun güzergâhıdır. Bu tarihi yoldan koşan rahvanlar, Süyinbay’ın ozanlık mirasıdır. Senin için ise inci gibi dizilmiş mısralardır. Sen de onun gibi yüğrük bir rahvansın.
Bir asırdan uzun yaşamında birçok yırı duymuş ihtiyar kulaklar, Süyinbay ve Jambıl yırlarının (sözlü hikâye) aynı kaynaktan çağlayan ortak bir ahengi olduğunu bütün kalbiyle kavramıştı.
Şu bir gerçektir ki, Süyinbay ozanlık istidadını Jambıl’a tamamıyla aktarmış ve âşıklık geleneğinde geniş bir yankı bulmuştu. Bu dünyaya gözlerini açtığında, dünyada Süyinbay ozanın varoluşu, onun için büyük bir mutluluktu.
“Nara atıp düşman vuran,
Halktan çıkan yiğitler var.
Atışmada hasmı yenen,
Ozanlar da halktan çıkar…”
Süyinbay’ın duasını almış, otuz beş yıl boyunca yanından ayrılmayan Jambıl yırlarını çalıp söylerken bu büyük aşığı örnek almaktaydı.
Jambıl on dört yaşındayken halk geleneklerine göre Ramazan ayında gece yarısı “jarapazan” şarkısını söylerken Süyinbay’ın evinin karşısında kendi şiirlerini de okurdu.
“Ramazan manisini söylerim eşiğine,
İki koç gibi oğul verirse beşiğine.
Oğulların erliğe büyüsün, ersin derim,
Zorlukları çekmeden muradı görsün derim”.
Genç ozan uzun uzun şarkısını söylerken büyük ozan onu dikkatle dinlerdi. Bir gün büyük ozanın eşi Yenlik’ten ışığı yakmasını rica eder ve gence seslenir:
– Sen СКАЧАТЬ